Devr-i istibdad devr-i sabık olacaktır
Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd,
Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd!
Diyor ecdadımız makberlerinden: "Ey sefil ahfâd,
Niçin binlerce ma'sûm öldürürken her gelen cellâd,
Hurûş etmezdi, mezbûhâne olsun, kimseden feryâd
Mehmet Âkif Ersoy
"Adalet" bakanı Bekir Bozdağ, CNN Türk kanalına verdiği bir röportajda KHK'lar ile ihraç edilenlerin mutlaka suçlu olmadığını bu ihraçların adli değil idari bir tasarruf olduğunu açıkladı.
Bu büyük bir itiraf. KHK'lar ile suçlu olmayanların da atıldığının en yetkili ağızdan kabulü. Ama itirafın esas büyük ve vahim olan kısmı bu değil. En azından KHK ile ihraç edilmiş KESK'liler zaten bir suçlu psikolojisinde değiller. Okullarının, işyerlerinin önünde, meydanlarda "işimizi geri istiyoruz" diyorlar. Bizler de üniversitelerimizin kapılarının önünde haklılığımızı ve kararlılığımızı haykırmaya devam ediyoruz. İstibdada karşı işçilerin ve emekçilerin içinde mücadelemizi sürdürüyoruz. Halk, öğrencilerimiz, meslektaşlarımız bizlerin iddia edildiği gibi "terörle irtibatlı ve iltisaklı" olduğumuzu asla kabul etmediler, bizlere sahip çıktılar, dayanışma gösterdiler, seslerini sesimize kattılar. Kamuoyu araştırmalarına göre halkın yüzde 76,2'si devletin KHK'larla yaptığı ihraçlarda adil davranmadığı görüşünde. Polisler bile bize meydanlarda hâlâ "hocam" diye hitap ediyorlar. Ne de olsa terörist falan olmadığımızı herkesten daha iyi onlar biliyor.
"Adalet" bakanı Bozdağ, daha önce de "devletler sadakatinden şüphe ettikleri kamu görevlileriyle çalışmak zorunda değildir" demişti. Son sözleri ile birlikte değerlendirildiğinde söylediği şu olmaktadır: Herhangi bir suç işlememiş olsalar da devlete sadakatinden şüphe ettiklerimizi idari bir tasarrufla ihraç edebiliriz. Hayır edemezsiniz! Ederseniz siz suç işlemiş olursunuz! İtirafın büyük ve vahim yönü işte burada yatıyor.
Devlet abesle iştigal etmez. İdari tasarruf keyfilik manasına gelmez. Her şeyden önce "kamu görevinden ihraç" bir disiplin suçudur. Bu anlamda adli değil idari bir tasarruf söz konusu olsa da kamu çalışanı neyle suçlandığı açıkça belirtilmeden, savunma hakkı verilmeden cezalandırılamaz. Cezalandırılırsa bunun adı keyfiliktir.
Kamu çalışanının devlete sadakati de şüpheyle ya da izlenimle ölçülemez. Müdürlerin, rektörlerin ya da isimsiz jurnalcilerin ihbarlarıyla da yargı verilemez. Kamu çalışanı açısından bu sadakat 657 sayılı kanunda açıkça Anayasa’ya referans yapılarak belirlenmiştir. Anayasa ile güvence altındaki sendikal haklarını kullanan ve hiçbir sadakat yükümlülükleri olmayan bir siyasi partinin politikalarına karşı muhalefet eden kamu emekçileri, Anayasa'ya açıkça aykırı vaziyet ve icraatını hukuki hale getirmek üzere Anayasa'yı kendine uydurmaya çalışan bir irade tarafından sadakatsizlik ithamıyla ihraç ediliyor. Bunun adı idari tasarruf değil keyfiliktir.
Bir idari tasarruf İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda açıkça ifade edilen "yetki, şekil, sebep, konu ve amaç" unsurları bakımından sakat olamaz. Bu unsurlardan ilk dördü ile ilgili sayısız sakatlığı yine birçoğu KHK ile ihraç edilmiş hukukçu arkadaşlarım tespit ediyor. Bu yazının konusu açısından önemli olan "amaç" unsurudur. Bir idari tasarrufun amacı ancak ve ancak "kamu yararı" olabilir. Kişisel amaç güdülmesi, siyasi amaç güdülmesi, üçüncü kişiye yarar sağlama ya da zarar verme amacı güdülmesi idari işlemin maksat unsuru açısından sakat olduğunu gösterir. Söz konusu KHK'ların kamu yararından ziyade siyasi amaç güdülerek çıkarıldığından, hatta pek çok durumda işin içine rektörün, müdürün, jurnalcinin kişisel amaçlarının ve zarar verme düşüncesinin karıştığından kimse şüphe duymuyor. Düpedüz cemaatçi ya da cemaatle içli dışlı olmuş kadroların paçayı kurtarmak için yırtınırcasına muhaliflerin, sendikacıların, barış imzacılarının tasfiyesi için uğraşması hangisine giriyor? Herhalde hepsi birden... Özetle kamu yararı hilafına yapılan ve muhalifleri sindirmeyi hedefleyen siyasi operasyonlar idari tasarruf değil keyfiliktir. Nihayetinde kamu yararı açık ve seçik bir biçimde işte bu keyfiliğin ortadan kalkmasından yanadır.
Hâl böyle iken işin içinden "kurunun yanında yaş da yanıyor" diye çıkamazsınız. Kendisi Anayasa'ya aykırı OHAL komisyonlarıyla adaleti tesis edemez ancak tiyatro oynarsınız. Sadece hayatını kararttığınız, iftiraya dayanamayıp canına kıyan gencecik insanların değil aynı zamanda geleceğini kararttığınız bütün bir halkın sorumluluğunu almak zorundasınız. Biz suçsuz isek o halde siz suçlusunuz. Bu yüzden biz sadece işimize dönmek istemiyoruz. Sonuna kadar sadık olduğumuz emekçi halkımızın geleceği için eşitlik, adalet ve hürriyet istiyoruz! Çünkü devlet yönetiminde keyfilik istibdaddır. Elbette ki devr-i istibdad devr-i sabık olacaktır.
Bu yazılar Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.