Zengine daha fazla vergi mi? Tövbe, tövbe!
AKP hükümeti, zenginin vergisini yükseltme konusunda yapılan tartışmalara Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ağzından noktayı koydu. Herkes bir “zengin vergisi” ile züğürt tesellisi buluyordu. Babacan zenginleri daha fazla üzmek istemedi, züğürdün de tesellisini elinden aldı. Mesele vergi kaçaklarını önlemekmiş, dürüstçe vergi ödeyenden daha fazla almak değilmiş. Neden? Babacan şöyle diyor: “Bu kendi kendimizi vurmak olur.” Buyrun buradan yakın! Başbakan Yardımcısı “kendi kendini vurmak”la ne kast etmiş olabilir?
Şunu kast etmiş olabilir tabii: Zenginlerin vergisini yükseltecek olursak, bakanlar ve AKP yöneticileri olarak kendi ödeyeceğimiz vergileri de arttırmış oluruz. Ne de olsa, kimimiz “gemicik”lerle meşgulüz, kimimiz şeker hammaddesi ithalatıyla. Çoluğumuz çocuğumuz biz iktidardayken rızkını kazanıyor. O yüzden “kendi kendimizi vurmak olur” bu. Hiçbir burjuva hükümetinin bakanı, bu kadar halkın gözünün içine baka baka, “kardeşim ben kendi çıkarıma bakarım, bu benim şahsi ve ailevi çıkarıma aykırı olur” demez.
Öyleyse, nedir mesele? Tabii ki şu: Babacan, bütün burjuvaların çıkarlarını emekçilere karşı tutarlı olarak koruyan bir “tek parti hükümeti” olarak zenginlerin AKP’den memnun olduğunu biliyor. Partinin seçimleri onların parasıyla kazandığını, medyaya o zenginler sayesinde hâkim olduğunu biliyor. Dolayısıyla diyor ki, ben en güçlü destekçimi benden soğutacak adımı atar mıyım? “Bu kendi kendimizi vurmak olur” işte!
Peki, nasıl haklı göstereceksiniz bunu? Efendim, “vergisini dürüstçe ödeyen”e dokunulmazmış. Bakın, Babacan’ın da mensubu olduğu hükümetin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, daha Aralık sonunda ne demiş:
“Türkiye’de gelir vergisi yüzde 15’le yüzde 35 arasında. Birçok Avrupa ülkesinde yüzde 20-yüzde 50 arasında. Bizdeki gelir vergisinin milli gelire oranıyla oradaki gelir vergisine oranını karşılaştırın, onlarınki bizim iki katımız. Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük kurumlar vergisine sahip ülkelerden bir tanesi, yüzde 20’dir. Yeni yatırımlar için yüzde 2’ye kadar düşüyor. Ama gelin görün ki, kurumlar vergisinin milli gelire oranını yine OECD ülkeleriyle karşılaştırın, en düşüklerden.”
Yani, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında bizim patronlarımız ve öteki zenginlerimiz, birincisi, şirket kârlarından çok düşük vergi ödüyor; ikincisi, kendi kişisel gelirlerinden (kârdan alınan payın yanı sıra faiz geliri, emlâktan edinilen rant vb.) çok düşük oranda vergi ödüyor. Üçüncüsü de, onlar vergi ödemediği için halk, bordrodan ödediği yetmiyormuş gibi, devamlı benzin, sigara, KDV derken tüketim üzerinden vergi ödeyip duruyor. Dolaylı vergiler hiçbir yerde görülmemiş bir yükseklikte.
Şimdi kendi bakanı böyle demişken Babacan cevaplasın bakalım: neden “vergisini dürüstçe ödeyen”den daha fazla vergi alınamazmış? Bakın Fransa yeni yüzde 75’e çıkardı. İsveç’te her zaman çok yüksekti. Bizde ise yüzde 35. Neden? Bizim halk çok zengin, onlarınki yoksul da onun için mi bizde verginin çoğu dolaylı vergi (tüketimden alınan vergi)?
Fransa’nın ünlüleri yüksek vergileri protesto ederek başka ülkelere kaçıyorlar. Aktör Gérard Dépardieu ve aktrisler Brigitte Bardot ve Monica Belluci basında sık sık sözü edilen örnekler. Şu vergileri yükseltecek bir hükümet olsa da bizim zenginlerin topu da gitse, biz yoksullar ve sabit gelirliler memleketi kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda yönetsek. Tabii varlıklarını götürmelerine izin vermeyiz! Vergi yoluyla değil, karşılıksız kamulaştırma yoluyla el koyarız!