Kenya’da halkın öfkesi de isyanı da dinmiyor
Kenya’nın müthiş bir halk isyanıyla çalkalandığını okurlarımız gazetemizin Temmuz sayısından hatırlayacaktır. Bu isyan, hükümetin baskılarına da aldatmacalarına da kulak asmadan sürüp gidiyor. Kenya halkı, Haziran başından beri Amerikan uşağı diye bilinen William Ruto’nun gündeme getirdiği, zaten çekilmez düzeydeki hayat pahalılığını katmerlendirmeyi ve emekçi halkın sırtına yüklemeyi hedefleyen yasa tasarısına karşı, yolları kapatarak, araç yakarak eylem yapıyor. Haziran sonunda eylemler giderek siyasi bir içerik kazandı, Ruto’yu istifaya çağırdı ve nihayet parlamento binasını bastı.
Ruto, 2 Temmuz’da geri adım atıp yasayı imzalamayacağını söylediyse de halkın öfkesi dinmedi, polisle çatışmalar, yol kesmeler ve hükümet istifa çağrıları devam etti. Ülkedeki güçlü Komünist Partisi ise grev çağrıları yaptı, böylece işçi sınıfının kendi öz gücüyle isyana katılıp damgasını vurması için bir olanak doğdu. Kesintisiz devam eden eylemlere Ruto’nun cevabı, bir şiddet-aldatmaca ikilisine başvurmak oldu.
Ruto, göstericileri polislere dövdürttü, biber gazına boğdurttu, hatta öldürttü. Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu’nun raporuna göre 50 kişi öldü, 400’ün üzerinden insan yaralandı. Yüzlerce insan da tutuklu veya gözaltında. Ama bu şiddet dalgası da halkı yıldırmadı. 25 Temmuz’da başkent Nairobi’nin halkı, düşen yoldaşlarını anmak için dev bir gösteri düzenledi.
Halkın bu kararlılığı karşısında şaşkınlığa düşen Ruto, bu kez ana muhalefet partisi başkanı dahil olmak üzere kabinesine kendi partisinden olmayan 10 bakan atayarak öfkeli kitleleri bu demokrat pozuyla uyutmaya çalıştı. (Ana muhalefet lideri bu teklifi kabul etmedi.) Ancak halk, bunca şehit verdikten sonra böyle ayak oyunlarına kanacak gibi değil.
Bu durumda güçler dengesi halkın lehine dönebilir. Ancak iki tehlike kapıda bekliyor. Birincisi, 21. yüzyılın tüm kitlesel kalkışmalarına bela olan eğitimli yarı proleterlerin ve küçük burjuvazinin liderliği ele geçirerek isyanın ufkunu Batı tipi demokrasiyle sınırlaması. Batı medyası şimdiden (2013-2014 yıllarında Türkiye’de de yaptığı gibi) bu kesimin mizahını, kendilerini tanımlayış biçimini, kendine has dilini köpürterek “Z kuşağı bir başka” havası yaratmaya, böylece krize proleter devrimci bir çözümün önüne geçmeye çalışıyor. İkinci ve bağlantılı tehlike ise kuzeyi tamamen iç savaşlar ve haydut devletlerle çevrili Kenya’nın da şayet siyasi krizi devrimci şekilde çözemezse bu akıbete uğraması. Kenya’nın kuzeybatı komşusu Güney Sudan, bir soykırımı da içeren bir iç savaş sonrası Sudan’dan ayrılmıştı. Sudan ise 2018-2022 aralığında devrimci bir krizle çalkalandıktan sonra devrim felce uğramış, çözülemeyen kriz ise hâkim sınıfın klikleri arasında hâlâ sürmekte olan bir iç savaşa dönüşmüştü.
Kenya’da Komünist Partisi en başından itibaren isyana dahil oldu ve işçi sınıfının en örgütlü taburlarını sınıf savaşı meydanına sürdü. Ancak bu parti ya da başka siyasi güçler, işçi sınıfının eğitimli küçük burjuva ve yarı proleter kitleler de dahil halkın ezici çoğunluğu üzerinde hegemonya kurarak krize devrimci bir çözüm getirmesini sağlayabilecek mi? Bu sorunun cevabı, Kenya’nın geleceğini belirleyebilir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2024 tarihli 179. sayısında yayınlanmıştır.