Türk-İş teslim oldu! Türk-İş yönetimi ve Ergün Atalay istifa!
Türk-İş ve hükümet kamu kesimi toplu sözleşmelerinde bayramın ikinci gününde anlaşmaya vardı. Türk-İş’in sözleşme masasına koyduğu taleplerle karşılaştırıldığında bir anlaşmadan ziyade Türk-İş’in teslimiyetinden bahsedilebilir. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay ve yönetim kurulu bu teslimiyetin baş sorumlusudur.
Türk-İş önce ne istedi, sonra neye imza attı?
Türk-İş’in önerisinde en düşük işçi ücretinin 3500’e yükseltilmesi ve bunun üzerine 300 lira seyyanen zam vardı. Varılan anlaşmada 3500 lirayı geçmemek üzere 150 lirayı kabul etti. İlk altı ayda yüzde 15 isteyen Türk-İş, yüzde 8 zamma razı oldu. İkinci altı ayda enflasyon üstüne yüzde 3 refah payı isteyen Türk-İş, enflasyon farkı olmadan yüzde 4’lük zam oranına razı oldu. Anlaşmada ikinci altı ay için enflasyonun yüzde 4’ü geçmesi halinde enflasyon farkı ödenmesinden bahsedilse de bu fark ikinci yılın başında ödeneceği için kamu işçilerinin ilk yıl aldıkları zammın enflasyon karşısında tamamen korumasız bırakıldığı görülüyor.
Refah payı yok! İşçiyi enflasyona ezdirecekler!
İki yıllık sözleşmede ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylar için Türk-İş enflasyon oranı kadar zam ve üzerine 3 puan refah payı istemişti. Yüksek enflasyon ortamında gerçekten bir zamdan bahsedebilmek için bu talep son derece makuldür. Oysa anlaşmada tam tersi kabul edilmiştir. Yüzde 3 zam oranının üzerine enflasyon farkı verilecek. Enflasyon oranının altı ayda yüzde 3’ün altında olmasının imkânsız olduğu düşünüldüğünde bunun anlamı açıktır. İşçi enflasyon oranından bir kuruş fazla zam alamayacaktır. Ayrıca enflasyon rakamının her ay değil altı aylık hesaplanması da hep işverenin işine geliyor. Geçtiğimiz yıl yüzde 25’lere kadar varan enflasyon oranları yaşadığımız halde enflasyon farkları hep enflasyonun düşük gösterildiği aylarda yapıldı. Yani üzerinde anlaşmaya varılan sözleşme işçiyi enflasyona karşı korumadığı gibi ücretleri enflasyona ezdirmek üzere tasarlanmış durumda.
Türk-İş ne iş yapar?
Türk-İş, hükümetin hakaret niteliğindeki ilk teklifine karşı eylem kararı almıştı. Seyyanen zam ücretini masada bıraktı, görünürdeki yüzde 1’lik artışlar bile enflasyon zammının sonraki yıla yansıtılması ve enflasyon üzerine refah payının verilmemesi ile hiçbir mana ifade etmiyor. O halde Türk-İş neden tek bir eylem dahi yapmadan bu teklife razı oldu? Daha doğru bir ifadeyle teslim oldu? 200 bin kamu işçisinin gücünü gösterecek bir eylem sürecinin bu rakamları yukarı çekeceğinden, enflasyona karşı daha korunaklı bir sözleşmenin yapılmasını sağlayacağından şüphe edilebilir mi? Hele ki iş greve kadar gitseydi, Amerikan, Kanada, Alman ve Avrupa şirketlerinin bir dediğini iki etmeyen, müteahhitleri kurtarmak için kamu bankalarını seferber eden hükümet işçinin haklı taleplerini karşılamayışını nasıl izah edecekti? Varılan sonucun tek bir açıklaması vardır. Türk-İş yönetimi hükümete ve patronlara karşı işçinin temsilcisi olarak değil hükümetin ve patronların işçiler içindeki ajanları olarak davranmışlardır. İşçiyi teskin etmek için eylem kararı alıp, bayramın ortasında alelacele sözleşmeyi imzalamaları bundandır. Türk-İş bürokratları işçiden ve işçinin gücünden, hükümetten ve patronlardan bile daha çok korkmaktadır . Koltuklarına işçinin gücüyle gelmeyenler koltuklarını korumak için de kendilerini oraya taşıyan siyasi ve ekonomik güç sahiplerine diyetlerini ödemektedir.
İşçi hesap sormalı! İşbirlikçi yönetim istifa!
Sadece Türk-İş üyeleri değil tüm işçi sınıfı bu işbirlikçi bürokratlardan hesap sormalıdır. Hükümet ve patronlar kamu sözleşmesinin MESS başta olmak üzere özel sektörü etkileyen önemli sözleşmelere örnek teşkil etmesini sadece 200 bin kamu işçisini değil diğer sektörlerdeki yüz binlerce işçiyi hatta yine 2 milyondan fazla kamu emekçisini enflasyona ezdirmeyi böylece krizin faturasını bir bütün olarak emekçi sınıflara ödetmeyi istiyorlar. Bu ihanet sözleşmelerinin kötü örnek teşkil etmesini engelleyecek tek şey işbirlikçilerin Türk-İş yönetiminden kovulmasıdır. Bu olduğu takdirde işbirlikçilerin akıbeti ibret-i âlem olacaktır. İşçi sınıfı zincirlerini kıracak ve sermayenin karşısına üretimden gelen gücüyle çıkabilecektir. Türk-İş’in tabanından ve işçi sınıfından tek bir ses yükselmeli ve bürokratların Ankara’daki koltuklarını sarsmalıdır: Türk-İş yönetimi ve Ergün Atalay istifa!