AKP'nin asgari ücret tuzağı!
AKP seçimden önce asgari ücret vaadi yarışına 1300 TL ile arka sıralardan katılmıştı. Seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkan AKP'den şimdi bu vaadini gerçekleştirmesi bekleniyor. Ancak Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın ağzından hemen düzeltme geldi: "Biz asgari ücreti 1300 yapacağız demedik, asgari ücret komisyonuna önereceğiz dedik." Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de 1 Ocak tarihini verdi ama geri adımın yolunu da yaparak: "Ocak ayından itibaren teknik olarak bir anayasal ve hukuki bir sıkıntısı yoksa ocak ayı diye tahmin ediyoruz." Bakalım hukuku kendi çıkarına göre istediği gibi eğip büken AKP, Ocak'a kadar patronlarla kafa kafaya verip nasıl bir "hukuki sıkıntı" üretecek göreceğiz.
Öyle görünüyor ki asgari ücretli 1300 TL'yi yerinde oturarak alamayacak. Asgari ücretlinin mutlaka bu vaadin hayata geçmesi için mücadele etmesi gerekecek. Asgari ücret 1300 TL oldu diyelim, problem yine bitmiyor. Öncelikle 1300 TL asgari ücretin ne menem bir lütuf olduğunu görelim.
Sene başında 2,33 olan dolar kuruna göre 1000 TL tutarındaki asgari ücret 429 dolardı. Eğer dövizdeki artış asgari ücrete yansıtılmış olsaydı, bu yazı yazıldığı esnada 2,84 olan döviz kuruna göre asgari ücretin zaten 1218 TL olması gerekirdi. Bilindiği gibi dövizdeki son düşüşten önce dolar 3 TL seviyesine kadar çıkmıştı. 2016 yılında yine doların 3 TL seviyelerine çıkacağını öngörürsek bu rakamın zaten 1287 TL olmasını gerektiğini görürüz. Bir de buna 2016 yılında sürekli Merkez Bankası tarafından olumsuz yönde revize edilmekte olan enflasyonun çift hanelere çıkma eğiliminde olduğunu ekleyin. Ortada işçiye bir lütuf değil büsbütün bir kandırmaca olduğunu görürsünüz.
Ancak dahası var. Asgari ücret velev ki 1300 TL oldu derhal patronlar koro halinde ağlamaya başlayacaktır. Ekonomi bakanı önden patronlara güvenceyi verdi: "Bu asgari ücretle ilgili bazı sektörlerde, küçük ölçekli kuruluşlarda ve KOBİ’lerde eğer bir mağduriyet ve sıkıntı varsa, maliyetleri artıcı bir unsur varsa, rekabetimizi Türkiye olarak kısıtlayan bir ekstra yük getiriyorsa, hükümet olarak bununla ilgili çalışmalar zaten yapılıyor. O anlamda iş adamlarına ve iş dünyasına da gereği yapılacaktır." Bu gereğinin nasıl yapılacağı muamma, net olarak açıklanmıyor. O halde biz bu "gereğinin" daha önce nasıl yapıldığına bakalım. 2011 yılının Mayıs ayı dönemin Başbakanı Erdoğan, Tekstil Sanayicileri Derneği'nde yaptığı konuşmada 2 milyon kişinin çalıştığı sektörde, sadece 350-400 bin işçinin kayıtlı çalıştığını söyledikten sonra "bunun farkındayız, biliyoruz ama katlanıyoruz" diyerek sömürüye en tepeden yeşil ışık yakıyordu. Tekstil çalışanlarının geçen yıllar içindeki durumu ortada. Sigortasız çalıştırmanın yaygınlaşacağı, hatta asgari ücreti bankaya yatırıp bir kısmın elden geriye alma gibi Türk patronlarının geliştirdiği son model sömürü yöntemlerinin artacağı ve tüm bunlara yine en tepeden bilindiği halde göz yumulacağı bir döneme giriyoruz.
Peki ya asgari ücretten fazla alanlar. 1000-1300 TL net ücret alan tüm çalışanların ücreti otomatik olarak 1300 TL olmak zorunda kalır. Ancak 1301 TL ücret alan için asgari ücretteki artışın hiçbir etkisi olmaz. Dolayısıyla da bugün 5 milyona yakın olan asgari ücretlinin sayısı belki de iki katına çıkacaktır. Asgari ücretle daha yüksek ücret alan işçiler arasındaki fark kapanacaktır ama AKP'nin patron dostu ve işçi düşmanı politikaları sayesinde, alım gücünü gerçek anlamda arttırmayan, adeta kaşıkla verilen bu artış sonradan işçiden kepçeyle alınacaktır.
Nasıl mı? AKP'nin kıdem tazminatını kaldırarak fona devrettiğini düşünelim. İşçi tazminatını patrondan değil fondan alacak. Patron böylelikle işçilerini maliyetsiz çıkartma olanağına kavuşacak. İşsiz sayısı artacak. 1500 TL ücret alan işçi kıdemini hiç kesintisiz fondan alsa bile tekrar ancak 1300 TL'den iş bulabilecek. Ya da kayıt dışı 1200 TL kim bilir? İşte böylece 1300 TL asgari ücret fitil fitil işçi sınıfından burnundan getirilecek. Tabii bu tuzağa düşmez de örgütlenmeyi ve mücadeleyi büyütürsek o başka!