Fransa’da düşman kapıda
Fransa bir kez daha tüm Avrupa’yı sarsan şok dalgalarının tam merkezinde bulunuyor. Ulusal Derleniş (Fransızca kısaltmasıyla RN, eski adıyla Ulusal Cephe ya da FN) on yılı aşkındır süregiden yükselişi, Emmanuel Macron’a oy çağrısı ve eski düzene dönüşten başka bir anlama gelmeyen geçici çözümlerle beraber RN’in epeydir beklenen ve korkulan sıçrayışına yol açtı. Bu şu ana kadar RN’nin en büyük başarısı, ama daha kötüsü sırada olabilir. Faşizmin çirkin yüzünü gizleyen parlak çocuk Jordan Bardella’nın başını çektiği RN listesi, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kendinden sonraki iki listenin toplam oyundan daha çok oy topladı. Bu büyük zafer Fransız siyasetini tamamen altüst etti. Kökten bir yeniden yapılanma yakındır. Fransa’nın Golist (eski Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’den alıyor ismini) geleneğin temsil ettiği ana akım sağı, pek saygın burjuva siyasetinden kriz anlarında bekleneceği üzere bir kanadının faşistlerin kuyruğuna takılmaya hazır olduğunu bildirmesiyle beraber her an içeriden patlamaya hazır bir hale gelmiştir. Macronculuk, rezilce bir ölüme mahkûmdur. Sol ise RN ile bu tarihsel karşılaşmayı işçi karşıtı iktidarı süresince RN’in büyüyüp serpildiği Sosyalist Parti’nin adaylarının ağırlıkta olduğu (üstelik kepazeliğin son haddi olarak eski Cumhurbaşkanı François Hollande’ı da içeren) listelerle göğüslemek gibi dahiyane bir çözüme ulaşmıştır.
RN’in zaferi geliyorum diyor
RN’in seçim zaferinin gökten zembille bir anda indiği düşünülmesin. Bu zafer, 2008-2009’da patlak veren Üçüncü Büyük Depresyon’la müthiş ivme kazanmış ve on yıllara yayılan bir sürecin sonucudur. Tarihin ince ayrıntılarına inmeden hatırlayalım: parti, 2012’den beridir (gerek 2017 öncesi adıyla FN, gerekse yeni ismiyle RN) ne Cumhurbaşkanlığı, ne Meclis ne de Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ilk üçten aşağı inmedi. 2019’daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise tarihte bir ilk olarak sandıktan birinci çıktı. Tüm bu zaman süresince ne genel olarak burjuva siyaseti ne de özel olarak burjuva solu, bu adım adım yükselişe karşı bir strateji üretemedi. Burjuva siyaseti, bir yandan sapına kadar işçi düşmanlığını ısrarla sürdürürken bir yandan da göç ya da asayiş gibi meselelerde RN’in cephaneliğine dadanıp onun yöntemlerini ödünç almaktan geri durmadı. Sözümüz ona sol ise yüzünü RN’e dönmeye başlayan halka ahlakçı nutuklar atmaktan ve çokkültürlülüğe övgüler düzmekten başka bir şey yapmadı. Bu faktörlerin toplamı, RN’e bir zamanlar komünist yahut sosyalistlerin kalesi konumundaki işçi tabanına erişme şansı tanıdı. Bu esnada 2011’den beri partinin başındaki Marine Le Pen’in “dédiabolisation” yani halka öcü gibi gösterilmekten kurtulma politikası Fransız halkının anti-faşist reflekslerini zayıflattı. Sonuç olarak 2002’de Jean-Marie Le Pen’e karşı oluşan kitle hareketi, 2010’ların sonundan itibaren yerini sınırlı protestolara bıraktı. Kısaca RN, bir yandan seçim arenasında dişsiz düşmanlarla karşı karşıya gelmiş, bir yandan da sokakta kitle hareketinin önünü şirin gözükme politikasıyla kesmiş, böylece bir zamanlar hayal dahi edilemeyecek bir şekilde iktidara sıçrama noktasına gelmiştir.
2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri ile RN en büyük sıçramasını gerçekleştirdi. 2024 seçimleri, Fransız parlamentosunda RN’e ait sandalye sayısının yediden akıllara durgunluk veren biçimde 89’a sıçradığı, ancak Marine Le Pen’in aynı seçim sürecinde ikinci turda Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettiği 2022 seçimlerinin devamı niteliğinde. RN’e oy veren yeni kitlenin kimlerden oluştuğunu açıklayan ayrıntılı bir çalışma görmüş değiliz. Ancak seçim öncesi (Sosyalist Parti’ye ait olan) Jean-Jaurès Vakfı’nın bir çalışması daha önce Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Valérie Pécresse’e (Golist partinin, yani Cumhuriyetçiler’in 2022 seçimlerindeki cumhurbaşkanı adayı) oy verenlerin beşte birine yakınının, Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) başkanı ve 2022 adayı Jean-Luc Mélenchon’un oylarının onda birinin ve Macron’un oylarının yüzde altısının RN’e kayacağını öngörüyordu. Çarpıcı biçimde zıt yöndeki kayma, yani Le Pen’den Mélenchon’a kayma ise yüzde sıfır. Nihaî sonuçlar çıkarabilmemiz için daha ayrıntılı çalışmalar gerekir. Ancak şimdilik Mélenchon’un ve LFI’nin hayal kırıklığına uğramış işçi veya halktan seçmeninin oylarını kazanmak için RN’e alternatif olma zorlu görevinde başarısız olduğunu, hatta LFI seçmenin bir kısmının da karşı tarafa geçtiği saptamasında bulunabiliriz. LFI, Fransa’da kısa vadede bu görevi yerine getirebilecek ebattaki tek güç olduğuna göre, bu başarısızlık RN’in yakın gelecekte özellikle beyaz Fransız işçileri üzerindeki etkisini sağlamlaştırmasına yol açabilir.
Fransız siyasetinde çürüme ve yeniden şekillenme
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin dolaysız bir sonucu, en az üç Fransız partisinde oluşan iç kriz ortamıdır. Bu krizler, söz konusu partiler açısından ölümcül dahi olabilir. Kendilerini uzun zamandır RN’in yükselişine karşı en büyük engel olarak sunan Macron ve partisi Renaissance (Rönesans ya da Yeniden Doğuş), RN’den büyük bir fark yediği seçimde, ikinciliği dahi neredeyse Sosyalist Parti’ye kaybedecekti. Macron’un hali vakti yerinde şehirli seçmen desteği epeyi geriledi. Bu durum, bizzat Macroncuların (anketlerdeki beklenmedik yükselişinden önce) “Macron ile uyumlu çalışmaya müsait” ilan ettiği Raphaël Glucksmann’ın Sosyalist Parti’den seçim sonuçlarında kendini gösterdi. Macron, bu durumda muhtemelen tarihe bir hata olarak geçecek bir kararla “Hodri meydan!” diyerek erken seçim çağrısında bulundu. Muhtemelen başka bir seçeneğin yokluğunda RN’e karşı tüm merkez ve sol seçmenin kendisine oy vereceğini hesap ediyordu. Ancak Yeni Halk Cephesi’nin (bundan aşağıda söz edeceğiz) hızla kurulmuş olması, bu kumarın kaybedilmesine yol açabilir. Bu kayıp durumunda Macroncu blok, içeriden çatlaklar ve rakiplerle karşı karşıya da kalabilir. Örneğin eski Başbakan Edouard Philippe ve partisi Horizons, parlamentoda Macron’un Cumhurbaşkanlığını destekleyen heterojen çoğunluk içinde daha çok hareket serbestisi talebinde bulunmaya başladı bile. Philippe, gelecekte Macron’a içeriden rakip olabilir.
İkinci ve belki daha beklenmedik olan kriz ise seçimlerin büyük galipleri, yani faşistlerin saflarında. Eric Zemmour’un Reconquête (Yeniden Fetih!, REC, isim açıkça Müslümanların Endülüs’ten atıldığı ve İspanyolca Reconquista olarak tarihe geçen olaya atıf yapıyor) partisi, Avrupa Parlamentosu seçimlerine RN’in lideri Marine Le Pen’in yeğeni olan Marion Maréchal’in başını çektiği listelerle girdi. Bir zamanlar RN’i Fransız faşizminin önde gelen gücü olmak için zorlayabilecekmiş gibi görünen Zemmour ve partisi, gayet yüksek bir oy alarak Avrupa Parlamentosu’na beş vekil soktu. Yani Fransız yeşilleriyle aynı sayıda, Cumhuriyetçiler’den de yalnızca bir vekil az. Ancak Fransa’nın yeni ön-faşist hükümetinin bir parçası olma ihtimali, bu partiye saflarında da büyük bir yarık oluşturdu. RN ile REC arasındaki müzakere sonuçsuz kaldı. REC kendi adaylarıyla seçime gireceğini duyururken, REC’in çiçeği burnunda beş AP vekilinden Marion Maréchal dahil dördü RN etrafında oluşan ittifakı destekleme kararı aldı. Gelinen noktada, RN’in yükselişi karşısında REC’in adayları pek başarı elde edecek gibi durmuyor. Bu durum faşistler arası rekabet devrinin sonunu getirebilir.
Üçüncü ve belki de en büyük kriz ise Fransız Beşinci Cumhuriyeti’ni ayakta tutan sütunlardan biri ve Beşinci Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlarının yarısını çıkarmış olan Cumhuriyetçiler (LR) içinde yaşıyor. Son seçimlerde ancak aldığı yüzde yedi oy, partinin uzun süredir kendi standartlarında başarısız geçen seçim sınavlarının sonuncusu. Parti, eski gücünden çok uzaklarda seyrediyor. Ekonomik liberalizm programını kaptırdığı Macroncu merkezle toplumsal muhafazakârlık konusunda asla yarışamayacağı RN arasında sıkışıp kalan parti, uzun zamandır kendine siyasi bir alan açmak ve açık bir varlık gerekçesi bulmak için çırpınıyor. Bu açmaz, LR’ın parlamentoda kimi zaman Macroncu gruba, kimi zaman RN grubuna yaklaşmasına yol açtı. Yakın zamanda Fransa’nın önde gelen gazetelerinden Le Monde’un yayınladığı bir habere göre, bir zamanlar Eric Zemmour’un bayraktarlığını yapan gerici medya devi Vincent Bolloré, LR’in başkanı Eric Ciotti’yi RN’le ittifak kurması yönünde bir süredir sıkıştırmaktaymış. Bu uzun vadeli çalışma, RN’in yeni elde ettiği baskın konumla birleşince Eric Ciotti’nin beklenmedik biçimde partisinin RN’le bir “sağ birlik” ittifakı kurmak istediğini açıklamasına yol açtı.
Fransız siyaseti bağlamında bu ittifak kararı tarihsel bir önem taşıyor. Fransız siyasetinin on yıllardır adı konmayan bir kuralı, FN/RN’in ittifaklardan ve hükümet koalisyonlarından dışlanması olmuştur (buna “cordon sanitaire” yani serbest bir çeviriyle karantina denmekteydi). RN’in yıllardır süren yükselişi ve izlediği dédiabolisation politikası bu kuralı zorluyor fakat açıktan delemiyordu. Ciotti’nin kararı bir devrin kapandığını ve Fransız faşizminin cordon sanitaire’i deldiğini gösteriyor. Doğrudur, Ciotti’in kararı, tüm partinin ortaklaştığı bir karar değildir. Partinin merkez organları ertesi günü toplanıp Ciotti’yi hem başkanlıktan atmış hem de partiden ihraç etmiştir. (Ancak bir mahkeme kararı yapılan bu oylamanın sonucunu hukuksuz ilan edip, Ciotti’nin eline önemli bir koz verdi). Ciotti’nin fraksiyonu parti içinde bir azınlığı temsil etse de birtakım Avrupa Parlamentosu milletvekilleri ve gençlik kolu başkanı gibi birçok önemli figür, RN yanlısı çizgiye desteklerini açıkladılar. RN de Ciotti’nin bu hamlesini, kendisine ve müttefiklerine 62 adaylık pozisyonunu ayırarak ödüllendirdi. Aslında Ciotti’nin bulduğu 62 adayın yarısı bile eski LR üyelerinden oluşmuyor. Ama yine de Fransız merkez sağının bir kısmının koparak faşizmin peşine takılması, Fransız faşizminin sağın geri kalanını ele geçirmesinde önemli bir eşiğin temsilcisidir.
Halk Cephesi
Fransa’nın belli başlı sol partileri erken seçimlere ve RN iktidarı olasılığına bir seçim ittifakı için müzakerelere başlayarak cevap verdi. Çok yoğun geçen birkaç günlük müzakerelerden sonra LFI, Sosyalist Parti (PS), Fransız Komünist Partisi (PCF) ve Ekolojistler, Yeni Halk Cephesi’nin kurulduğunu açıkladı. Yeni ittifak, bileşenleri açısından 2022 seçimlerindeki NUPES’e çok benziyor, ancak PS’nin son seçimlerdeki yükselişi ittifak içerisinde LFI’nin ağırlığını kırıp, PS koltuklarını arttırdı. Yeni ittifak, Yeni Antikapitalist Parti – Antikapitalistler (NPA-A) ve Bağımsız İşçi Partisi (POI) gibi devrimci Marksist kökenli partilerden de destek aldı.
Faşizmin yükselişine karşı durabilme aracının nihayet bulunduğu umudu taşıyan yüzbinlerin heyecanına ancak sempatiyle yaklaşabiliriz. Fakat eldeki araç fena halde yetersizdir. Fransız solunun önemli kısımlarının bir asr-ı saadet olarak yücelttiği, zamanındaki asıl Halk Cephesi dahi yerini Pétain’in Nazi yanlısı ve işbirlikçi hükümetine bırakmıştı. Bunun en temel sebebi Halk Cephesi’nin faşizme karşı mücadeleye hiçbir katkısı olmasa da Cephe’yi burjuvazinin programıyla sınırlandıran unsurlar barındırması olmuştur. Anti-faşist cephede burjuvazinin çıkarlarının güdülmesi, faşizmi besleyen kökleri kurutarak faşizmin ezilmesini sağlayabilecek daha kökten bir mücadeleyi engellemiştir. Ayrıca cephe içinde burjuva partilerinin yatıştırılması yönündeki beyhude çaba, işçi sınıfının elini kolunu bağlamış, kendi silahlarını kullanarak tüm gücünü ortaya koymasını önlemiştir. Ancak tüm bu zayıflıklara rağmen ilk Halk Cephesi, bütün çarpıklıklarına rağmen sınıf mücadelesinin içinden doğmuştu. İlk ortaya çıkışı ortak liste açıklanmasıyla değil, sosyalist ve komünist işçilerinin kitle hareketi ve sokak savaşı yoluyla 6 Şubat 1934’deki faşist ayaklanmayı ezmesi cebren ile olmuştu.
Fransız demokrasisinin kurtarıcısının bu sözümüz ona ikinci doğuşu, faşizm tehdidine karşı seçim sandığının ötesinde dişediş bir dövüşe tamamen kayıtsız duruyor. Açıkça görülüyor ki Halk Cephesi’nin faşizm karşıtı gösterilere katılmasındaki amaç, bu gösterileri kitlesel direniş örgütlemek yönünde ilerletme falan değil onları basit seçim toplantılarına dönüştürmek. Yeni cepheyi daha da silahsızlandıran bir etken de kendi içindeki yeni güç dağılımı. Tüm sorunları ve kısıtları bir yana, LFI zaman zaman RN’in destekçi kitlesini oluşturan işçi sınıfı ve Sarı Yelekli kitleye hitap etmeye kadir ve istekli olduğunu göstermişti. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, LFI bu çabasında başarısız olmuş gibi duruyor. Ancak yine de Fransız banliyölerinde oturan, genelde de Kuzey Afrika ya da Sahra altı Afrika kökenli kent yoksulları arasında bir taban oluşturabilecek ender siyasi güçlerden biriydi. Şimdi ise, Halk Cephesi’nin programında görülen Ukrayna’ya sarsılmayan destek ve “Hamas terörizminin” kınanması gibi maddelerden de anlaşılacağı üzere, direksiyona PS geçmiştir. Geçirdiği işçi karşıtı çalışma kanunu sebebiyle kötü şöhretli eski Cumhurbaşkanı François Hollande dahil birçok aday PS’den gelecek. Bir yanda bir sürü işçi düşmanı politikanın mimarları, öte yanda yıllardır aldatıcı bir işçi dostu tavır takınan RN: Fransız işçisi kimi seçer sizce?
Fransa ve Avrupa karanlık zamanlardan geçiyor. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, faşizmin kapıda bekleyen tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu zor savaş, işçi sınıfının kendi partilerinin olmaması sebebiyle bin kat daha zorlaşmaktadır. Görevimiz zorludur. Ancak işçi sınıfı ve devrimcileri daha karanlık zamanlar ve daha zorlu koşullar görmüş, alınlarının akıyla da çıkmıştır. Faşistler bu muharebeyi kazanmış olabilir, ancak savaşın sonunda zafer mutlaka bizim olacaktır.