Katliamları önlemenin yolu anti-emperyalist mücadeleden geçiyor
Erzincan İliç’te bulunan Çöpler Altın Madeni’nde, altın ayrıştırma işleminin ardından biriktirilen siyanürlü toprak, 13 Şubat günü kaymış; meydana gelen heyelanda 9 işçi toprak altında kalmıştı. Göçük altında kalan işçileri kurtarma çalışmaları, maden sahasında heyelan riskinin devam etmesi nedeniyle durduruldu. Oysa ne işçi ve çevre katliamı ne de riskin devam ediyor oluşu, patronları durdurmamıştı. Madende çalışan taşeron işçiler, katliamdan hemen sonra, maden sahasındaki siyanürlü toprağın taşınması için vardiyaya çağrılarak canları pahasına çalışmaya ya da ücretsiz izne çıkmaya zorlandı. Arama faaliyetlerine yeniden başlandığına dair resmî bir açıklama olmamasına rağmen işçilerin, riskin devam ettiği maden sahasında çalışmaya devam ettiği hatta bir işçinin zehirlenme şüphesi ile hastaneye kaldırıldığı öğrenildi.
İliç’te bugün yaşanan ve bir doğal afet gibi gösterilen katliam, uluslararası tekellerin yaşadığımız topraklarda nasıl istediği gibi at koşturduğunu da bu sömürgeci madencilik düzeninin adım adım nasıl kurulduğunu da bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Kanadalı SSR Mining ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Madencilik’in 2016 yılında, Çöpler Altın Madeni yakınlarında yaşayan ailelere baskı uygulayarak 130 bin lira karşılığı “Adli ve idari başvuru yapmayacağım” taahhüdü aldığı; bu yolla bölge halkının yargıya gitmesini engellediği ortaya çıktı. Aynı altın madeni işletmesinde, 21 Haziran 2022 tarihinde, siyanür içerikli solüsyon taşıyan boru hattında oluşan yırtılma nedeniyle yaklaşık 20 metreküp siyanürlü solüsyonun çevreye yayıldığı Erzincan Valiliğince doğrulanmıştı. Türkiye’de siyanür ile altın arayan 20’ye yakın işletmede ne denli usulsüzlükler yaşandığını anlamak için yeni katliamlara gerek yok, sadece İliç’te yaşananlara bakmak bile nasıl bir düzenin kurulduğunu anlamak için yeter de artar.
Patronlara teşvik, halka siyanür zehri!
Peki ama uluslararası sömürgeci maden tekelleri bu cüreti nereden buluyor? Cevabı çok uzakta aramamak gerek. AKP iktidarının 2004 yılında Maden Kanunu’nu değiştirmesiyle birlikte, emperyalist şirketler gözünü Türkiye’ye dikti. 2004 yılında ülkede sadece 138 uluslararası maden şirketi faaliyet yürütürken, bu sayı 2023’te 773’e çıktı. Bu tekellerin Türkiye’de faaliyet yürütmeleri için “Yerli ve Milli” bir şirketle ortaklık kurma zorunlulukları var. Bu ortaklıklar tabii ki Çalık Holding gibi istibdad rejimine yakın sermaye grupları ile kuruluyor. Bu da yetmiyor, kâr hırsıyla işçilerin ve bölgede yaşayan halkın canını hiçe sayan, siyanürle doğayı talan eden bu şirketler; teşviklerle ödüllendiriliyor. İliç’te katliama yol açan Anagold şirketi; 2015 yılında 1 milyar 337 bin lira tutarında yatırım teşviki almakla kalmamış, milyonlarca liralık vergi borcu da silinmiş.
Bu sistem emekçi halka tek bir fayda sağlamadığı gibi halkı katliam ve çevre felaketi ile karşı karşıya bırakıyor. Bu vahşi madencilik düzeni memleketin insanını, toprağını, doğasını zehirleyen emperyalist tekelleri ve onların yerli işbirlikçilerini her geçen gün daha zenginleştiriyor. İliç’te yaşanan katliam ve benzerlerinin yeniden yaşanmamasının yolu, işçilerin canını alan; emekçi halkın havasını, suyunu, toprağını zehirleyen emperyalist şirketlerin defedilmesinden, madenlerin işçi denetiminde kamulaştırılmasından geçiyor!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2024 tarihli 174. sayısında yayınlanmıştır.