İran'da cumhurbaşkanlığı seçimleri – 2
Araz Bağban yoldaşımızın İran’da Haziran ayı içinde yapılacak seçimlere ilişkin Nisan sayısında başlattığı analizi bu sayımızda da devam ediyor.
İran'da cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken hem siyasi cenahlar ve hem de Hamaney önderliğinde egemen siyasal güç karşılıklı gelişmeleri dikkatle izlemekteler. Bu seçimler siyasi cenahlar için her zamanki olağan siyasal iktidarın en önemli mevkisini ele geçirme eylemi dışında lider Hamaney'in yaşlılığı sebebi ile de önem taşımaktadır. Hiç bir siyasi cenah gelecek cumhurbaşkanlığı döneminde Hamaney'in ölümü ile ortaya çıkacak olağanüstü durumda en önemli güç odağından uzak kalmak istemiyor. Bu nedenle hem Hamaney'e yakın cenah halkı sandık başına sürükleyecek güçlü bir aday peşinde, hem bu kafileden ayrılmış gibi görünen Ahmedinejad ve tayfası erkenden seçim çalışmalarına başlamış vaziyette ve hem de reformistler ve onlara yakın olan orta yolcu muhafazakârlar ne yapsak ne etsek de Hatemi veya Rafsancani'yi adaylık için ikna etsek gerginliği içindeler.
Diğer yandan rejim başka bir kaygı daha yaşamaktadır. İran İslam Cumhuriyeti bu seçimlerle birlikte karşı karşıya olduğu ve birbirinden bağımsız olmayan üç önemli soruna çözüm aramaktadır. Rejim bu seçimlerden, ilk olarak İran İslam Cumhuriyeti çatısı altında siyasal iktidarı elinde bulunduran güç odağının 2009 seçimleriyle (hem halk nezdinde hem de uluslararası arenada) aldığı meşruiyet yarasına merhem sürebilmeyi, ikincisi halkın yaşamını zorlaştıran ekonomik sıkıntılara bir çare bulmayı, son olarak içinde bulunduğu uluslararası siyasi bunalımlara bir çözüm üretebilmeyi hedefliyor.
Meşruiyet yarası, ekonomi, uluslararası sorunlar
İran'daki egemen rejim 2009 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hile iddiaları ile sokaklara çıkan kitlelerin altı aydan fazla ülkeyi etkileyen ayaklanmaları sonucu meşruiyet kaybına uğramış görünse de, aslında bu olay yıllar önce 1979 devriminden hemen sonra ortaya çıkmıştı. Muhafazakârların siyasal iktidarı ele geçirmek ve devrimin kazanımları üzerine yatmak amacıyla, gerici siyasetlerine karşı çıkan muhalif gruplara karşı uyguladıkları baskılar ve hatta katliamlar (özellikle sol ve devrimci kesimlere karşı gerçekleştirdikleri cinayetler) rejimin meşruiyetini hemen ilk yıllarda zedelemişti. Uzun süren İran-Irak savaşı bu meşruiyet krizini bir süre örtbas etmişti. Zira yurt savunması ve milli birlik ve beraberlik adı altında muhalefet ya susmuştu ya da tepki uyandırmadan susturulmuştu. Savaştan sonra 1990'lı yıllarda tekrar rejimin meşruiyeti sorgulanmaya başlandığında, reformistlerin Hatemi önderliğinde İran İslam cumhuriyeti çatısı altında vaat ettikleri cennetle halkın geniş katılım ve desteğini kazanması, azımsanmayacak derecedeki sorgulayıcı seslerin tekrar susturulmasıyla sonuçlanmıştı. Ama 2009 seçimlerinde bu meşruiyet kaybı tartışmasız bir şekilde herkese aşikâr olmuştu.
İran-Irak savaşı boyunca büyük ölçüde devletçi ekonomi sürdüren İran, savaş sonrası Rafsancani ile neo-liberal uygulamalara geçmeye başladı. Baskı ortamından ve ekonomi politikalarından usanmış halkı “güzel günler göreceğiz” diyen Hatemi sekiz sene boyunca yatıştırdı. Siyasal ve kültürel olarak göreli daha açık ortam sunan reformistler ekonomide hızla neo-liberal siyasetlere geçiyorlardı. Bu dönemin sonunda reformistlerin “siyasal reformun ekonomik rahatlık getireceği” iddiasına halk artık inanmıyordu. Halkın yaşadığı ekonomik sıkıntılara en uygun söylemi popülist sloganlarla Ahmedinejad üretti ve böylelikle İran'ın 6. cumhurbaşkanı seçildi. Hatemi ile hegemonya kaybı yaşayan Hamaney, seçimlerin sonucunu şansa bırakmamak için Anayasa Koruma Konseyi aracılığı ile reformistleri seçimlerden temizlemiş, ortamı muhafazakârların geri dönüşüne hazırlamıştı. Ahmedinejad bu dönemin meyvesiydi. Ahmedinejad “petrol gelirinin halkın sofrasına yansıyacağını” söylemişti, ama halk sekiz yıl sonra en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz olacaktı. Diğer taraftan Batı ile arasındaki nükleer krizinden dolayı ağır ambargolara maruz kalan İran, petrolü döviz karşılığında satmakta zorlanıyor, dolaylı yolları bulsa da en temel tüketim malları için bile daha önce var olan devlet yardımlarını kaldırmak zorunda kalıyor; bu sebeple fiyatlar da başını almış gidiyor. İşte Hamaney liderliğindeki rejim seçimlerde bu ekonomik sıkıntılara da bir çözüm bulmak zorunda. Yoksa bu sefer halk 2009 seçimlerindeki gibi “benin oyum nerede” sloganı ile değil iş ve ekmek için sokağa çıkacaktır.
Bu seçimler rejim açısından ülkenin uluslararası planda yaşadığı bunalımlara da çözüm getirmelidir. ABD'nin Irak'ı işgal etmesi ile Ortadoğu'da İran her zamandan daha rahat nefes almıştı. Irak'ta Şiilerin yükselişi İran'ı orada önemli aktör haline getirmişti. Böylelikle, daha önceden de iyi ilişkileri olan Suriye ve Güney Lübnan'la bir Şii kuşağı oluşturmayı bilmişlerdi. Ama son iki yıldır Arap ülkelerinde ortaya çıkan ayaklanmalar İran'ın lehine olan dengeyi bozdu. Özellikle Suriye'deki gelişmeler İran'ın bölgedeki en güçlü ortağının zayıflatılması anlamına geldi. Henüz çok açık ve bariz tepkiler gelmiş olmasa da, Türkiye'de yeni başlayan devlet ile Kürt ulusal hareketi arasındaki uzlaşma da İran'ı çok hoşnut kılmamıştır. İran bu uzlaşmayı hem Suriye konusunda bir kötü gelişme, hem de Irak konusunda bir tehlike olarak nitelendirecektir.
Cansız seçimler
Ortadoğu’nun en hassas dönemlerinin birinde, bölgenin kaçınılmaz olarak önemli aktörlerinden biri olan İran için böyle bir dönemde cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleştirmek önemli sonuçlar doğuracaktır. Egemen siyasi güç, cumhurbaşkanlık koltuğunu kesinlikle tecrübesiz birine bırakmayı düşünmeyecektir. Hamaney'e yakın çevrenin her gün Ahmedinejad ve tayfasına karşı düzenledikleri saldırılar bu koltuğu bir daha onlara yâr etmeyeceklerini göstermektedir. Hatemi ve Rafsancani gibi siyasi aktörlerin adaylıkları, ne kadar seçimler heyecan katacağı düşünülse ve sonucunda az da olsa hem seçimlere ve hem rejime bir meşruiyet kazandırma olasılığı yaratsa da, ikisi de Hamaney'in güven tanımına uymayan kişiler. Bu da bizi sadece bir kaç seçenek etrafında düşünmeye zorlamaktadır. Böyle bir hassas dönemde hem ulusal ve hem uluslararası arenada İran İslam Cumhuriyeti’ni Hamaney'in istediği doğrultuda temsil edip temellerini koruyabilecek tek kişi Velayeti'dir.
Bu olaylardan bağımsız olarak da, halkın seçimlere rağbet gösterip geniş ölçekli katılımı, Hatemi gibi güçlü bir aday olduğu takdirde bile çok olası görünmüyor. İran'da, halkın seçimlerle hayatlarının değişeceğine hiçbir inancı kalmamıştır. Özellikle 2009 seçimleri en küçük umutlarını bile yıkmıştır. Bu yüzden de bu seçimlere giderken halk çok fazla heyecan göstermemektedir.