Başyazı: Hikâyenin sonunu işçi sınıfı yazacak! Sorulmamış hesap kalmayacak!
Çoktandır çürük kokusu yayılan düzenin tüm pislikleri herkesin gözleri önüne saçılmaya başladı. İktidarın her türlü pis işinde rol almış bir mafya şefi, dün pis işlerini yaptığı iktidar sahipleriyle çıkar çatışmasına düşünce ifşaata başladı. Hikâyelerde geçen yat limanları, lüks oteller, on milyonlarla sayılan dolarlar biz işçi ve emekçilerin hayatına çok uzak şeyler gibi görünüyor. Ama öyle değil. Yaşadıkları lüks hayatlar aralarında paylaşamadıkları milyonlarca dolarlar, yatlar, katlar, oteller milyonlarca işçi ve emekçiden çaldıklarıdır!
Erdoğan, “Neymiş millet açmış, aç olarak dolaşanları buyurun siz de doyuruverin!” deyip üstüne bir de “nankörlük parayla değil” diye vatandaşı azarlarken açlık sınırı 2.830 liraya ulaştı ve asgari ücreti geçti. Binlerce ailede karı koca vardiyalı çalışıyor, mesaiye kalıyor, birbirlerinin yüzünü görmeden bir hayat geçiyor. Yetmiyor çocuklar çalışıyor. Yine de geçinemiyor emekçiler. Ama aynı ülkede, bu millet istibdadın bürokratlarını ve siyasetçilerini beş maaşla bile doyuramıyor.
İşçiler iş güvencesi istediğinde Erdoğan’dan şu cevabı almıştı: “Tekme tokat kapıya koyalım demiyorum, ihbar ve kıdem tazminatını verirsin, başının çaresine bak dersin.” İşçilere iş güvencesi yok! Ama istibdadın adamları ne kadar yolsuzluğa, suça, pisliğe batmış olursa olsunlar hiçbirine başının çaresine bak denmiyor. Hepsinin koltuğu emekçi halkı ezen istibdadın güvencesi altında!
Unutmuyoruz! Öğrenim kredisiyle borçlandırılan gençlere “Be evladım, kredi aldığın zaman iş bulduktan sonra çok basit taksitlerle ödüyorsun. Bu seni bedavacılığa da alıştırmıyor. Bu milletin gençlerine bu yakışır” demişti. Şimdi iki gençten biri iş bulabiliyorsa ne ala! İş bulanın da maaşına öğrenim kredilerini tahsil etmek üzere faizi ile birlikte bankalar çöküyor. Aynı anda Türkiye’nin en büyük medya kuruluşlarını Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolarla satın alan yandaş Demirören’in borcunun tek kuruşunu geri ödemediğini öğreniyoruz. Türkiye tarihinin en büyük banka soygunu!
İşte o gazetelerde televizyonlarda bir gün önce milliyetçilik edebiyatı paralayanlar bir gün sonra Türk askerini davul zurna ile Afganistan’a Amerikan işgalinin bekçiliğini yapmaya uğurluyor. Klavyelerin tuşlarına, kameraların düğmelerine istibdadın emperyalizme teslimiyetini gizlemek için basılıyor.
Söz yetmeyince istibdadın sopası çıkıyor meydana. Yalanlara, sömürüye, zulme isyan eden, devletin bekasının ne olduğunu karşısında görüyor! Hırsızı, dolandırıcıyı, mafyayı, uyuşturucu tüccarını, katili, tecavüzcüyü “yedirmeyenler”, iş grev yapan işçiye, siftah edemeyen esnafa, tefecinin eline düşen çiftçiye, deresine sahip çıkan köylüye, şiddete hayır diyen kadına, eşitlik isteyen Kürde, Alevi’ye, hürriyet isteyen gence gelince devletin gücünü göstermekte en önde koşuyor.
Anlatılan hikâye bizim hikâyemizdir. Ama artık hikâye dinlemeyi bırakıp kendi hikâyemizin sonunu kendimizin yazma zamanı gelmiştir. Bunun için örgütleneceğiz. Düzenin çoktan seçmeli siyasetini reddedecek, siyasete girecek, eşimizi, dostumuzu, sınıf kardeşlerimizi de siyasete çekeceğiz ve kendi bağımsız seçeneğimizi yaratacağız.
2023’ü beklemek yok! Erken seçime bel bağlamak yok! İstibdadın partilerinin durumu ortada. Amerikan muhalefeti seçim kazansa da istibdada son veremez. Düzenin sunduğu seçeneklerden farklı yollar var… Millî mücadeleyi İstanbul’daki zincire vurulmuş Meclisi Mebusan’la değil Ankara’daki kurucu meclisle kazandık! Şimdi bir kez daha zincirleri kırma zamanıdır! Yasaksız, barajsız, eşit koşullarda seçimlerle zincirsiz bir Kurucu Meclis için ileri! Ekmek ve hürriyet istiyoruz! Hemen şimdi!
Tarihinde Kavel grevini, 15-16 Haziran büyük işçi ayaklanmasını gerçekleştiren, MESS’i ezen, halen bir dizi fabrikada grevde olan, sendikalaşma mücadelesinde direnen işçi sınıfının gideceği yol bellidir. Gezi’nin hürriyet isyanı işçi sınıfının ekmek mücadelesiyle buluşmalıdır. İşçinin, emekçinin, ezilenin mutlu sonu istibdadın, sermayenin, emperyalizmin zincirlerini kırdığımız, ekmek ve hürriyeti kazandığımız günler olacaktır. Millet işçi sınıfının öncülüğünde birleştiğinde, bu kirli düzende sorulmamış hesap bırakmayacaktır! Ve bu günler menzili sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya olan sürekli devrim yolculuğumuzun yeni bir başlangıcı olacaktır.