Depresyon, siyasi kriz, devrimci parti
Kuşkusuz devrimi başarıya ulaştıracak partinin inşası hiç de işin kolay kısmı değildir. Ama kapitalizmin ekonomik ve siyasi krizinin Devrimci İşçi Partisi'nin ve IV. Enternasyonal'in inşasını hedefleyen bir harekete bolca taze kan sunacağı açıktır. Tarih başka türlüsünü söylemez. Öyleyse şimdi görev en küçüğünden en büyüğüne her türlü mücadelenin içine dalmak, insanlığın kurtuluşu için kapitalizmden ümidini kesmekte olan kitleler içinden devrimci militanlar çıkarmaktır.
2008'den bu yana dünya ekonomisi bir darboğaz içinde debelenip duruyor. Kâh bir finans krizi, kâh dünya ticaretinin daralması, kâh bunlara eşlik eden özel sektör iflasları, kâh burjuvazinin imdadına yetişen devletlerin boğazına kadar borca batması medyanın gündeminde ilk sıralara tırmanıp tırmanıp iniyor.
Burjuvazi için bu ekonomik buhrandan daha korkuncu ise işçi sınıfının ve bu düzenin doğal olarak bir gelecek sunamadığı milyonların, olan bitenin etkilerine sokaklarda tepki göstermesi.
Karabasanın kaynağı Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da
Coğrafi olarak Afrika'dan Ön Asya'ya yayılan Arap devrimi şimdiden üç diktatörü kitle eylemleri ile siyasi sürgüne gönderdi. Binali Tunus'tan Suudi Arabistan'a kaçtı, Mısır'daysa Mübarek bir kafese kondu yargılanıyor. Bunların üçüncüsü olan Yemen'in diktatörü Salih, kitle eylemlerine, sarayında patlayan bomba nedeniyle feci şekilde yanmış olması eklendiğinden ve tabii artık pek can güvenliği kalmadığından ülkesine dönemiyor. O da şimdi Suudi Arabistan'da Bin Ali'nin yanında. Suriye'de emekçi halk Esad'ın koltuğunu her gün biraz daha sallıyor. Onlar salladıkça, acaba Bahreyn'de şu ana kadar olduğu gibi isyanı kontrol altına alabilir mi diye süreci gözlemleyen emperyalistler dahil, Esad'ın arkasında duranlar birer birer dökülüyor.
Bölgenin en dikkat çekici gelişmelerinden biri İsrail'de Ağustos ayına gelindiğinde üç yüz elli bin kişiye varan gösteriler düzenlenmesiydi. Konut fiyatları başta olmak üzere hayat pahalılığını gündeme alan bu gösteriler, hem genel olarak siyasi meselelerde hem de Filistin konusunda şimdilik suskun kalıyor. Ancak hem yılların düşmanlık politikasına rağmen eyleme katılanlar tarafından açıkça Arap halklarının mücadelesine yapılan benzeştirmeler, hem de eylemlere yol açan ekonomik ve sosyal sorunların İsrail devletinin bir Siyonist savaş makinesi olması gerçeği ile sahip olduğu güçlü bağlar, Filistin sorununu ilerleyen süreçte gündeme getirecektir. Üstelik İsrail vatandaşlarının beşte birini ve tabii ki en yoksul kesimini Araplar oluşturuyor ve eylemler onları da kendine çekmeye başladı.
Üç büyük kıta da kabusa dâhil
Avrupa'da bir süredir bir o ülkede bir bu ülkede gençlik, işçi ve göçmen eylemleri patlayıp duruyordu ama Arap devriminin tsunamisi sene başından başlayarak Akdeniz kıyılarını etkisi altına aldı. Borç krizinin kendini en etkili şekilde hissettirdiği ülkelerden İspanya ve Yunanistan'da her yaştan ama esasen gençlerden oluşan yüz binlerce kişi meydanları zaptetti. Bütün Avrupa'yı şoke eden ise Britanya'da patlak veren ve polisle kıyasıya çatışmaların yanı sıra yaşanan yağma olaylarıydı, yani gazetemizin internet sitesinin “Karşı Manşet” bölümünün bu duruma verdiği adla pişmemiş sınıf mücadelesiydi.
Amerika kıtasının güneyinden gelen haberlere artık zaten alışkınız ancak Şilili onbinlerce öğrencinin son aylarda polisle defalarca çatışmasını, işçi sınıfının öğrencileri destek amacıyla düzenlediği eylemleri ve Arjantin'de acil ekonomik talepleri açıkça işçi iktidarına varan taleplerle destekleyen ve uluslararası örgütümüzün bir parçası olan Partido Obrero'nun (İşçi Partisi) merkezinde yer aldığı seçim başarısını vurgulamadan olmaz. Ama esas ilginç olanı ekonomik kesintiler ve toplu sözleşmelerin iptal edilmek istenmesi gibi sebeplerle ABD işçi sınıfının ufak bir silkiniş gerçekleştirmesi ve geleceğe dair olumlu sinyaller vermesiydi.
Asya kıtasında daha önce gazetemizde gündeme geldiği üzere Çinli işçilerin artan biçimde mücadeleye atılmasına şimdi bir de kıtanın diğer dev ülkesi Hindistan'da yolsuzluk sistemine tepki için açlık grevine başlayan eylemcilerin tutuklanmasının ardından patlayan ve bir anda milyonlarca insanın sokağa döküldüğü gösteriler eklendi.
Sürekli savaşa karşı sürekli devrim
Sovyetlerin dağılmasının ardından, Çin Denizi'nden Doğu Avrupa'ya uzanan koca bir coğrafyayı ve buradaki işçi devletleri ile yakın ilişki içinde varlığını sürdüren diğer coğrafyalardaki ülkelerin yeniden emperyalizm ile bütünleştirilmesi operasyonu başlamıştı. Elbette emperyalizmin hakimiyeti altına almaya çalıştığı bu bölgelerde küçük ulusların yanı sıra Rusya ve Çin'in direnişleri ile de karşılaşılacağından savaşlar da gündeme giriyordu.
Devrimci İşçi Partisi'nin yaslandığı gelenek bu dönemi bir sürekli savaşlar dönemi olarak niteledi, ana karşı koyuş sloganı ise 'Sürekli Savaşa Karşı Sürekli Devrim' oldu. Bütün bu Birinci Körfez, Kosova, Afganistan, Irak savaşlarının üzerine emperyalizm şimdi yeniden savaşarak ilerlemek zorunda kalıyor. Ama bu sefer kendi planları dahilinde değil. Tunus ve Mısır devrimlerine karşı önlem olarak bunu yapıyor, yani savunmaya geçiyor. İşte Kaddafi böyle bir süreç içerisinde emperyalizmin siyasi, askeri ve ekonomik desteğini arkasına alan rakip aşiretler tarafından devrildi.
Depresyon demek faşizm, savaş ve sosyal yıkım demektir
Kapitalizmin içinden geçmekte olduğu krizin, dönemsel küçük krizlerden farklı olarak, baştan beri vurguladığımız gibi, uzun yıllar etkili olacak bir depresyon olduğu artık iyice belirgin hale geldi. Kapitalizm kendini bu tarz depresyonlardan ancak işçi sınıfını büyük yenilgilere uğratarak ve yapısal değişikliklerle, o da bir ihtimal, kurtarabiliyor.
Kapitalizmin bir ihtimal kendini kurtarması demek, hiç de büyük kitleler için mutlu günler vaat ettiği anlamına gelmez.
Devrimci bir çıkış yolu mümkün
İnsanlığı bu hengâmeden sonsuza kadar kurtaracak olan, işçi sınıfı öncülüğünde tüm dünya insanlarının sınıfsız bir toplum inşa etmesidir. Bu sebeple işçi sınıfının devrimci öncü güçlerinin her şeyi üreten elleri, dünyanın kaderini avuçlarına almaya çağırması gerekir. Bu büyük kavgaya hazırlanırken, tıpkı Devrimci İşçi Partisi'nin kıdem tazminatının gaspına ilişkin saldırıya atak bir şekilde karşı çıkması gibi, günbegün verilen mücadeleleri asla es geçmemek gerekir, çünkü bu tarz mücadeleler işçi sınıfını daha büyük kavgalara hazırlar.
Devrimci İşçi Partisi'nin merkezi yayın organı olan Gerçek gazetesi, ister Türkiye'de ister dünyanın en uzak köşelerinde olsun, işçi sınıfının ve onun potansiyel müttefiki olan sınıf ve katmanların mücadelelerine sayfalarını bu sebeple açmaktadır. İşçi sınıfının öncü unsurlarını bağrında toplayacak bir parti ancak kapitalizme karşı mücadele eden kitlelerin deneyimlerini birbirine bağlayabildiği ölçüde devrimci rolünü oynayabilir.
Devrimci parti şart
Tarih bize gösteriyor ki kapitalizmin ürettiği savaşlardan ve ekonomik çöküntülerden işçi sınıfı iktidarı altında bir çıkış yolu var. Arap devriminden Yunan isyanına, Şilili öğrencilerin mücadelesinden Çinli işçilerin grevlerine, işçi sınıfı ve kaderi onun mücadelesine bağlı diğer toplumsal kesimlerin irili ufaklı mücadelesi de mevcut. Devrimci partilerin eksikliğinin Arap devriminin en büyük trajedisi olduğu her geçen gün daha çok hissediliyor. Geriye kalan, bu mücadelelere önderlik edecek, onları birleştirip kapitalizm denen modern kölelik sistemini tarihin çöplüğüne göndermek amacıyla yönlendirecek olan devrimci partiyi ulusal ve uluslararası çapta inşa etmektir.
Kuşkusuz devrimi başarıya ulaştıracak partinin inşası hiç de işin kolay kısmı değildir. Ama kapitalizmin ekonomik ve siyasi krizinin Devrimci İşçi Partisi'nin ve IV. Enternasyonal'in inşasını hedefleyen bir harekete bolca taze kan sunacağı açıktır. Tarih başka türlüsünü söylemez. Öyleyse şimdi görev en küçüğünden en büyüğüne her türlü mücadelenin içine dalmak, insanlığın kurtuluşu için kapitalizmden ümidini kesmekte olan kitleler içinden devrimci militanlar çıkarmaktır.
Devrimci İşçi Partisi siyasi hedeflerinin yanı sıra, bu dönem analizinin gereklerini yerine getirebilmek amacıyla, sürmekte olan çalışmasını ileri götürecek uygun örgütsel hedefleri de önüne koymuş kararlı biçimde yolunda yürümektedir. Bahsedilen ekonomik ve siyasi depremin ezilen Kürt halkının düzene meydan okuyan mücadelesi dışında henüz Türkiye'yi sallamamış olması kimseyi yanıltmasın! Ezilen yığınların kendilerini ezenlerle boy ölçüşme ve hesaplaşma günü bu topraklarda da yakındır!