Hepimiz Ahmet Türk'üz!
12 Nisan Pazartesi akşamı televizyonların haber bültenlerini izleyen insan gibi insanların yüreği bir kez daha ağızlarına geldi, kalp atışları hızlandı, yumrukları sıkıldı ve gözleri doldu. Tıpkı yıllarca önce Akın Birdal'ı kanlar içinde yerde gördüklerinde olduğu gibi, tıpkı ahbariğimiz Hrant'ı yüzükoyun o soğuk kaldırımda yatarken gördüklerinde olduğu gibi...
Bu kez hedef 68 yaşındaki yılların barış mücadelecisi, halkların kardeşliğinin en ateşli savunucularından Kürt politikacı Ahmet Türk'tü. Muş Bulanık'ta yapılan bir gösteride kitleye ateş açarak iki kişinin ölümüne neden olan eski korucunun güvenlik gerekçesiyle (!) Samsun'a taşınan davasını izlemek üzere gelmişti oraya. Beraberinde BDP milletvekilleri de vardı ve mahkeme çıkışında kısa bir açıklama yapmıştı. Açıklama biter bitmez insan azmanı bir adam aniden ve alçakça vurmaya başladı Ahmet Türk'e. Bereket versin onca eğitime, sinsi sinsi bekleyip hedefe odaklanmaya rağmen (profesyonel görünüyordu) ilk ve en büyük darbe yüzüne gelmedi Ahmet Türk'ün. Ancak sonraki darbeler bile burnunun kırılmasına neden oldu. Önce olaya müdahale etmeyen polis, BDP'lilerin saldırganı etkisiz hale getirmesi üzerine, saldırganı kurtarmak için devreye girdi ve onu BDP'lilerin elinden aldı. Bu esnada BDP'lilere telsizle vurmayı ve onları yumruklamayı da ihmal etmediler.
Bilindiği üzere Ahmet Türk uzun zamandır tehdit edilmekteydi ve bu saldırı ölümün ona ne kadar yakın olduğunu gösterdi. Nitekim saldırgana "ölüm" emri verilmiş olsaydı Ahmet Türk'ü rahatlıkla öldürebilecek olanaklara sahipti. Öyle anlaşılıyor ki devlet Kürt hareketini sindirmek için yeni bir planı devreye soktu. Açılım tutmayınca, Kürtler direnmeye devam edince, çözülmeyince yeni bir plana ihtiyaç duyuldu. Bu planın ilk aşamasında Kürt hareketinin en etkili isimlerine uyarı niteliğinde saldırılar mevcut ki, tüm Kürt halkı başına gelebilecekleri görerek korksun ve geri çekilsin. Bu olmazsa muhtemelen cinayetler yeniden başlayacak ve bu kez bunlara "halk tepkisi" görüntüsü vermeye çalışılacak.
Aksini düşünmek durumun izahını olanaksızlaştırıyor. Çünkü Ahmet Türk ve beraberindeki heyet oraya gideceğini ve saldırı olabileceğini bir gün öncesinden en yetkili ağızlara bildirmişti. Dava günü ise yeterli önlem alınmadığı ortadaydı. Taksim'deki sıradan bir basın açıklamasına bile yüzlerce çevik kuvvet polisi ve panzerle gelen polis ortada yoktu. Adliyenin önünde önceden organize olmuş faşist bir grup toplanmaya başladığında da polisten herhangi bir müdahale gelmemişti. Oysa polis zaten olabilecekleri önceden tahmin edebilecek istihbaratla donatılmıştır. Ama niyetiniz başka olunca bu istihbaratı da, gözünüzün önünde cereyan eden olayları da görmezden gelirsiniz, ki polis o kalabalıktan birisinin çıkıp geldiğini bilerek görmemiş, onu durdurmamış ve engellememiştir.
Saldırgan kendisine belletilen ifade gereği hiçbir siyasi parti ile bağlantılı olmadığını, sıradan bir vatandaş olduğunu, saldırıyı önceden planlamadığını iddia etmiştir. Saldırganın hiçbir siyasi parti ile bağı olmayabilir, zira devlet görevlilerinin siyasi partilere girmesi söz konusu değildir. Ancak sıradan bir vatandaş olduğu ve saldırıyı planlamadığı sonuna kadar şüphelidir. Öncelikle ne kadar kışkırtılırsa kışkırtılsın sıradan insanların böyle eylemlere kalkıştığı görülmemiştir. Tek insan başına gelebilecekleri düşünerek bu tarz işlere kalkışmaz, ancak kendisine bir takım garantiler verilirse harekete geçer. İkinci olarak saldırgan saatlerce orda beklemiş ve doğrudan Ahmet Türk'ü hedef almıştır. Oysa ifadesinde Sırrı Sakık'a kızdığı için birden harekete geçtiğini söylemiştir. Ayrıca şapka takması da kendisini biraz olsun gizlemenin açık bir gayretidir. Dolayısıyla ne yalan söylenirse söylesin bu saldırı devlet tarafından planlanmış, en iyi ihtimalle de önü açılmış bir saldırı olarak görülecektir.
Özellikle son dönemlerde AKP Hükümeti kontrgerillanın ve daha genel olarak ordunun kendisine yönelik faaliyetlerine karşı harekete geçmiş durumda. Hatta bunu demokrasi hamlesi olarak da yutturmaya çalışıyor. Ama kontrgerillanın en etkili eylemi olan Hrant Dink cinayeti ile ilgili hiçbir şey yapmıyor. Çünkü o saldırı doğrudan kendisini hedef almıyordu. Şimdi benzer bir durum söz konusudur. Eğer AKP Hükümeti bu saldırının karşısındaysa bu işin üzerine gider. Sadece iki emniyet müdür yardımcısını görevden alarak kimseyi kandıramazlar. Olayın arkasındaki tüm güçler açığa çıkarılmalı ve saldırıda parmağı olan tüm güçler açığa çıkarılarak yargılanmalıdır. İlk adım olarak da Samsun Valisi ve Emniyet Müdürü de görevden alınmalıdır.
Bunların gerçekleşmeyeceğini bilenler ise derhal tek yürek tek ses bu saldırıya karşı bir araya gelmeli ve tepkilerini yükseltmelidir. "Hepimiz Ahmet Türk'üz" şiarı ile sokaklar doldurulmalı ve halkların kardeşliği mücadelesi yükseltilmelidir.