Kahrolası 6. Filo Akdeniz sana kalır mı?
Gerçek gazetesi 17-18 Temmuz 1968’de Türkiye’nin devrimci gençliğinin İstanbul’u “ziyarete” gelen Amerikan 6. Filosu’na bağlı Amerikan gemilerinin deniz erlerini denize atmasının 50. yıldönümünde üst üste çeşitli yazılar yayınladı. 18 Temmuz 2018 günü, tam Amerikalı erlerin denize dökülmesinin yıldönümünde Devrimci İşçi Partisi (DİP) İstanbul örgütü İstanbul Dolmabahçe’de, 1968’deki eylemin gerçekleştirildiği yerde bunu kutlayan bir basın açıklaması düzenledi. Kimilerine bu sadece bir nostalji gibi gelebilir. Oysa anti-emperyalist mücadele bugün her zamankinden daha günceldir. Ve Doğu Akdeniz üzerinde emperyalist emeller her zamankinden daha belirgindir. Okuyucularımızı bugün Doğu Akdeniz’de oynanmakta olan oyunları hatırlatmak üzere Levent Dölek yoldaşımızın bu yılın Mart ayında Kıbrıs’ın Afrika gazetesinde yayınlanmış olan bir yazısını yeniden yayınlıyoruz.
İtalyan petrol şirketi ENI’nin Kıbrıs açıklarına gönderdiği Saipem 1200 adlı sondaj gemisinin ihtilaflı bölgelerden birinde (3. Parsel) gaz arama çalışması Türk savaş gemileri tarafından engellenmişti. ABD’li petrol devi Exxon Mobil ise sahneye çok daha spektaküler bir giriş yaptı. Beraberinde ABD emperyalizminin kötü ünlü 6. Filosu’nu da getirdi. Doğu Akdeniz’de konuşlu 5 Amerikan savaş gemisine 4 gemi daha eklendi. Haliyle bu gemilerin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un eski CEO’su olduğu Exxon’un gemilerine koruma sağlayacağı iddiaları gündeme geldi.
Pentagon Avrupa Kuvvetler Komutanlığı sözcüsü 6. Filo’nun Exxon gemilerini koruma göreviyle Doğu Akdeniz’de bulunduğunu reddetti. 6. Filo’ya ait gemilerin İsrail ve ABD’nin düzenlediği ortak tatbikata katılmak üzere bölgede bulunduğunu söyledi. Türk medyasının bu haberi verdiği satırlardan sanki bir yanlış anlaşma varmış izlenimi çıkıyor. Ancak bu doğru değil. Çünkü Amerikan gemilerine verilmiş resmi görevin başka olması, olası bir krizde bu gemilerin bölgedeki Amerikan şirketlerini korumayacağı anlamına gelmiyor. Üstelik 6. Filo’nun birlikte ortak tatbikat düzenlediği İsrail, ortakları Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve İtalya ile Türkiye’yi devre dışı bırakan EastMed boru hattı için kolları sıvamış durumda.
Doğu Akdeniz’deki bu kriz hali Kıbrıs’ın makûs talihinin yeni bir tezahüründen başka bir şey değil. Adadaki çözümsüzlük, her şeyin tartışıldığı ama İngiliz emperyalist üsleri Ağrotur ve Dikelya’nın her daim tartışma dışı kaldığı bir siyasi ortam yaratmıştır. Bugün ise ada etrafındaki egemenlik kavgası Amerikan emperyalizminin 6. Filo’sunu da tablonun kalıcı bir unsuru haline getirmek üzere. Öyle ki İsrail-Kıbrıs Cumhuriyeti-Yunanistan-İtalya hattı 6.Filo’nun fiili korumasını memnuniyetle karşılarken, NATO üyesi Türkiye’nin 6. Filo’ya karşı düşmanca ve fiili bir tutum içine girmesinin son derece zor olduğu açık. Zaten Exxon’un arama yapacağı 10. Parsel de Türkiye ve KKTC’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) olarak kabul ettiği bölgelerin dışında. Dolayısıyla da görece kolay kontrol edilebilir bir kriz senaryosu ile tüm tarafların sonunda ABD emperyalizminin iradesine tabi olacağı bir sahne kurulmuş gözüküyor.
Türk savaş gemileri İtalyan sondaj gemisini bölgeden kışkışladıysa da, Türkiye’nin Exxon’a ve 6. Filo’ya olan yaklaşımı aynı şekilde olmayacaktır. Tam tersine Türkiye’de iktidarın “ne vereyim abime” havasıyla ABD’nin ve İsrail’in yanına yaklaştığını görürsek şaşırmamalıyız. Normalleşme süreci adı altında Mavi Marmara katliamının davasını düşüren AKP iktidarı hemen ardından İsrail’le (Filistin halkının hakkı olan gazı gasp eden İsrail’le!) gaz pazarlığına oturmuştu.
Erdoğan ve AKP’nin bu tür durumlarda ne kadar hızlı ve sert dönüşler yaptığını görmek için olayı tekrar hatırlayalım. 2010 yılında İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kırmak için yardım malzemeleriyle yola çıkmış olan Mavi Marmara gemisine Siyonist ordu operasyon yapmış 10 kişiyi katletmiş ve 50’den fazla kişiyi de yaralamıştı. O günlerde bu olayı propaganda malzemesi yapmaya çalışan Erdoğan, ne zaman gaz pazarlığı gündeme geldi, derhal “dönemin başbakanına sorup mu gittiniz” diyerek sorumluluğu üzerinden attı. Katledilenlerin taleplerini hiçe sayarak İsrail’den alınan 20 milyon dolarlık lütuf (anlaşma metninde tazminat olarak değil İsrail’in lütfen verdiği bir para olarak geçiyor) ve normalleşme sürecini başlatma karşılığında dava düşürüldü. Geçerken belirtelim İsrail’le yapılan bu kirli anlaşmanın altında Kudüs İsrail’in başkenti olarak da tanınmaktaydı.
Yani işin ucunda dolar, petrol, gaz varsa kapıyı asla kapatmayan kendi deyimleriyle tam bir “tüccar siyaset” var karşımızda. Nitekim, Exxon Mobil’in yanına 6. Filo dışında bir de Katarlı ortak alarak geldiğini unutmayalım. Yani yanlarında sadece sopa yok, havuç da var.
Toprak da onların, deniz de onların, gaz da onların ama Türküyle Rumuyla Kıbrıslılara kimsenin hiçbir şeyi sorduğu yok. Kıbrıs’ta barış ve çözüm emperyalist paylaşım sürecini kolaylaştırmanın bir aracına indirgenmiş durumda. Büyük emperyalist güçlerin pastadan alacağı paya dokunmadan kendi aranızda anlaşın fazla da gürültü çıkarmayın diyorlar. Emperyalistlerin aldığı paydan geriye kalan Kıbrıs halkını ihya etmez ama siyasetçileri ve burjuvaları satın almaya yeter de artar bile. Buna halkın itiraz etmesi gerekmez mi? Elbette gerekir. Ama emperyalizmin yöntemi açık, Adanın Türk ve Rum halkı her daim canını kurtarma derdine düşürülmeli ki malının derdine düşmesin.
İşte bu sebeplerle Amerikan 6. Filo’su ve İngiliz emperyalizminin üsleri olan Ağrotur ve Dikelya Kıbrıs halkına ve tüm Akdeniz ve Ortadoğu halkları için bir tehdittir. Aynı Ortadoğu’daki her türlü kirli operasyonda kullanılan ve ABD’nin nükleer silah deposu olan Adana İncirlik üssü gibi. İncirlik de diğer emperyalist üsler gibi herkesten önce Türkiye’nin halkına karşı bir güvenlik tehdididir. Amerikan, İngiliz filoları, üsleri, savaş uçakları sadece ve sadece kendi emperyalist çıkarlarını korumak için bölgede bulunmaktadırlar. Bunların birkaç olayda karşı karşıya gelmesine bakıp 6. Filo’nun Türkiye’deki istibdada karşı bir ağırlık oluşturacağını düşünen varsa bu fikirden hemen vazgeçmelidir. Türkiye’de bir Amerikan muhalefeti olması istibdadın Amerikancı olduğu gerçeğini değiştirmez. Erdoğan, “biz samimiyetle Ortadoğu’da işleri ABD ile birlikte yürütmek istiyoruz” dediğinde samimidir. ABD’nin de AB’nin de derdi bu işleri yürütmektir. İstibdadı ikna edip yanlarına çektikten sonra halk eziliyormuş, faşizm-ırkçılık-mezhepçilik yükseliyormuş, baskı artıyormuş umurlarında olmaz. O yüzden emperyalistler her yerde ve mutlaka Kıbrıs’ta barışın da çözümün de yolunda taştırlar. Ya Denizlerin yaptığı gibi denize dökülmeli ya da Akdeniz’e gömülmelidir. Ancak o zaman Kıbrıslılar ve tüm bölge halkları sadece hakları olan yeraltı ve yerüstü zenginliklerini değil özlemledikleri barışı da kazanacaktır.
Nasıl mı başaracağız bunu? Önce Kıbrıs Kıbrıslılarındır diyerek! Yunanistan ve Türkiye’de işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarının Kıbrıs’ın sömürgeleştirilmesinde değil özgürleştirilmesinde olduğunu anlatarak. Kıbrıs’ın boynundaki zincirlerin kendi boynundaki zincirler olduğunu göstererek. NATO ve AB zincirlerini kırmak için… İncirlik’in yanında Ağrotur ve Dikelya’nın kapatılması için birlikte mücadele ederek. En önemlisi de ulusal ve uluslararası düzeyde örgütlenerek! 21. Yüzyıl’a devrimlerle ve isyanlarla giren Akdeniz havzasının emekçi halklarında, emperyalizmi kovacak güç de enerji de mevcuttur.