İsrail'i koruyan mezhepçi kalkan
AKP-MHP istibdadının ve onun gazetelerdeki, TV kanallarındaki, üniversitelerdeki avanelerinin yaldızı, İran’ın İsrail’e saldırısı ile birlikte bir kez daha kazınmakta ve altından Batı Asya halklarının belası mezhepçilik çıkmakta. İran’ın saldırısı ile birlikte bu mezhepçiliğin büründüğü biçim “danışıklı dövüş”, “tiyatro” tezleri oldu. Bu kesimlerin iddiası o ki, İran ve İsrail birbirine saldırıyormuş gibi gözükmekte ama aslında iki taraf da gizli bir anlaşma içinde, birbirini düşman göstererek kendi iç kamuoylarını yatıştırmakta ve konsolide etmektedir. Bu iddiaya kanıt olarak da İsrail’in, Suriye’deki İran büyükelçiliğini bombalamasına misilleme olarak İran’ın İHA’lar ve füzelerle gerçekleştirdiği misillemenin etkisiz kalması gösteriliyor. İran saldırısının etkisiz olduğuna dair iddiaların gerçekliği son derece tartışmalı. Gerçekten de İran’ın gönderdiği İHA’ların ve füzelerin büyük kısmı havada imha edildi. Ancak İsrail’in F35 savaş uçaklarının konuşlandığı ve Suriye’deki saldırıda rol oynayan Nevatim üssünün füzelerle vurulmuş olduğunu İsrail kaynakları da doğruluyor. İran hasarın büyük olduğunu, İsrail ise tersini söylüyor. İsrail’in birkaç çukuru iş makinalarıyla kapattığı propaganda videolarına bakarak neyin doğru olduğunu bilmek mümkün değil.
Önemli de değil. Zira İran sonuçta İsrail’i vurabileceğini gösterdi. Şimdi “gelecekte daha güçlü ve etkili şekilde vururuz” diyor. İsrail ise cevaben “saldırıyı hava savunma sistemleriyle etkisiz hale getirdik yine yaparız” diye karşılık veriyor. Bu karşılıklı atışmalar son derece doğal. Herkes kendi propagandasını yapıyor. İkisini de tam doğru kabul etmemek gerekir. Öte yandan İsrail ve Batı medyasının mutabık halde söylediği başka bir gerçeklik ortada duruyor. O da İsrail’in bu saldırıyı durdurmak için 1,35 milyar dolarlık maliyete katlandığıdır. İran’ın saldırıda kullandığı İHA’ların ve füzelerin toplam maliyeti ise sadece on milyon dolarlarla ifade ediliyor. İran’ın 100-200 bin dolar maliyetle ürettiği balistik füzelerini ve en fazla 20 bin dolar maliyeti olan kamikaze İHA’larını, İsrail’in 3,5 milyon dolarlık “Arrow” ve 1 milyon dolarlık “Davud Sapanı (David’s Sling)” füzeleriyle vurduğu bir denklem söz konusu. Matematik bilen herkes bu denklemin İsrail için caydırıcı bir etki taşıdığını görür. Sadece İsrail de değil. İran saldırısına karşı ABD, İngiliz ve Fransız deniz ve hava kuvvetlerinin de devreye girdiğini ve bu devletlerin de astronomik maliyetleri paylaştığını unutmamak gerekir. ABD’nin İran saldırısının ardından İsrail’in olası bir misillemesini desteklemeyeceğini açıklamasının arkasında bu denklemin caydırıcı etkisinin olduğu açıktır.
Yine de İran’ın İsrail’e karşı misillemesinin etkisi Siyonizme ve emperyalizme karşı öfke içinde olanların, yüreği Gazze ve Filistin’le atanların yüreğini soğutmamıştır. Bu da bir gerçek. Ama istibdad cephesindeki İran aleyhtarlığının arkasında böyle bir anti-emperyalist/anti-Siyonist duygu ve bu duygunun parçası olan bir hayal kırıklığı yok. İran’a karşı mezhepçi bir düşmanlık var. Örneğin İran’ın misillemesini “tam bir fiyasko” başlığı ile duyuran siyasal İslamcı Akit gazetesi İsrail’in İsfahan’a yaptığı saldırının ardından İran medyasının “hasar yok” açıklamasına “madem saldırı olmadı o zaman bu gürültü ne?” manşetiyle cevap veriyor. Yeni Şafak, İsrail’in İsfahan saldırısını “tiyatro devam ediyor” diye duyururken aynı gazetelerin sayfalarında mezhepçi Yusuf Kaplan’ın İran tehlikesinin boyutlarıyla ve Fars emperyalizmi ile ilgili fantezilerini okuyoruz.
Velev ki tiyatro! Bu tiyatronun İran ve İsrail’den başka oyuncusu yok mu? İran’ın füzeleri havada vuruldu değil mi? Bu füzelerin büyük kısmı Ürdün hava sahasında ve Ürdün devletinin icazetiyle vuruldu. Ürdün’e laf eden yok! İran’ın saldırı haberini neredeyse saldırı başlar başlamaz Batı medyası davul zurnayla ilan etti değil mi? İran’dan kuş havalansa tespit eden radarlar nerede? En başta Malatya Kürecikte! Laf edeni duydunuz mu? Tam tersine mezhepçiler bu üssün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu korumakla görevli olduğu yalanını tekrarlayıp, Kürecik’in NATO üssü olduğu ve NATO üyesi olmayan İsrail’le bilgi paylaşılmadığını söyleyerek aklımızla alay etmeyi tercih ettiler. Sanki ABD’yle paylaşılan bilgi İsrail’e anında gitmiyor! Yıllardır ABD’nin himayesinde yürütülen İbrahimî anlaşmalarla birlikte Bahreyn’de, Katar’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) Kürecik gibi İran’ı gözetleyen radar sistemleri kurulduğunu, bu sistemlerin İran’ın saldırdığı gece aktif görev yaptığını da duyamadık bunlardan. Suudi Arabistan’ın son saldırıdaki rolü hakkında farklı açıklamalar var. Ancak bu ülke Gazze’deki soykırıma rağmen Hamas’a düşmanlığını sürdürdü, Yemen’den İsrail’i vuran Husiler’e karşı savaşarak İsrail’in yanında belki de diğer ülkelerden çok daha aktif bir şekilde durdu. Ama tabii ki Suudi Arabistan’a da tek laf eden yok. Bu ülkeleri istibdadın ve medyasının eleştirisinden azade kılan bir Sünni mezhep kalkanı var. Oysa son saldırıda görülen gerçek şudur ki İsrail’i koruyan “Demir Kubbe” adlı hava savunmasından çok, Batı Asya’da ABD’nin ilmek ilmek ördüğü bir mezhep kalkanı vardır.
Bugün İsrail Filistin’de soykırım yaparken mezhepçiliğe yönelenler, fiilen İsrail’in safına geçmiş demektir!
İran ve yanı sıra Ketâib Hizbullah (Irak), Lübnan Hizbullahı veya Ensarullah/Husiler (Yemen) gibi müttefiklerinin bölgede emperyalistler ve İsrail ile mühim çelişkilerinin olduğu biliniyor. Bunlar dînî anlamda İslam inancının Şii geleneğinin de birer temsilcisi durumundalar. Filistin direniş örgütleri içerisinde bunlara yakın olanlar olsa da, Şii tabanlı bir örgüt yok. Şu an en güçlü pozisyondaki Filistinli örgüt olan Hamas örneğin, İhvânu’l-Muslimîn (Müslüman Kardeşler) adlı Sünnî yaklaşıma sahip bir İslamî örgütün Filistin kolu. Buna karşın Hamas’ın askerî kanadı silahlarını İran’dan alıyor, İran tarafından destekleniyor. İran sadece Hamas’ı değil, Filistin’deki esas bağlantısı İslamî Cihad üzerinden tüm Filistin direniş örgütlerini silahlandırıyor. Hizbullah, İsrail güçlerinin bir kısmı kuzey cephesinde oyalansın diye kuzeyde Siyonistleri vuruyor. Ensarullah Kızıldeniz’de emperyalistlere ve Siyonistlere büyük maliyetler doğuran operasyonlar yapıyor. Sonuçta “Sünnî” Hamas güneyden, “Şii” Hizbullah kuzeyden Siyonist İsrail’e roket yağdırırken, Batı Asya’nın halkları tek ve ortak düşmana karşı birleşiyor, omuz omuza veriyor. Lübnanlı, Filistinli Hıristiyanlarla Refah’ın Müslüman çocukları aynı safta yan yana geliyor.
Kendisine “direniş ekseni” adını veren bu cephenin bölgedeki etkisini kırmak için emperyalistlerin elindeki en önemli silah, en uzun zamandır kullanageldikleri mezhep ayrımı silahı. Emperyalistler ve Siyonistler sabah akşam İran’ın Filistin’e olan desteğinin sünnîlerin çıkarına olmadığı fikrini yaymaya çalışıyorlar.
Bundan rahatsız olanlar sadece emperyalistler ve Siyonistler değil. Memleketimizin başına çöreklenmiş istibdad rejimi de en az onlar kadar rahatsız bu cephenin emperyalizm ve Siyonizme karşı savaşından. Az önce belirttiğimiz gibi bunlar, Filistin’e bir hayırları dokunmadığı gibi, kuzey cephesinde İsrail’i gücü oranında meşgul etmeye çalışan Hizbullah’a da, son olarak Şam’daki büyükelçiliğine yapılan saldırıya yanıt olarak İsrail’i füze ve İHA yağmuruna tutan İran’a da demediklerini bırakmadılar. İran, düşmanlarına haber vererek harekete geçtiği için bunun bir danışıklı dövüş olduğunu, İran saldırısının başarısız olduğunu ve İsrail’in ekmeğine yağ sürdüğünü bağıra çağıra, çoğu kez mezhepçiliklerini de açık ederek söylediler. İran’ı “Şiiliği yaymaya çalışmakla” suçlayanlar dahi oldu.
İran’a yönelik tüm bu suçlamalarda haklılık payı vardır. İran’daki rejime kefil olmak şöyle dursun en ufak bir güven duymayız, siyasî olarak en ufak bir destek sunmayız. Biz İran’ın baskıcı rejiminin karşısında hürriyet isteyen kadınların, gençlerin, Bazar burjuvazisine ve oligarklara karşı mücadele eden İranlı işçilerin, ulusal baskıya ve sömürgeciliğe karşı Doğu Kürtlerinin yanındayız. Dahası Hamas’ın olduğu kadar Hizbullah’ın da ideolojik yapısı ve politik hattı ile uyuşmayan bir perspektife sahibiz. Zira bu örgütlerin programları bölgenin emekçi halklarını ve ezilen kesimlerini hürriyete taşımak bakımından hatalıdır, hatta bu hatalı yöneliş Filistin davasına, anti-emperyalist ve anti-Siyonist mücadeleye zarar verdiği ölçüde karşısında da durulmalıdır. Ufku Filistin’de İslamî de olsa bir burjuva nizamı kurmakla sınırlı olanlar Filistin’in dertlerine derman olamazlar. İran’ın molla rejimi kendi emekçi halkını sömürürken, Kürtlerin ve Kadınların temel haklarını dahi tanımazken biz devrimci Marksistler tarafından elbette siyasî olarak desteklenemez. Genel olarak bakıldığında da, tekfirci olmasa bile ümmetçilik, enternasyonalizmin fersah fersah gerisindedir. Ancak bunlar emperyalizme ve Siyonizme karşı bu güçlerin verdiği savaşın haklılığına, meşruluğuna halel getirmez. Dahası, emperyalizmin ve onun bölgedeki kolu Siyonizmin yenilmesi, dünya işçi sınıfının çıkarları doğrultusundadır. İran ve bölgede emperyalizm ve Siyonizme karşı savaşan müttefikleri bu mücadelede galip gelmelidir.
Son olayda da anlaşılan İran henüz savaş başlatmaya yönelik olmayan bir saldırıyı tercih ederek düşmanlarına önceden bilgi vermiştir. Filistin’de soykırım sürerken bunu gölgede bıraktığı suçlaması da yersizdir, zira (bir tek mermi yollamayan AKP’den farklı olarak) İsrail’i dizginleyen önemli bir güç olarak neredeyse başından beri sahadadır. Şiiliği yayma amacı ise muhtemelen vardır, ama Erdoğan’ın bölgedeki uzantılarından, Suud’un dış politikasından vs daha fazla değildir.
Peki bizler, yani İran rejimi ile hiçbir siyasi, ideolojik, felsefi ortaklığı olamayan tam tersine karşıtlığı olan devrimci Marksistler, (sosyalistler, komünistler adına ne derseniz deyin) tüm bunlara rağmen İsrail’e karşı İran’ın kazanmasını istiyorken, İslam’ı, Mescid-i Aksa’yı, dini diyaneti, Filistinli Müslümanları dilinden düşürmeyenler neden İran’ı karalama peşinde? İslami duyarlılıklarla meseleye yaklaşan ve İran’a tepkisinin ardında Siyonizm ve emperyalizme düşmanlık duygusu yatan samimi insanlar durup bu soruyu kendilerine sormalılar. İran’ı karalayanlara da sormalılar. İran’a yapılan düşmanlığı neden İsrail’e ve ABD’ye köpeklik eden Ürdün’ün, Suud’un, Katar’ın, Bahreyn’in, BAE’nin krallarından, şeyhlerinden, emirlerinden esirgiyoruz? İran’ın füzeleri keşke Gazze’ye ölüm kusan İsrail üslerini yerle bir edebilseydi. İran’ı mezhepçi duygularla karalamaya soyunanlar, “İran zaten İsrail’e füze atacağını önceden söyledi, dolayısıyla ortada bir danışıklı dövüş var” diyorlar. O zaman sorun, İran haber vermese idi, Kürecik’te bulunan ve İsrail’i İran’a karşı korumaya yarayan NATO radar üssü zaten İran füzelerini tespit ederek ABD’ye bilgi verecekti. Muhtemelen verdi de. Derdi mezhepçilik ve NATO şakşakçılığı olmayanların, İran ile uğraşmadan önce bu üssün kapatılmasını savunması gerekmez mi?
Bu sorulara cevap veremezler çünkü istibdad rejimi emperyalizm ile dosttur. NATO üyeliği ile de, memleketteki NATO üsleriyle de, NATO ile de bir derdi yoktur. İsrail ile dosttur. Mezhepçidir ve bu mezhepçiliği NATOculuğu ile de gayet uyumludur. Batı Asya’daki mezhep savaşlarından da, Kürt halkının ezilmesinden de çıkarları olan, ellerini ovuşturarak acaba petrol kaynaklarının bazılarını aradan sıyrılıp ele geçirebilir miyim diyen Türkiye burjuvazisinin çıkarlarını gütmektedir.
Manzara açıktır. Emperyalizm ve Siyonizm ile kavga eder numarası yaparak puan toplamaya alışkın olan istibdad rejimi, Filistin’deki soykırım karşısında çuvallamıştır. İran’ın Siyonizme karşı hamleleri, ellerinin ayaklarının dolaşmasına neden olmuştur. NATOculukları, mezhepçilikleri ve İsrail’e duydukları muhabbet istibdadın genlerine kazılıdır. İran’a yönelik tevzîrâtın nedeni budur.
Bugün İranla, Hizbullahla, Hamasla, FHKC ile, İslamî Cihad ile birlikte Siyonizme karşı savaşmayanlar, fiilen savaşa girmese de yatırımlarla, boykotlarla İsrail’i köşeye sıkıştırmayanlar, en azından Güney Afrika gibi bir hukukî mücadeleye dahi atılmayanlar, fiilen İsrail ile aynı saftadır. Erdoğan da, AKP de, MHP de, bunların etrafındaki yardakçıları da safını seçmiştir. Biz devrimci Marksistlerin yeri ise, direnen Filistin halkının yanıdır.