Parti çağımızın aklı, şerefi ve vicdanıdır!
İnsanlığı her yönden kuşatmış ve tepeden tırnağa örgütlü bir sömürü düzeninin içinde yaşıyoruz. Bu düzen altında insanın yalnız başına ve örgütsüz olarak aklını, şerefini ve vicdanını koruması hiç de kolay değil.
Teslim etmek gerekir ki bireyci insanlar bu konuda müthiş bir özgüvene sahip. “Beyin bedava” havasındalar. Oysa kapitalist sistem insanlara çoktan seçmeli bir test sunmuyor. Doğru cevap genellikle sıralanan seçeneklerin dışında… Şüphesiz ki beyin bedava ama… Gerçeğe ulaşmak bir miktar çaba da gerektiriyor.
“İnsanlarımız cahil” edebiyatına prim verecek değiliz. Okumayanı A haber kandırır, okuyanı Birikim şaşırtır. Mesele cehalette değil örgütsüzlükte… Unutmayalım ki kandırıldık diyenler kandırmaya devam edebiliyorsa kendilerinin alabildiğince örgütlü olmasından halkı ise cascavlak örgütsüz bırakmalarındandır. Yani aklını korumak ve gerçeğe ulaşmak sadece çaba değil örgütlü bir çaba gerektiriyor.
Ben şerefi için yaşadığını söylemeyen insan görmedim. Ama bu düzende onurunu, şerefini korumak o kadar kolay mı? Örneğin maden işçisi özelleştirmeye karşı gece boyu ocakları işgal edip direnerek, cam işçisi şehirlerarası yollara dökülerek, Kod-A işçisi çadır kurarak ekmeğinin yanında şerefini ve onurunu korumaya çalışıyor. Bireyci insanın tercihi ise suya sabuna dokunmadan temiz kalmaya çalışmak… Örgütlenen, direnen ve mücadele eden işçilerin, bireycinin bulduğu bu parlak ve maliyetsiz yola aklının ermediği için zor yolu seçtiğini düşünmek biraz zor.
Bu düzende vicdanını korumak da sanılandan çok daha zor… Rahatlatmak ise sosyal medya ile bir tuş mesafesinde. Bireyin doğru olanı görmesi ve bilmesi ile doğru olanı yapması arasına örgütlü bir düzenin inşa ettiği korku duvarları giriyor. Duvarın üzerine yazı yazmak sizi rahatlatabilir belki ama o duvarları yıkmak gerekiyor. Bunun yolu da örgütlü olmaktan geçiyor.
Ekim devriminin 100. yılında, SSCB’de yaygın bir propaganda sloganı olarak kullanılan Lenin’in “parti çağımızın aklı, şerefi ve vicdanıdır” sözüne farklı bir açıdan bakmanın zamanıdır. Bu sözü, salt partiye övgü olarak ya da “partiden ayrı akıl, şeref ve vicdan yoktur” gibi kaba bir bakış açısıyla değerlendirmemek lazım. Bu sözlerde kapitalizmin yalnızlaştırdığı insana öğüt var. Hayatımız “kusura bakmayın ben irademi bir partiye teslim edemem” deyip düzene teslim olanları, “düşüncemi kalıplara hapsedemem” deyip post-modernizmin kalıplarını pazarlayanları, “örgütlenmek gerekli ama yatay olmalı” deyip işyerinde, okulunda, aile ve özel yaşantısında en dikeyinden hiyerarşiye ışık hızıyla adapte olanları görmekle geçti.
Lenin’in öğüdünü dinleyenler ise aklıyla, şerefiyle ve vicdanıyla taş üstüne taş koyuyor. Örgütlü bir sömürü düzenine karşı örgütlü bir mücadeleyi büyütüyor. Bireyciler, örgütsüzlüğü kutsayan liberaller ise yürüyenin önüne taş koymaktan başka şey yapmadı bugüne kadar. Çağrımız akıllı, şerefli ve vicdanlı insanlara… Çağrımız mücadeleye ve örgütlenmeye. Birlikte taş üstüne taş koymaya. Okuldaki okuma grubundan, işyerindeki sendikadan başlayarak her düzeyde!
Lenin’in öğütlediği parti, örgütlenmenin daha ileri bir ifadesi… Aklın, şerefin ve vicdanın özgür olduğu bir düzeni kurmak için emekçi sınıfın en ileri seviyede, yani devlet olarak örgütlenmesini sağlayacak bir araç sadece… Korkmayın, omuz verin, örgütlenin!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2017 tarihli 99. sayısında yayınlanmıştır.