Emeğin ve kardeşliğin yüzyılı

sungur savran kasım 2022

Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!

Nâzım Hikmet

Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” olarak adlandırılan vizyon toplantısı, bizim bu köşede bir süredir işlemekte olduğumuz “içe çökme” sürecinin sanki cisimleşmiş bir ifadesiydi. “İçe çökme”den ne anladığımızı daha önce şöyle izah etmiştik: Erdoğan ve partisi AKP iktidara geldiklerinde Türkiye’nin 20. yüzyılın başında Osmanlı’nın İslam dünyası üzerinde sahip olduğu hâkimiyeti yeniden kazanmasını hedefliyordu. 2011’de başlayan bir süreç içinde İhvanı Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketinin birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinde hep birlikte yükselişiyle birlikte bu harekete dayanarak bu ülkeler üzerinde nüfuz kurmak AKP’nin ana stratejisi oldu. Bizim Rabiacılık adını verdiğimiz bu strateji çökünce AKP iktidarı kendi içine doğru bir çöküntü yaşamaya başladı. İstibdad rejimi müttefiklerini yitirdi, kendi içinde bölünmeye başladı, çeşitli bileşenleri birbirine omuz atmaya başladı, rejim istikrarsızlaştı ve ufku daraldı. 

“Türkiye Yüzyılı” vizyonu silkinmek, bu çöküntü durumundan kurtulmak için yapılmış bir atak gibi görünüyordu. Daha ilk adımda içinin bütünüyle boş olduğu ortaya çıktı! Erdoğan ve yardımcıları yeni tek bir nokta bulamamışlardı. Erdoğan, somut projelerin seçim döneminde ortaya konulacağını söyledi. Şimdilik ailemizi “sapkın” akımlardan korumak, Kanal İstanbul’la bölgeyi ve Marmara Denizi’ni tarumar etmek, 12 Eylül 2010’da zaten son verdiğini iddia etmiş olduğu 12 Eylül askeri rejiminin anayasasının yerine yenisini yapmak gibi, zaten ortada dolaşmış olan birtakım fikirler yeniden ısıtılarak masaya konuldu. Bir alay edebiyattan başka hiçbir şey yoktu bir buçuk saatlik konuşmanın içinde. Bu, “içe çökme” sonucunda Erdoğan’ın ve AKP’nin ufkunun da kapandığının resmidir!

İşin önemli bir yanı, vizyon olarak anılan şeye verilen addı. Biz bu adın ne anlama geldiğini tartışana rastlamadık, belki görmediğimiz bir şeyler yazılmış, konuşulmuştur. Bu ad çok önemli: Her şeyden önce, “Amerikan Yüzyılı” sloganından devralındığı açık. Alınmadıysa da benzerliğin fark edilmemesi büyük hata. 19. yüzyıla Britanya İmparatorluğu Yüzyılı denmiştir. Buna karşılık Amerikan emperyalist çevreleri 20. yüzyıl ortalarından itibaren “Amerikan Yüzyılı” sloganını işlemeye başlamıştır. Şimdi “Türkiye Yüzyılı” diye bir “vizyon” biçimlendirmek, Türkiye’nin (gerilemekte olan) Amerika’nın yerine dünyaya hâkim olacağını iddia etmek demektir. İddianın orantısızlığı bir yana, böyle bir iddianın içi, Kanal İstanbul’un toprağıyla dolar mı? Tam Rabiacılık projesinin çöktüğü noktada, artık elinizde, değil dünyaya Ortadoğu’ya hâkim olmak için bile en ufak güç yokken ne demeye böyle bir “vizyon” sürüyorsunuz ileri? Nerede yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapacak somut iddialar? Madem yok bu adı neden öne sürüyorsunuz?

Bütün bunların ötesinde AKP’nin vizyonunun nasıl halklar arasında düşmanlık tohumları ekmeye yönelik olduğu ortada değil mi? Britanya 19. yüzyılda Asya’yı, Afrika’yı soydu soğana çevirdi. Amerika 20. yüzyılda bütün dünyaya kan ağlattı. Şimdi velev ki siz dünyaya hâkim oldunuz, aynı şeyi Türkiye’nin de yapacağı açık değil mi? Öyle bir düş teklif ediyorsunuz ki yüreğinde insanlık sevgisi olan herkes için bir kâbus demek!

Bu “Türkiye Yüzyılı” meselesi, AKP etrafında toplanmış, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve daha sonra Kara Afrika bölgelerine göz koymuş, İslam’ı da bu “fütuhat”ın örtüsü haline getirmek isteyen bir ekibin 2011’den beri savunduğu fikirlerin mantıksal (ve mantıksız!) sonucu. Bunlar yıllardır “dünya yeniden paylaşılmaya başladı, Türkiye de payını almalıdır” deyip duruyorlar. Bundan önceki paylaşımların on milyonlarca insanın hayatına mal olması bunları hiç tereddüde sürüklemiyor.

Evet, insanlık NATO’nun emperyalist çıkarları savunma kararlılığı dolayısıyla yeniden bir dünya savaşının eşiğine geldi, doğru. Ama bu “vizyon”, yani yağmaya katılma sıtması bütün ülkeleri kavrarsa, bu sefer insanlığı yok oluş tehlikesi bekliyor. Aynen ilk iki dünya savaşında olduğu gibi bu felaketi sadece bütün ülkelerin işçilerinin devrimde birleşmesi engelleyebilir. Birinci Dünya Savaşı’nı Rus ve Alman devrimleri bitirdi. İkinci Dünya Savaşı’nı Sovyet işçi devleti ve Fransa’dan Çin’e komünist partizanlar ve gerillaların faşizme karşı mücadelesi. Bu sefer de öyle olması gerekiyor. Devrim olmazsa insanlık yok olacak. Devrim olursa kimsenin hâkimiyetinin değil ulusların nihayet kardeşçe yaşamasının koşulları oluşacak. 

Yani 21. yüzyıl ya olmayacak ya da emeğin ve kardeşliğin yüzyılı olacak. Bu bizim davetimiz işte!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2022 tarihli 158. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın. 

sungur savran kasım 2022 podcast