Ekim devrimi: Halkın en büyük şenliğinin 100. yıldönümü
Ekim devrimi, Birinci Dünya Savaşı içinde o zaman hâlâ Osmanlı İmparatorluğu adını taşıyan Türkiye’nin kuzey komşusu Rusya’da patlak vermiş ve savaşın gidişatını baştan aşağıya değiştirmiştir. Bu devrim, her şeyden önce, dünyayı 10 ila 20 milyon arasında asker ve sivilin katledildiği bir mezbaha olmaktan çıkartan tarihi olaydır. Ekim devrimi Lenin ve Trotskiy’in önderliğindeki Bolşevik Parti’yi iktidara getirmiş, işçi sınıfının bu yeni iktidarı Rusya’yı derhal savaştan çekmiştir. Bu, başlangıçta Rusya’ya pahalıya mal olmuş, Brest-Litovsk kentinde imzalanan anlaşmayla Rusya geniş topraklarını Alman emperyalizmine devretmek zorunda kalmıştır. Ne var ki, Ekim devriminden tam bir yıl sonra bu sefer Almanya’da ana hatları bakımından ona çok benzeyen bir “Kasım devrimi” patlak vermiştir. Bu devrim, Ekim devriminden farklı olarak zafere ulaşamamıştır, ama Almanya’nın da savaştan çekilmesi ve Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile sonuçlanmıştır. Yani Birinci Dünya Savaşı’nı Ekim ve Kasım devrimleri bitirmiştir! Pasifistlerin hülyalı söylemleri değil!
İlk işçi devleti
Ekim devriminin daha uzun vadeli sonuçları, daha da önemlidir. Ekim devrimiyle birlikte (sadece 72 gün süren 1871 Paris Komünü istisna tutulursa) tarihte ilk kez işçiler ve köylüler kraliyet ailesini, soyluları, kiliseyi ve burjuvaziyi iktidardan alaşağı ederek kendileri toplumu yönetmeye başlamışlardır. İşçi, asker ve köylü sovyetleri olarak bilinen ve daha sonra kurulacak devlete de adını veren taban örgütlenmelerinin devrimin ilk yıllarında pratik olarak iktidarı elinde tuttuğunu kimse yadsıyamaz. Elbette, 18 devletin desteğiyle karşı devrimci Beyaz ordularının açtığı iç savaş içinde bu taban demokrasisi büyük yaralar almıştır, ama Sovyet demokrasisinin etkileri 1920’li yılların sonuna kadar bir ölçüde devam edecektir. Öyleyse, Ekim devrimi tarihte işçi sınıfının gerçek bir hegemonyaya sahip olduğu başarılı devrimdir. Daha sonra işçi sınıfının içinden çıkarak kendine özgü ayrıcalıklar geliştiren ve siyasi iktidarı kendi ellerine alan bürokrasi, ta 1990’lı yıllara kadar devletin işçi devleti karakterini değiştirmemiştir. Sovyetler Birliği devleti, 1981’de çözülene kadar sermayenin işçi sınıfını ve diğer emekçileri sömürmesinin önünde mutlak bir engel olarak yükselmiştir.
Sovyetler Birliği, aynı zamanda, Lenin’in mücadelesiyle ilk kez uluslar arasında bütünüyle eşitliğe, hem de formel değil gerçek eşitliğe dayalı bir ilişki üzerinde yükselen bir devlet olarak kurulmuştur. Lenin Rusya’nın adını taşıyan seçeneklere karşı çıkmış, hiçbir ulusun adını taşımayan ve her devrimle birlikte genişleyebilecek bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurmuştur. Bürokrasi daha sonra Ruslara üstünlük tanıyan politikalarıyla bunu da bozacaktır.
Dünya tarihsel bir olay
Nihayet, Ekim devrimi sadece Rusya’da etkiler bırakmış bir devrim olarak kalmamıştır. 20. yüzyıl boyunca yaşanan bütün sosyalist devrimler çeşitli yollardan Ekim devriminden etkilenmiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı ertesinde, geçmişte emperyalizmin kölesi olan ulusların kurtuluşu Ekim devriminin ürünü olan Sovyet devletinden büyük güç almıştır. Nihayet, yine aynı dönemde emperyalist ülkelerin “refah devleti” adıyla anılan ve büyük ölçüde ideolojik propaganda unsuru taşıyan uygulamaları da bu ülkelerin burjuvazisinin Sovyet sisteminin kendi işçilerini cezp etmesine karşı alınmış bir tedbirdir. Yani çökene kadar Sovyet devleti dünya tarihini belirlemiştir.
1991’in sonunda Sovyet devleti kendisini oluşturan 15 cumhuriyete ayrışmıştır (birkaçı daha önce ayrılmıştı). Bu, aynen Sovyetler Birliği’nin kuruluşu gibi, dünya tarihsel bir etki yaratmıştır. Bugünkü gerici atmosferde ve solun krizinde Sovyet devletinin dağılması büyük rol oynamıştır. Ama kapitalizmin çelişkileri sosyalizmin yeniden ayağa kalkmasına mutlaka olanak tanıyacaktır. 21. yüzyıl yeni ve daha ileri Ekim devrimlerine tanık olacaktır.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2017 tarihli 87. sayısında yayınlanmıştır.