Pandemiden kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz
1 Temmuz itibarıyla bütün pandemi yasakları kalktı. Mart ayında da Koronavirüsün daha hızlı bulaşan bir varyantının kol gezdiği aşamada kısmi normalleşme kararı alınmıştı. Sonuç vaka sayıları ve ölümlerin pik yapması olmuştu. Şimdi de durum çok farklı değil aslında. Delta varyantı olarak adlandırılan, virüsün mutasyona uğramış ve çok daha hızlı bulaşan bir türü ülkede görülmüşken kontrolsüz bir açılma kararı alınıyor.
Bu kararın en büyük gerekçelerinden birisi de Türkiye’nin sözde rekor denilecek bir hızla aşılama yapması. Bilimin dediğine değil de iktidarın isteklerine göre konuşan sözde Bilim Kurulu yerine emekçi halktan yana olan bilim insanlarına, sağlık sendikaları ve meslek örgütlerine kulak vermek lazım. Onlar toplumsal bağışıklık için toplumun en az yüzde 70’inin aşılanması gerektiğini söylüyorlar. Peki Türkiye’de şu anki durum ne? 4 Temmuz itibarıyla ikinci doz aşısını olan kişi sayısı 15,6 milyon kişi. 83,6 milyonluk Türkiye’de bu, nüfusun sadece yüzde 18’ine tekabül eder. Yüzde 70 nerede yüzde 18 nerede? Üstelik bu oran genel Türkiye ortalaması. Bölgeler arasında ciddi eşitsizlikler de söz konusu. Türk Tabipleri Birliği, nüfusunun yüzde 6’sının bile iki doz aşılanmadığı iller olduğunu, İstanbul dahil işçi nüfusun yoğun olduğu illerin çoğunun da Türkiye ortalamasının gerisinde kaldığını ifade ediyor.
Üstelik Türkiye’de istediğiniz kadar aşılamayı yaygınlaştırmaya çalışın, tüm dünya bağışıklık kazanmadan bu işin çözümünün olmadığını artık herkes biliyor, farklı ülkelerden her gün çıkan haberlerden görüyor. Dünyada kendi vatandaşını ilk aşılayan ülke olan İngiltere, şu an Delta varyantı nedeniyle yeniden kapanmaya gitti. Delta varyantı ile vaka sayıları ve ölümler yeniden tırmanmaya başlarken şimdi bir de ilk olarak Peru’da tespit edildiği belirtilen Lambda varyantı çıktı. Türkiye’de pandemi sürecini başından itibaren şeffaf bir şekilde yürütmeyen iktidar tabii ki Lambda varyantının Türkiye’de görülüp görülmediğini de henüz açıklamış değil.
Tüm dünya nüfusu bağışıklık kazanacak şekilde aşılanmadığı sürece, Delta, Lambda derken bu seri uzar gider. Ve bu sermaye düzeninin kâr hırsı, kâr odaklı patent ve fikri mülkiyet haklarının savunusu devam ettiği sürece de öyle olacağa benziyor. Dünya Sağlık Örgütü bile çıtayı o kadar aşağıya koymuş ki… Bütün ülkelere, Eylül ayının sonuna kadar nüfuslarının en az yüzde 10’unu aşılama çağrısı yapmış. Yüzde 10! Zengin ülkeler aşı milliyetçiliği ve aşı istifçiliği ile özellikle yetişkin nüfusta yüzde 50-60’lı oranları şimdiden görmüşken birkaçı dışında Afrika ülkelerinin hiçbirinin, nüfuslarının yüzde 10’unu aşılama hedefini tutturamayacağı öngörülüyor. Afrika’nın yoksul ülkeleri aşı bulamıyor. Öte yandan İsrail devleti elinde kalan 1 milyon doz son kullanma tarihi yaklaşan aşıyı takas edecek ülke arıyor. İsrail basınına göre elde kalan aşılar için İngiltere ile görüşmüşler, anlaşamamışlar. Aşı pazarlıkları sonuçsuz kalırsa acil aşı ihtiyacı olan onlarca ülke varken belki de 1 milyon doz aşı çöpe gidecek. Korsan İsrail aşıda da korsanlığa devam ediyor. Tabii bu işte de ustalarının, pandeminin başından itibaren başka ülkelere maske, tıbbi malzeme vb. götüren gemilere el koyan ABD olduğunu söyleyelim.
Koronavirüs nedeniyle gerçekleşen ölümler tıpkı iş cinayetleri gibi. Her iki durumda da ölümlerin önüne geçmek mümkün. İnsanoğlu iş cinayetlerini önlemeye yönelik tedbirleri almasını sağlayacak teknolojiye, bilimsel verilere, kaynağa sahip olduğu gibi hızla aşıyı geliştirecek, yaygın bir şekilde üretimini ve aşılamaya gerçekleştirecek kaynaklara da sahip. Ama bu kaynaklar bugün sermayenin ve onların arkasındaki devletlerin çıkarları gözetilerek kullanılıyor. Bilim çare bulamadığı, kaynaklar yetersiz olduğu için değil kapitalist sistem yüzünden dünya nüfusunun tamamının aşılanması neredeyse imkânsız hale geliyor. Kapitalizm koşullarında bu ölümcül eşitsizliğin ortadan kalkması da mümkün olmuyor. Türkiye’de aşılama istenen hızda ve miktarda ilerlese, yeni varyantlara karşı gerekli ek dozlar, aşılar uygulansa dahi dünyada herkes güvende olmadan hiçbirimiz güvende olmayacağız.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2021 tarihli 142. sayısında yayınlanmıştır.