Hayalet referandum
Hürriyet gazetesi, Türkiye burjuvazisinin yeni efendisi önünde temenna ile hemen Salı günü sürmanşet çekmiş: “İlk adım 8. kat”. Neymiş, Tayyip Erdoğan partili cumhurbaşkanı olarak AKP genel merkezinin 8. katına geri dönecekmiş. Dönse ne olur, dönmese ne olur? Tayyip Erdoğan AKP’nin zaten gayri resmi genel başkanıydı. Şimdi sadece bunu tescil ettirdi. Hürriyet’in kocabaşları bunu bilmiyorlar mı? 7 Nisan’da İstanbul Yenikapı’da, 8 Nisan’da İzmir Gündoğdu’da yapılan mitingler neydi? Erdoğan o noktaya kadar muhtarlara hitap etmişti ya da açılışlar için törenler düzenlemişti. Ama o tarihten itibaren en ufak bir kaygı duymadan parti başkanı gibi davranmaya başladı. Referandum için düzenlenen AKP mitinglerine başoyuncu olarak katıldı. O mitinglerde referandumda “evet” oyu istedi. “Evet” çıkınca ne olacaktı? Tayyip Erdoğan partili cumhurbaşkanı olacaktı! Partili cumhurbaşkanı halka partili cumhurbaşkanlığı getirin diye sesleniyor!
Bu gülünç referandumun öncesine bakarsak buraya nereden geldiğimizi hatırlarız. Türkiye’nin dönüm noktası 2013 yılında Gezi sonrası halk isyanı idi. Şimdi Erdoğan’ın art arda 14 seçim kazandığı falan söyleniyor. Ey yandaşlar, 7 Haziran’ı ne çabuk unuttunuz? 2015 yılında yapılan bu seçimde AKP ve Erdoğan azınlığa düşmüşlerdi. Neden? Çünkü Gezi sonrası halk isyanı “beyaz Türkler” olarak bilinen toplumsal kesimlerin bir bölümünü değiştirmiş, Kürtlere yakınlaştırmıştı. İkincisi, Gezi gibi bir isyan ya da serhildan olan 6-12 Ekim 2014 Kobani (Kobanê) olayları ise Kürtleri Erdoğan’a karşı birleştirmişti. Erdoğan Gezi döneminde stratejik bir yenilgi yaşamıştı. 7 Haziran HDP’nin bu zaferi dolayısıyla o yenilginin sandıkta tescili idi.
Erdoğan ve AKP düştükleri bu yenilgiden Türkiye’nin Suriyeleşmesi sayesinde kurtuldular. Kürt kentleri Suriye iç savaşında yıkılan kentlere benzedi. Ülkenin batısında ise bombalar halkı kelimenin en gerçek anlamıyla teröre düşürdü. Özellikle 10 Ekim Ankara garı katliamı, halkın sokaklardan çekilmesi sonucunu doğurdu. 1 Kasım seçim olarak nitelenemeyecek bir oylamaydı. Propaganda yapılamayan bir sürece seçim denmez. Biz buna hayalet seçim adını taktık.
Hayalet seçim büyüdü, bir yavrusu oldu. İşte hayalet referanduma böyle geldik. Tayyip Erdoğan muhaliflerinin ağır hataları sayesinde 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar selametle ulaştı. 1 Kasım’dan sonra ise Türkiye’de başkanlık sistemi zaten kurulmuştu. Cumhurbaşkanı bütünüyle anayasanın ve yasaların üzerindeydi. Partiliydi, yargıyı kontrol ediyordu, medyayı eline geçirmişti, özgürlükleri zapturapt altına almıştı. Bir de “Allah’ın lütfu” olarak 15 Temmuz başarısız darbesi geldi. OHAL fiili başkanlığı perçinledi.
Kısacası, beklenti zaten var olan bir durumun, bütünüyle “evet”e üstünlük sağlayan koşullar altında, Bahçeli denen kendini reddetmiş zavallı bir politikacının yardımı ile yasallaştırılmasıydı. Referandum iki anlamda hayaletti: hem referandumdan çıkması beklenen sonuçlar daha önce zaten elde edilmişti; hem de referandumun kendisinin demokrasi ile zerre kadar ilişkisi yoktu. 1 Kasım hayalet seçiminde propaganda yoktu; 16 Nisan hayalet referandumunda propaganda çoktu, ama hemen hemen tamamı “evet” propagandasıydı. YSK’nın “mühür” kararı buna tüy dikti.
Hayalet referandum sadece bir anlamda önem taşıyabilirdi. Erdoğan’ın fiili olarak kurduğu rejime bir meşruiyet kılıfı geçirebilirse. Bunu da yapamadı! Hem hayalet olduğu için, ama hem de AKP-MHP blokuna neredeyse 7 Haziran boyutlarında bir siyasi yenilgi yaşattığı için. Gazetemizin sayfalarında bu blokun nasıl 10 yüzde puanı kaybettiği, nasıl büyük kentlerin AKP’ye HAYIR dediği, işçi ve köylülerin nasıl artık AKP’den yüz çevirmeye başladığı vb. ayrıntısıyla anlatılıyor. 16 Nisan’ın sonuçları ne “Halk ihtilali”dir (Sabah), ne “Teröre ve faşizme kalkışma” (Star)! İhtilal, kalkışma falan sizin neyinize, ağzınıza biber süreriz yarın! Hayır, 16 Nisan bir hezimettir.
Bize inanmıyorsanız, Binali Yıldırım’a kulak verin. Aktaran Hürriyet’teki köşesinde has AKP’li Abdulkadir Selvi. Binali Yıldırım, balkon konuşmasını yapmak üzere AKP genel merkezine geliyor. Moral bozukluğunu görünce derhal genişletilmiş bir Merkez Yürütme Kurulu toplantısı düzenliyor. Gece yarısı! Orada konuşmaya şöyle başlıyor: “Arkadaşlar, burukluğa, moral bozukluğuna gerek yok.” Şöyle bitiriyor: “Arkadaşlar, karamsarlığa gerek yok.” Arada da küçücük bir cümle: “İç tartışmalara fazla odaklanmayalım.”
AKP’yi çok zor günler bekliyor. Hayalet referandum hiçbir şey değiştirmeyecek. Çünkü o bir hayalet. Ama şimdi iç tartışma vakti! Üsküdar’ı geçseniz de, eşeği Niğde’ye sürseniz de işiniz zor!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2017 tarihli 91. sayısında yayınlanmıştır.