Başyazı: Hak verilmez alınır!
Memur bu sene ne zam alırız diye bekledi, ilk altı ayda yüzde 4 zam aldı. Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu Tüpraş’ın sözleşmesi sektördeki grev yasağı dolayısıyla Yüksek Hakem Kurulu’na gitti. Taraflı hakem, işçiye yüzde 6’lık zammı uygun gördü. Sonra kamu işçisi yüzde 8 aldı. Türk-İş Başkanı mikrofonu açık unutunca herkes öğrendi ki “iş uzasa karışacaktı”. Nihayet seneyi bitirirken asgari ücret konusu gündeme geldi, 10 milyon insan gözünü Ankara’ya dikti. Asgari ücret 2.324 lira (AGİ dahil) olarak açıklandı, milyonlar yine açlık sınırında kaldı.
Kamu emekçilerinin (memurlar) grev hakkı tanınmıyor, Tüpraş’a grev yasak, kamu işçisinin (Harb-İş dışında) grev hakkı var ama onu da Türk-İş ağası bırakmıyor. Asgari ücretli ise örgütsüz… Sonuç başka ne olabilirdi ki?
Nihayet MESS süreci geldi. Metal işçisi meydanları dolduruyor, grev diyor, patronları korkutmaya başlıyordu. Sektördeki sendikalardan Türk Metal ve Birleşik Metal-İş’ten her ikisi de grev kararı aldı. Daha önceki grevler yasaklanmışsa da bu yasaklar fabrikalarda üretim aksamalarıyla sürmüştü. Şimdi ise işçi ne olursa olsun grev diyor, özellikle Gebze’den işgal, grev, direniş sloganları yükseliyordu. Grev tarihi gelmeden yüzde 6 ile başlayan pazarlık yüzde 17’ye geldi. Türk Metal imzayı attı.
Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin kabul etmeyip greve devam demesi devleti harekete geçirdi. Daha önce grev diyen Birleşik Metal-İş yönetimi de Ankara’da imzayı atınca sözleşme orada kaldı. Grevin adı buraya kadar getirmişti. Grevin kendisinin nasıl bir kazanım elde edebileceğini ise Gebze’de 43 gün süren grevin ardından yüzde 34 alan Petrol-İş’e bağlı Trelleborg işçileri gösterdi.
Her şey çok açık değil mi? Ne verecekler diye beklemenin sonu belli. Harekete geçmek, hakkını istemek ve almak gerekli. Bunun yolu da üretimden gelen gücümüzü kullanmaktan geçiyor. Hak verilmez alınır! Zafer sokakta, meydanda, fabrikalarda kazanılır!
Biz hakkımızı almazsak kimse bize insanca yaşayacak bir ücret vermeyecek. Patronları dize getirecek, sendika ağalarının diktiği engelleri aşacak, tabandaki işçi iradesine dayanan bir sınıf sendikacılığı şart!
Aynı şekilde demokrasi ve hürriyetler de AB’nin ve düzen partilerinin lütfuyla gelmeyecek. Hürriyeti de işçi sınıfının öncülüğünde tüm emekçi halk örgütlenerek ve bileğinin gücüyle fethetmek zorunda! Grev hakkı grev yaparak, fikir hürriyeti fikirleri eyleme dökerek, insanca yaşam insanlık dışı muameleye direnerek kazanılacak! Hepsinin yolu sermayeden ve emperyalizmden bağımsız bir sınıf siyasetinden geçiyor!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2020 tarihli 125. sayısında yayınlanmıştır.