Başyazı: Sermayenin saldırısına güçlü başkan aranıyor
Yeni anayasa denen şey aslında sermayenin ayağına dolanan maddelerin temizlenmesi, anayasaya sivil/demokratik bir makyaj yapılması ve sermayenin sınıf saldırısını yönetecek güçlü bir yürütmenin oluşturulmasından ibarettir. Recep Tayyip Erdoğan işte bu sınıf saldırısını güçlü bir şekilde yürütmeye, başkanlık sistemiyle birlikte taliptir. Bu durumda işçi hareketine ve sola tek bir şey düşüyor. Anayasal rüyalardan uyanıp haklarını korumak ve genişletmek için mücadeleyi yükseltmek!
Başbakan Erdoğan yeni anayasa hazırlık süreci için Mart ayını son tarih olarak ilan etti ve bu tarihten sonra uzlaşma aramadan kendi önerilerini mecliste yeter sayı arayarak ya da referanduma götürerek kabul ettirmeye çalışacaklarını açıkladı.Bu acelenin nedeni Türkiye’nin yeni bir anayasaya acilen ihtiyaç duyması değil. Acil olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Devlet Başkanı olma hedefine ulaşması için 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce başkanlık sistemini öngören bir Anayasa değişikliği yapılması. Biz bunu yeni söylemiyoruz. 12 Haziran seçimlerinin hemen ardından anayasa tartışmasının başkanlık sistemine kilitleneceğini söylemiştik ve gerek işçi hareketini gerekse de solu anayasal hülyalara kapılmamaları konusunda uyarmıştık.
Geçen zaman zarfında Türkiye solu ve sosyalistleri de ardı ardına anayasa panelleri yaparak, sempozyumlar düzenleyerek nasıl bir anayasa istediklerine dair metinler yayınlayarak kendi anayasal hayallerini kitlelere yayma konusunda epeyce çaba sarf ettiler. Konuyu sınıf mücadelesi perspektifinden çıkarıp sınıflar üstü bir “demokratik anayasa” ihtiyacına indirgeyip kitlelerin afyonlanmasına katkıda bulundular.
Oysa biz, işçi sınıfının yeni bir anayasaya ihtiyaç duymadığını çünkü sınıf savaşında saldırı değil savunma konumunda olduğunu, tam tersine mevcut anayasanın sınıf saldırısını daha da sertleştiren sermayenin ayağına bağ olduğunu söyledik. TÜSİAD’ı MÜSİAD’ıyla Türkiye sermayesi “ekonomik anayasa” ihtiyacını gümbür gümbür haykırmaktadır. Bunun en yakın örneği üniversiteleri birer anonim şirkete dönüştürecek, devlet üniversitelerini ticarileştirecek, özel üniversitelerin kurulmasını sağlayacak ve tüm üniversite çalışanları için sözleşmeli statü öngören yeni Yükseköğretim yasasının açıkça bir anayasa değişikliği gerektirmesidir. Oysa tüm yükseköğretim kurumlarının parasız olması için hatta vakıf üniversitelerinin kamulaştırılması için 12 Eylül’den sonra kabul edilmiş mevcut gerici anayasa bile herhangi bir engel çıkarmamaktadır. Yine taşeron çalışmanın kaldırılmasından sendikal özgürlüklere kadar işçi sınıfının yakıcı sorunlarının hiçbiri anayasal değildir.
Kürt sorunun çözümü için gerekli anayasal değişikliklerin ise eğer olacaksa sermayenin “ekonomik anayasa” saldırı paketinin için yerleştirilmesinin bir gereği yoktur. Ayrıca konuşulabilir ve Kürt sorununun çözümü çerçevesinde müstakil anayasa değişiklikleri olarak hayata geçirilebilir.
Dolayısıyla yeni anayasa denen şey aslında sermayenin ayağına dolanan maddelerin temizlenmesi, anayasaya sivil/demokratik bir makyaj yapılması ve sermayenin sınıf saldırısını yönetecek güçlü bir yürütmenin oluşturulmasından ibarettir. Recep Tayyip Erdoğan işte bu sınıf saldırısını güçlü bir şekilde yürütmeye, başkanlık sistemiyle birlikte taliptir. Bu durumda işçi hareketine ve sola tek bir şey düşüyor. Anayasal rüyalardan uyanıp haklarını korumak ve genişletmek için mücadeleyi yükseltmek!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2013 tarihli 39. sayısında yayınlanmıştır.