19 Eylül 2015, Cumartesi
Hürriyet sosyalist mi oluyor(!)
Erdoğan, Dağlıca'da gerçekleştirilen bombalı saldırıda zırhlı araçlarda bulunan çok sayıda askerin hayatını kaybetmesi ve yaralanması üzerine yandaş televizyon kanalı ATV’ye çıkıp "400 milletvekili olsaydı durum çok farklı olurdu" şeklinde konuştu. Hatta kendisine tepki gösteren şehit aileleri için “karakteri bozuk” demekten bile geri durmadı!
Erdoğan'ın itirafı kısa sürede sosyal medyada büyük tepki görünce, AKP yandaşları zeytinyağı gibi üste çıkarak karşı saldırıya geçmişler ve Erdoğan'ın sözlerinin çarpıtıldığını iddia edip işi Erdoğan'ın açıklamasını eleştirel biçimde yansıtan Hürriyet gazetesini basmaya kadar vardırmışlardı. Hürriyet'e yönelik gece yarısı baskınının, Erdoğan'ın canlı yayında sözlerinin çarpıtıldığını ve gereğinin yapılacağını söylemesinin ardından gerçekleşmesi de manidar idi.
Hürriyet gazetesi köşe yazarlarının ve sahiplerinin bu saldırılara karşı verdiği tepkiler ise ironinin sınırlarını zorlayıp çoğunlukla trajikomik boyutlara ulaştı. 8 Eylül gecesi birçok ilde Kürtlere ve 150’den fazla HDP binasına faşistler tarafından yapılan bütün saldırılara 9 Eylül’deki sayısında tek bir sayfa ayırırken, bu saldırıları “vatandaşlar” edebiyatı ile haber yapmış, “Türkiye uyumuyor” başlığı ile ise, faşist kalabalıkları “Türkiye” yapıvermişti. Buna karşılık, kendisine yapılan saldırıya bütün bir sayfa ayırmıştı!
Kuruluşundan bu yana hep devletten ve iktidardan yana bir çizgi izleyen Hürriyet, vaktiyle Erdoğan’a ve AKP’ye de işine geldiği ölçüde destek vermekten geri durmamıştı. Koşullar değişip de AKP ve Erdoğan güçsüzleştikçe Hürriyet’in de tavrı değişti tabii.
16 Eylül tarihli Hürriyet’te İsmet Berkan’dan Mehmet Y. Yılmaz’a ve Taha Akyol’a kadar ünlü köşe yazarları Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı işsizlik verileri üzerinden AKP’ye ve Erdoğan’a saldırıyor, istikrar yalanını yutturmaya çalıştıklarını söylüyorlar. İşten atmaların hızla arttığını vurguluyorlar. Erdoğan’ın gözünden düşen Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’e referans verip uyarılar yapıyorlar. Yılmaz, “İşsizlik arttı, fakirler daha fakir oldu, kamu olanakları peşkeş çekildi ki yandaş zenginler yaratılabilsin” diyor. İyi başlıyor fakat hemen aynı cümlenin sonunda asıl niyetini açık ediveriyor. Yandaş yahut değil, kapitalist ülkelerde sermayenin temsilciliğini yapan her iktidar yeni zenginler yaratır, bu da diyalektik bir zorunlulukla her seferinde daha çok kişinin fakirleşmesine yol açar. Anlaşılan o ki Yılmaz, bu yeni zenginler kendi çevresinden değil diye rahatsız oluyor. Bunlar daha önce de gördüğümüz ikiyüzlülükler. Fakat gazetenin bu sayısında, Yalçın Bayer’in öyle bir yaklaşımı var ki, tanımayanlar sosyalist bir yazarı okuduğu yanılgısına düşebilir.
Bayer, TÜİK’in açıkladığı İşgücü Anketi Haziran 2015 dönem sonuçlarını, DİSK Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) değerlendirmeleri üzerinden veriyor. Bu bir yere kadar anlaşılabilir. Ancak yazısının son iki paragrafında Bayer’in söyledikleri gerçekten şaşırtıcı. AKP’in 13 yıllık iktidarı boyunca yaygınlaştırmak için elinden geleni yaptığı taşeron sistemini eleştiriyor. “…uzun çalışma saatleri, düşük ücret dayatması, taşeronluk, güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması…” üzerinden saldırıyor AKP’ye. Ama asıl bombayı son paragrafta patlatıyor: “İşçi sınıfının birliğini hedef alan savaş politikaları ile işçilerin, işsizlerin, emeklilerin, kısacası geniş halk kitlelerinin sorunları görünmez kılınmak isteniyor.” Dile kolay, böylesi cümlelere birçok sol gazetede de bile rastlamak zorken Bayer; “İşçi sınıfının birliğini hedef alan savaş politikaları…” diyebiliyor!
Mesele gün gibi açıktır. Burjuvazinin bir kanadının sözcüleri, vaktiyle sonuna kadar destekledikleri burjuvazinin diğer kanadını artık istemiyor. Bu sebeple türlü renklere girip özgürlük ve demokrasi şövalyeliğine kadar vardırıyorlar işi. Tek bildikleri de; yıllardır işçileri emekçileri, kadınları, Kürtleri, Alevileri ezen, kendilerine karşı olan sermaye gruplarını hukuk dışı uygulamalarla sindirmeye çalışan Erdoğan ve AKP’ye karşı burjuva demokrasisinin yeniden tahkim edilmesidir. İşaret ettikleri de her zaman olduğu gibi, seçimler sonucu gelecek başka bir sermaye iktidarıdır.
Ama işçi sınıfının böyle laf salatalarına karnı toktur. İşçi sınıfı, Türkiye’nin bugünkü durumuna itirazını kendi pratiğiyle fiili metal grevinde ortaya koymuştur. Siz, Koç’larla Boydak’ların düzenini korumak istiyorsunuz. O ise fiili metal grevinde Koç’un işletmelerinde, onun ardından Kayseri’de binlerce işçinin kendiliğinden Boydak’a karşı giriştiği grevde kendi mücadelesini vermiştir. Onlarla aynı siyaseti desteklemeyecektir. İşçi sınıfının yolu, Gezi ile başlayan halk isyanının, Kobani serhildanının, fiili metal grevinin yoludur.