Ekim devrimi Müslüman halkların da devrimidir!
İşçiler çok defa komünistlerin orak-çekiçli bayraklarına bakarak şu soruyu sorarlar: “Neden Rusya bayrağını kullanıyorsunuz?” Bu, Ekim 1917’de işçi sınıfını Rusya’da iktidara getiren Ekim devrimi ve onun ürünü olan Sovyet devleti hakkında yeterli bilginin burjuvazinin baskıları ve yalanları dolayısıyla Türkiye işçi sınıfına aktarılamamış olmasının sonucudur. Ekim devrimi sadece Rus ulusunun değil aynı zamanda Müslüman halkların da bir devrimidir. Dolayısıyla, o devrimin ürünü Sovyet devletinin bayrağındaki orak-çekiç Müslüman halkların da sembolüdür. İş ki, insan çekiciyle dünyaya biçim veren işçi olsun, orağıyla insanlığı doyuran köylü olsun!
Sovyetler Birliği dünyanın en büyük Müslüman ülkelerinden biri idi!
Her şeyden önce, devrimin yaşandığı 20. yüzyıl başında “Rusya” olarak anılan ülke, çokuluslu bir imparatorluktu. Nasıl ki Osmanlı’nın tebaası Türklerden ibaret değildi, envai çeşit halk, hem çoğunluğu Hıristiyan Balkan halkları, hem Rum, Ermeni ve Yahudiler, hem de Arap’tan Çerkes’eve Kürt’e, Türk olmayan Müslüman halklar bu devletin çatısı altında yaşıyordu, Rusya da sadece Ruslardan oluşmuyordu. Ekim devrimi Rusya’da yaşayan Hıristiyan’ıyla (Ukraynalı, Gürcü, Ermeni vb.) Müslüman’ıyla bir dizi başka halkı ayağa kaldırmıştır. Üstelik bu Müslüman halkların çoğunluğu Türklerle aynı etnik kökenden geliyordu: Rusya’nın kendi içinde yaşayan Tatarlar, Çeçenler, Dağıstanlılar, Kalmıklar vb. yanı sıra, Güney Kafkasya’nın ve Orta Asya’nın (bugün bağımsız olan) halklarından Azeriler, Türkmenler, Kazaklar, Özbekler, Kırgızlar hep böyleydi.
Devrimin ardından, uluslararası işçi sınıfının Marx ve Engels’ten sonra en büyük önderi olan büyük devrimci Lenin’in ısrarıyla, ülkenin eski adındaki Rusya veya Rus sözcükleri yeni devletin adında kullanılmadı: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), modern çağda adında bir ulusun ya da coğrafyanın izi olmayan tek devlettir! Neden? Çünkü Lenin ve gerçek komünistler, bütün halkların eşit olduğu bir dünya istiyorlardı. Onların davası, bir sınıf davasıydı.
SSCB federal bir ülke idi. Birçok iş tek tek cumhuriyetlerin yetki alanına bırakılmıştı. 15 adet olan bu cumhuriyetlerin altı tanesi (Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan) Müslüman halklar tarafından yönetiliyordu. Ayrıca cumhuriyetlerin içinde “özerk cumhuriyet”ler vardı. Mesela Tataristan, Rusya cumhuriyeti içinde özerk bir cumhuriyetti. Çeçenistan, Dağıstan vb. gibi Müslüman halkların yönetiminde başka özerk alt birimler de vardı.
Sovyetler Birliği 1930’lu yıllarda işçi sınıfının ve köylülüğün içinden çıkan, kendine özel çıkarlara sahip bir bürokrasinin hâkimiyetine girdi. Bu gelişme aynı zamanda Rus milliyetçiliğinin adım adım ağır basmasıyla el ele gitti. Ama sonuna kadar, Sovyet devleti 1991’de dağılana kadar Müslüman halklar eski Sovyet anayasalarında kendilerine tanınan haklardan yararlandı. İşçi ve köylü olarak da işsizliğin olmadığı, herkesin geleceğinden emin olduğu, eğitim, sağlık, konut gibi alanlarda en ufak bir sıkıntının yaşanmadığı, kapitalizmin illetlerinden kurtulmuş bir toplumda yaşamış oldular.
Türkler, Farslar, Hintliler, Afganlar…
Ama Ekim devrimi sadece bu anlamda Müslüman halkların da devrimi değildir. Ekim devrimi, Müslüman halkları Batı emperyalizmine başkaldırarak özgürleşmeye çağıran bir devrimdir aynı zamanda. Avrupa 17. yüzyılda nüfusunun çok büyük bölümü Müslüman olan Hindistan’ı sömürgeleştirmiştir. 18. yüzyılın sonundan itibaren ise Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da nerede tutturabildiyse, işgal, yağma, sömürgeleştirme, ekonomik sömürü, kültürel aşağılama politikaları izlemiştir. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin hâkim sınıfları, şahlar, padişahlar, ağalar, toprak sahipleri, tefeciler, vergi vurguncusu mültezimler ve onların şeyhleri, şıhları, aydınları, ah vah etmiş, ama emperyalistlerle işbirliğine gitmişlerdir. Ekim devrimi ise Müslüman halkları işçi sınıfı ve köylülüğün isyanı temelinde emperyalizme karşı ayaklanmaya çağırmıştır.
Bolşevikler, Çarlığı 1917 Ekim ayında devirmiş ve iktidara geçmiştir. Bolşeviklerin Dışişleri Komiseri Trotskiy önderliğinde ilk yaptığı işlerden biri, gizli diplomasiye savaş açmak, Çarlığın emperyalizmle yaptığı gizli anlaşmaları, paylaşım planlarını açıklamak olmuştur. Ortadoğu’yu emperyalist ülkeler arasında paylaştıran 1916 tarihli Sykes-Picot anlaşması 23 Kasım 1917’de (yani devrimden sadece 15 gün sonra) Izvestiya ve Pravda gazetelerinde yayınlanarak emperyalizmin Osmanlı Ortadoğu’sunu paylaşım planları bütün dünyaya teşhir edilmiştir. Buna rağmen Arap dünyası savaş sonrası sömürgeleşmekten kurtulamadıysa bunun sorumluluğu Ortadoğu’nun hâkim sınıflarındadır!
Bakû Doğu Halkları Kongresi
Ekim devriminin ertesinde devrimciler Ortadoğu halklarına açık bir alternatif önermiştir: 1920 yılında Azerbaycan’ın başkenti Bakû’de toplanan Doğu Halkları Kongresi, binlerce Türk, Azeri, Fars, Hintli, Afgan, Arap, yani bütün Müslüman halklardan temsilciyi bir araya getiriyordu. Bu kongre tam da uluslararası komünist hareket ile emperyalizmle boğuşmakta olan Doğu halkları, en başta da Müslüman halklar arasında bir ittifak temelinde geleceğe giden yolu gösteriyordu. Kongrenin sonunda kabul edilen manifesto, emperyalizmin Doğu ülkelerinin her birinde yaptığı ve yapmayı planladığı mezalimi ve sömürüyü ele aldıktan sonra şöyle diyordu:
“Britanya kapitalistleri Türkiye’yi ve İran’ı, Mezopotamya’yı ve Arabistan’ı, Afganistan’ı ve Mısır’ı ele geçirerek bütün köylüleri, bu mahvolmuş, borç içindeki köylülerin varlıklarını üç beş kuruşa satın alarak topraklarından sürecek, sonra bunları geniş malikânelere, plantasyonlara dönüştürerek Doğu’nun topraksız kalmış köylülerini buralarda köle ırgatlar gibi çalışmaya mecbur edeceklerdir. Türkiye’de, İran’da ve Mezopotamya’da aç Türk, Acem ve Arap emekçilerinin ucuz emeğini kullanarak fabrikalar inşa etmek, demiryolları döşemek, madenleri çalıştırmak istiyorlar.”
Böylece burjuvaziyi, toprak ağalarını, devlet bürokrasisini bir kenara bırakarak Doğu’nun köylü, işçi, zanaatkâr ve esnafına hitap eden Bakû Doğu Halkları Kongresi, daha sonra Doğu halklarını mücadeleye çağırıyor:
“Buna geçit vermeyeceğiz!
Britanya’nın kapitalistlerinin, emperyalist Britanya’nın yöneticilerinin karşısında, Doğu’nun köylü ve işçilerinin örgütlü gücü, Komünist Enternasyonal’in kızıl bayrağı altında, bütün dünyayı ve insanlığın tamamını her türden sömürü ve zulümden kurtarmaya ahdetmiş devrimci işçilerin birliğinin kızıl bayrağı altında yükseliyor.
Doğu Halklarının temsilcilerinin Birinci Kongresi, bütün dünyaya ve Britanya’nın kapitalist yöneticilerine yüksek sesle haykırır: Buna geçit vermeyeceğiz! Siz köpekler Doğu halklarını yutamayacaksınız, siz bir avuç alçak zalim, Doğu’nun yüz milyonlarca işçi ve köylüsünü sonsuza kadar köleliğe mahkûm edemeyeceksiniz.”
İşte bunun için, enternasyonalist bir inançla bütün halkları işçi sınıfı önderliğinde emperyalizme ve kapitalizme karşı ortak mücadeleye çağırdığı için de Ekim devrimi ve Sovyet devleti aynı zamanda Müslüman halkların bir devrimidir.
Sovyet devleti Milli Mücadele’nin en büyük destekçisiydi!
Nitekim, Birinci Dünya Savaşı sonunda neredeyse bütün toprakları emperyalistler arasında paylaşılmış, başkenti İstanbul İngilizler ve müttefiklerinin işgali altına düşmüş bulunan Anadolu halkı ayaklanarak Ankara’da devrimci bir meclis ve hükümet kurunca, emperyalizme karşı ona en büyük, en ikirciksiz askeri, ekonomik ve diplomatik desteği veren Lenin’in komünist hükümeti olmuştur. Birkez savaş kazanıldıktan ve cumhuriyet kurulduktan sonra ise, 1930’lu yılların dünya ekonomik krizi bağlamında Türkiye’nin sanayileşmesindeki ilk sistematik atılımı ekonomik olarak destekleyen yine Sovyet devleti olmuştur. Buna benzer desteği, Sovyet devleti İkinci Dünya Savaşı sonrasında başta Araplar olmak üzere (Mısır, Cezayir, Irak ve diğerleri) emperyalizme karşı mücadele eden bütün Müslüman halklara vermiştir. İşte bunun için Ekim devrimi aynı zamanda Müslüman halkların devrimidir!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2017 tarihli 88. sayısında yayınlanmıştır.