Denize düşen iktidar BAE yılanına sarıldı

Denize düşen iktidar BAE yılanına sarıldı

Erdoğan ve AKP kadroları, 2013’te Mısır’da gerçekleşen darbeden, ama daha da önemlisi 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) adını çok yakın bir zamana kadar hiç hayırla anmamıştı. Erdoğan kürsülerden BAE’ye saldırıyor, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu BAE’nin darbeyi finanse ettiğini söylüyor, Hulusi Akar ise BAE’den "doğru yer ve zamanda hesap soracaklarını" ifade ediyordu. İstibdadın yayın organlarından Yeni Şafak, 2020’deki İsrail-BAE uzlaşmasından sonra manşetinden BAE idarecilerine "şerefsiz" diyecek kadar ileri gitmiş, benzeri yayın organlarında BAE, darbe girişiminin finansörü, destekçisi olarak yerden yere vurulmuştu.

Ancak son bir yılda işler değişti. Türkiye ve Katar’ın hamiliğine soyundukları Müslüman Kardeşler, Mısır, Suriye ve Tunus’ta gerilerken, Biden’ın emperyalist ABD’nin rakiplerine karşı safları sıklaştırma politikası ve bunun yanı sıra Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin giderek sıkışması, önce Türkiye ile Mısır arasında görüşmelerin başlaması sonucunu doğurdu. Bunu Ağustos ayında BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnun bin Zaid’in Erdoğan’ı ziyareti izledi. Geçtiğimiz ay ise, Ortadoğu’da emperyalizm ve Siyonizmin has adamlarından, BAE’nin fiilî başkanı veliaht Muhammed Bin Zâid Erdoğan’ın davetiyle Türkiye’ye geldi.

BAE’nin bu ziyaretle birden çok şeyi amaçladığı açıktır. Bu ülke son dönemde Siyonist İsrail ile normalleşme ve Esad yönetimi ile ilişkilerini düzeltme de dahil tüm planlarını bölgede etkili bir güç olma üzerine kurmaktadır. ABD emperyalizmi ile çok iyi ilişkilere sahip ve bu sayede önümüzdeki dönemde NATO kanadının en önemli silahlarından olacağa benzeyen F35’lere de sahip olabilmiştir. Biden’ın çizdiği sınırlar dahilinde İran ile de diplomatik temaslarını sıkılaştırmış, burada da belirli açılımlar kovalamaktadır. Bunda Biden’ın bölgeyi stabil bir durumda bırakarak Pasifik’te Çin ile yürüttüğü savaşa odaklanmış olmasının payı büyüktür. Ekonomi alanında ise BAE, sıkı müttefiki ve bir yandan da rakibi Suudi Arabistan gibi petrol sonrası döneme hazırlık yapmakta ve bu konuda Suudi Arabistan’ın birkaç adım önünde seyretmektedir. Bu anlamda, Bin Zaid’in Türkiye’ye 10 milyar dolar yatırım vaadi ve İran üzerinden Türkiye’ye eskisinden daha hızlı bir ticaret yolu planı ile gelmesi de anlaşılır bir durumdur. Hele ki Türkiye’deki döviz kurları bu haldeyken!

Peki Erdoğan’ın istibdad rejimi açısından bu davetle ne amaçlanmıştır? Öncelikle söyleyelim, görüşmelerin ne öncesinde, ne sırasında ne de sonrasında Zâid’den BAE’nin önceki tavırlarıyla ilgili en ufak bir özür gelmediğine göre, Erdoğan ve istibdad rejimi daha önceki tüm söylediklerini yutmuş demektir. Bunun başka bir izahı olamaz. Örneğin, istibdad medyasının Zâid’in ziyaretine dair ileri sürdüğü, "bükemedikleri bileği öpmeye geldiler" yaklaşımı, aç tavuğun kendini darı ambarında sanmasından başka bir şey değildir. Merkez Bankasındaki 128 milyar doları kurutup, ülkeyi "70 cente muhtaç etmiş" bulunan istibdad rejiminin gözü, BAE’den gelecek 10 milyar dolarlık yatırımdadır. Yine, döviz açığını kapatabilmek umuduyla iki ülkenin merkez bankaları arasında bir SWAP anlaşması da imzalanmıştır. Bunlar karşılığında ne tür tavizler verileceği şu an için bilinmemekle birlikte, mutlaka bir şeyler verileceği rahatlıkla tahmin edilebilir.

Kesin olarak bildiğimiz şeyse, emekçi halkımızın Erdoğan’ın Rabiacı politikalarına kanmamasının gerekliliğidir. Zira, geçtiğimiz aylarda Mısır ile görüşmeler başladığında, daha önce meydanlarda halkı istibdad rejimi saflarına kazanmak amacıyla yapılan "rabia" işaretleri sessizce terk edilmiş, Türkiye’den yayın yapan Mısırlı muhalif kanallar, yaptıkları muhalefetin dozunu düşürmeleri için uyarılmışlardı. Daha önceki yıllarda, Filistin gazının çalınmasından pay alabilmek için Siyonist İsrail ile "normalleşilirken" de benzer şeyler yaşanmış, örneğin istibdadın kalemlerinden Cem Küçük, bu dönemde hızını alamayıp Mavi Marmara’da katledilenlerin aileleri için "manyak" demişti. Şimdiye kadar Küçük veya benzeri istibdadseverlerden kimse Rabiatu’l-Adeviyye Meydanı’nda ya da 15 Temmuz darbe girişimi sırasında öldürülen insanlara hakaret etmedi, ama belli olmaz! Düşünsenize, borusu döşenmemiş gazın hayaliyle şehitlere hakaret edenler, çantadaki 10 milyar dolar için neler yapmaz!

Uzun süredir kavgalı durumda bulunan Erdoğan ve Bin Zâid’in "barışmasının" anlamı budur. Oysa Ortadoğu halklarının çıkarına olan tek "normalleşme", tek barış, bu halkların ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi kitlelerin, aralarındaki önyargıları bırakıp enternasyonalist bir zeminde, Ortadoğu’nun tüm hanedanlarını, müstebitlerini, emperyalizm uşağı idarecilerini alaşağı etmek üzere bir araya gelmesidir.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin  Aralık 2021 tarihli 147. sayısında yayınlanmıştır.