“Şimdi o şeyi hemen şaapmıyoruz”
Kuzu kurda teslim edilmiş durumda. AKP hükümetinin babalı-oğullu yolsuzluğa karışmış olduğuna ilişkin ortaya saçılmış deliller dolayısıyla istifa etmek zorunda kalan bakanları için meclise yollanan fezlekeler şu anda Adalet Bakanlığı’nda. Yeni Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ikide bir biz sadece usul açısından bakıyoruz falan diyor, ama top çeviriyor ve fezlekeleri bir türlü meclise yollamıyor. Böylece sarsıntının dinmesini, istifacı bakanların marifetlerinin halkın gözünden kaçırılmasını planlıyor muhtemelen. Ama şimdi ortaya çıktı ki, sözde “adalet”i idare ile görevlendirilen bu bakanın kendisi hakkında da savcılar tarafından hazırlanmış suç duyuruları ve fezlekeler var!
Bekir Bozdağ hem İzmir Başsavcısı’nın, hem de Adana Başsavcısı’nın görevini yapmasını engellemeye çalışmakla suçlanıyor. İlki İzmir’deki TCDD Liman İşletmeleri soruşturmasını engellemeye yönelik, ikincisi ise MİT’e ait olduğu iddia edilen silah yüklü TIR’ların aranmasına ilişkin. İkincisine ait belgeler henüz basına sızmadı. Açıklandığında kim bilir ne inciler çıkar içinden. Ama ilkine ilişkin fezlekede çok güzel pasajlar var. Hukuk fakültelerinde “hukuk devleti” başlığı altında öğrencilere palavra sıkan profesörlerin halüsinasyonlarından kurtulmaları amacıyla uygulanacak tedavi sırasında okutulacak pasajlar.
Adalet Bakanı’nın kendisi, Adalet Bakanlığı müsteşarı, İzmir Valisi ve İzmir Emniyet Müdürü, hepsi seferber oluyor, hırsızların soruşturulmasını engellemeye çalışıyor! Bunların bir bölümünün telefon kayıtları fezlekede verilmiş. İzmir Emniyeti’nde Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Bora Köprü telefon konuşmalarının bazılarını kaydetmiş ve savcıya kayıtları vermiş. En güzeli İzmir Emniyet Müdürü’nün, yani Mali Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürü’nün sıralı üstünün telefonda kendisine söyledikleri.
Okuyucularımızın bu sözlerin anlamını kolaylıkla kavraması için hatırlatalım. Savcı bir suç soruşturması için ilgili emniyet birimine başvurduğunda o birim savcının talimatını yerine getirmek zorundadır. Bırakın izin almayı, kimseye haber bile vermemesi gerekir. Tayyip Erdoğan 17 Aralık ertesinde bunu engelleyebilmek için ilgili yönetmeliği değiştirdi ve söz konusu emniyet biriminin kendi üstüne haber vermesini zorunlu hale getirdi. Bu, suçun soruşturulmasını engellemeyi, hükümet mensuplarının ve yakınlarının hukuk üstü duruma getirilmesini amaçlayan değişiklik, Danıştay tarafından iptal edildi. Yani her şey açık: savcı talimat verdi mi emniyet birimi yerine getirecek!
Şimdi dönelim İzmir Emniyet Müdürü’nün şube müdürüne söylediklerine. Bir Yılmaz Erdoğan ya da Cem Yılmaz komedisi tadında olan bu diyalogu okuyalım:
İzmir Emniyet Müdürü: “Şimdi o şeyi hemen şaapmıyoruz. O konuyla ilgili savcı bir şey sorarsa ‘çalışıyoruz, alcak’ diyeceksiniz, ama herhangi bir operasyon yapmıyorsunuz.”
Şube Müdürü: “Efendim, savcı bu işi takip ediyor. Bu iş adli bir iştir.”
İzmir Emniyet Müdürü: “Tamam, ‘çalışıyoruz’, gereğini yapmıyoruz. ‘Çalışıyoruz’ ama operasyona adam çıkartmıyoruz. Adam göndermiyoruz, tamam mı?”
Komedi burada sona ermiyor. Arkadan İzmir Valisi’nin sesi duyuluyor. Vali (ildeki en büyük amir) telefonu İzmir Emniyet Müdürü’nden alıyor ve şöyle diyor: “Ankara’nın tavrı çok net.”
Halk, en başta da işçi sınıfı devrim okulunda böyle yetişiyor. Bu devletin ve bu hükümetin nasıl bir şey olduğunu öğreniyor. Hayat halkı eğitiyor. Belki “hemen” değil ama günü gelince işçi sınıfı ve halk, halk mahkemelerini kuracak ve hepinizi yargılayacak!