“Yeni Anayasa değil yeni düzen gerek”
Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay arasında Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluğu ile seçilme ve siyaset yapma hakkının ihlal edilmesi dolayısıyla ortaya çıkan kriz bir süre sonra sıcaklığını yitirdi. Geriye, AYM’nin kaldırılması ya da yapısının değiştirilmesi bağlamında yeni Anayasa tartışması kaldı. Yeni Anayasa tartışmasını iyice ısıtarak gündemin üst sıralarına getiren gelişme ise Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50+1 sistemini tartışmaya açması oldu. Erdoğan’ın "Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil." diyerek açtığı tartışmayla MHP ile ittifakı mutlak görmediğini ilan etmiş oldu. Nitekim bu mesaj kamuoyunda hızla kabul gördü. Öyle ki Bahçeli MHP grup toplantısında “biz kimsenin sırtına binmedik kimseyi de sırtımıza bindirmedik” diye sert bir çıkış yaparak Erdoğan’a cevap vermek zorunda kaldı.
Tartışmanın sıcaklığı Erdoğan ve Bahçeli arasında planlanan görüşmenin bir süre ertelenmesiyle iyice ısınmaya başlamışken ikili Beştepe’de görüştü ve tansiyon nispeten düştü. Bu görüşmenin ardından yüzde 50+1 meselesi rafa kalktı yorumları yapılıyor. Cumhur İttifakı’nın dağılacağına dair kulis dedikoduları yerini AKP ve MHP’nin yerel seçim stratejileriyle ilgili haberlere bırakıyor. Bu tartışma da yavaş yavaş sönümlenirken yine geride “yeni Anayasa” tartışması kalıyor. Önümüzdeki dönemde herhangi bir bağlamda başlayan ama sonunda yine yeni Anayasa gündemine bağlanan başka siyasi kriz başlıklarına da tanık olabiliriz.
Eğer her gündem dönüp dolaşıp Anayasa tartışmasına dayanıyorsa bir iyi bir de kötü haberimiz var demektir. İyi haber mevcut düzenin kapsamlı ve yapısal bir kriz yaşamakta olduğudur. Daha somut bir ifadeyle 2016’dan itibaren inşa edilen yarı-askeri rejimin istikrar kazanamadığı gibi içinden sürekli istikrarsızlık unsurları çıkartmakta olduğudur. O halde hürriyet mücadelesinde sosyalistlerin devrimci çözümleri günceldir! Kötü haber ise bu düzenin hâkim sınıflarının krizi çözüme kavuşturmak için dar ve yüzeysel değil kapsamlı ve derin bir hamle arayışı içinde olduğudur. Bugün kendi iç çelişkileri gündemi meşgul edebilir. Sert biçimler de alabilir. Ancak düzen içi çelişkiler bir taraf lehine çözülür gibi olur olmaz, hâkim sınıfların işçi sınıfına ve ezilenlere yönelik saldırı politikalarında birleştiğini görmemiz kaçınılmazdır. O halde düzen içi Anayasa tartışmasının içine dalmak, hâkim sınıflara iç çelişkilerini çözmek için zaman ve alan tanımak demektir. Sınıf saldırısı için burjuvazi saflarını sıklaştırırken emekçi halkın saflarında dağınıklığa yol açmak demektir.
Bizim yeni Anayasa tartışmasındaki tutumumuzun özü Devrimci İşçi Partisi 7. Kongresi kararlarının “Yeni Anayasa değil yeni düzen gerek!” başlıklı bölümünde yer alıyor: “Yeni Anayasa burjuvazinin ihtiyacıdır. Bu ihtiyacın bir yönü rejimin burjuvazinin iktidar üzerindeki dolaysız etkisini arttıracak mekanizmaların ihdasıdır. Anayasa tartışmasındaki esas stratejik yön tekelci sermayenin yayılmacı çıkarlarındadır. Türkiye’deki mevcut rejim hâlihazırda yarı-askerî bir karakter taşırken 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulma demagojisine ve ‘sivil’ anayasa iddiasına asla prim verilmemelidir. Türkiye’nin emekçi sınıfları açısından soyut bir ‘yeni bir anayasa ihtiyacı’ yoktur. Yeni anayasanın mecliste hâlihazırda var olan güç dengesi çerçevesinde emekçi sınıflar açısından yararlı olması olanaklı değildir. Dahası, burjuvazi 1982 Anayasası’nın dahi içermek zorunda kaldığı hakları da tırpanlamak istemektedir. Emekçi sınıfların çıkarı istibdadın tadilinden değil devrilmesinden yanadır. Dolayısıyla hürriyet mecliste ya da kamuoyunda yapılacak soyut ve/veya entelektüel tartışmaların konusu değil emekçi halkın devrimci seferberliği ile istibdadın arkasındaki sermaye sınıfı ve emperyalizmle hesaplaşması sorunudur.” Bu perspektif bizim Anayasa tartışmasının temelinde bir danışıklı dövüş ya da gündem manipülasyonu olmadığını, temelinde sermayenin sınıf çıkarlarının yattığını, bizim de işçi sınıfı çıkarları temelinde bir siyasi hatla bu gündeme yaklaşmamız gerektiğini göstermektedir.
“Yeni Anayasa” tartışması gündemi kaplıyorsa da gerçekte “yeni Anayasa” tartışılarak olacak iş değildir. Anayasa tartışmayla yapılmaz. Sınıflar mücadelesinin belirli bir anında galebe çalan, böylece devlete hâkim olan ve düzeni kuran sınıfların çıkarlarını yansıtır. Diyebiliriz ki Anayasa, kurulan düzenin sınıf ve güç ilişkilerini yansıtan bir fotoğraftır. Bir Anayasa tartışması varsa bu tartışmayı en fazla bir fotoğraf makinesine benzetebiliriz. Makineyi elinde tutan hâkim sınıflardır. Bu düzende işçi sınıfının Anayasa tartışması yapması, karakolda eli arkadan kelepçelenmiş bir tutuklunun eşkâli güzel çıksın diye fotoğrafçıya tavsiye vermesine benzer. Eğer mevcut Anayasa fotoğrafında işçi sınıfı lehine şeyler varsa sebebi işçiler adına vaktiyle bir takım siyasetçi ya da profesörlerin ikna edici önerilerle Anayasa tartışmalarına dâhil olması değildir. Bunlar, sınıfın emeğiyle hatta kanıyla canıyla kazandığı kazanımlardır. Örneğin grev hakkı böyledir. 12 Eylül’ün bile bu hakkı tümüyle kaldıramamış olması generallerin insafını değil işçi sınıfının bu mevziiyi ne kadar derine kazmış olduğunu gösterir. Her türlü örgütlenme, toplanma, ifade hürriyeti gibi temel hak ve hürriyetler de ulusal ve uluslararası sınıf mücadelesinin kazanımlarıdır. Ama unutulmamalıdır ki kazanımlar eğer kazanıldığı gibi savunulmazsa geriye alınabilir.
Tüm bu sebeplerle biz hâkim sınıfların “yeni Anayasa” tartışmasına cepheden karşı çıkarız. Burjuva düzenin gardiyanlarının çekeceği fotoğraf için poz verecek halimiz yok! Bizim bugün odaklanacağımız yer işçi sınıfına ve emekçi halka vurulmuş kelepçelerdir. Bizim Anayasa’ya dair gündemimiz grev hakkıdır. 12 Eylül Anayasası’nın tümden karşısındayız. Ama o Anayasa’ya dahi işçilerin emeğiyle, canıyla, kanıyla kazıdığı grev hakkını sonuna kadar ve yine grevle savunacağız. MESS ve AKP el ele vererek Anayasa’ya kazınmış grev hakkı mevziisini çiğnemeye çalışacaklar yine. İzin vermeyeceğiz! Dünyada ve Türkiye’de burjuva düzenini korumak göreviyle ihdas edilmiş Anayasa Mahkemesi’ni de savunmuyoruz. Ama Anayasa Mahkemesi’nin grev hakkımızı onaylayan ve iktidarın keyfi grev yasağını yasadışı ilan eden kararını da sonuna kadar savunacağız. Nihayetinde biz mevcut Anayasa’yı işçi sınıfından ve ezilenlerden yana kökten değiştirecek yepyeni bir fotoğrafın peşindeyiz. Ekmeğin ve hürriyetin zaferinin fotoğrafını da tartışarak değil burjuvaziyi devirerek ve işçi iktidarını kurarak oluşturacağız.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2023 tarihli 171. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.