Sendika mı arka bahçe mi?
657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın kamu emekçilerine getirdiği iş güvencesini neden savunuyoruz? Tabii ki öncelikle tüm işçilerle birlikte kamu emekçilerinin de çalışma hakkını dokunulmaz gördüğümüz için… Buna doğrudan bağlı bir başka gerekçemiz daha var: Kamu emekçileri kamuya yani halka hizmet etsin, iktidarın kulu, kölesi olmasın!
Belediye seçimlerinde AKP İstanbul ve Ankara’yı kaybedince ve buralarda iktidar el değiştirince birden ters esmeye başlayan rüzgarlar yanımıza sürpriz bir ismi getirdi: Recep Tayyip Erdoğan! Memur-Sen’e üye olanlar peş peşe istifa etmeye başlayınca Erdoğan alarm zillerini çaldı: “Ben Memur-Sen camiasının bu seçimler sebebiyle ortaya çıkan tabloda, bulundukları yerlerde dimdik duracaklarına inanıyorum. Ha ne yapacak sana? Seni makamından mı alacak? Alsın. Seni memurluktan atabilir mi? Atamaz. Çünkü 657 denilen bu yasa bir defa sizi güçlü bir şekilde koruma altına almıştır.” Hoş geldin Erdoğan!
“Evine ekmek götürmek dışında bir çabası olmayan insanların siyasi ve ideolojik sebeplerle ekmeği ile oynamanın vebalinin altından kimse kalkamaz.” Bu sözler de Erdoğan’ın… Siyasi ve ideolojik sebeplerle hakkında hiçbir dava ve suçlama olmadığı halde ekmeği ile oynanmış binlerce kamu çalışanından biri olarak bu sözlerin de altına imza atıyorum. Hayat ne sürprizlerle dolu!
Erdoğan devam ediyor: “Biz hiçbir sendikayı arka bahçemiz olarak görmüyoruz.” Ama artık orada dur! Memur-Sen bir sendika değil, olsa olsa bir bahçedir ve evet, AKP’nin arka bahçesidir. Zaten sorun da oradan çıkmaktadır. Memur-Sen tarihe hükümetin verdiğinden daha düşük bir zam oranına imza atarak geçmiştir. Kendi rekorunu 15 Temmuz’dan sonra diğer tüm sendikaların toplamından fazla üyesi ihraç edildiği halde hiçbir şey yapmayarak kırmıştır. Bu bir sendika olsa kim neden üye olur? Ama Memur-Sen 2002’de 40 bin olan üye sayısını AKP iktidarı altında 1 milyona taşımıştır.
Bu o kadar açıktır ki, geçtiğimiz yıl AKP, Türkiye işçi sınıfını temsilen, arka bahçesi Memur-Sen’i en yüksek üye sayısına sahip sendika sıfatıyla ILO’ya göndermeye yeltendiğinde ILO bile isyan etmiştir. Gerçek ortadadır. Memur-Sen üyeleri geldikleri gibi gitmektedirler. Muhaliflerini kovmak için 657’yi ayak bağı gören iktidar ise şimdi kendine kul gördüğü insanlar kulu olarak kalsın diye 657’ye sahip çıkar görünmektedir.
Biz, “insanların siyasi ve ideolojik sebeplerle ekmeği ile oynanmasına” her koşul ve şart altında karşı olanlarız. O yüzden iş güvencesini şu ya da bu kesim için değil işçi sınıfının ve emekçilerin tamamı için savunuruz. Buna Memur-Sen üyeleri de dahildir. Bu noktada, Memur-Sen üyesi kamu çalışanlarının ya da benzer şekilde hükümet yanlısı Hak-İş üyesi işçilerin sendika değiştirme haklarına da saygı gösterilmesini isteriz. Ama elbette ki burada da kalmayız. Seçimlerden önce CHP’li belediyelerin olduğu İzmir’de ya da Şişli’de greve çıkan işçilerin nasıl AKP’ye hizmet etmekle suçlandıklarını da unutmayız. Sendikanın bağımsızlığı her koşul ve şart altında esastır. Dolayısıyla AKP’nin arka bahçesinden CHP’nin arka bahçesine geçilecekse bunun da işçi sınıfına bir faydası yoktur, olamaz.
AKP’nin arka bahçesinden ayrılmak isteyenleri kucaklayacak ve örgütleyecek olan sendika, sadece ve sadece işçinin emekçinin hak ve menfaatini savunmak üzere hareket edeceğinin garantisini vermelidir. İşçi ve emekçiler de bu sendikalara üye olmalı, sahip çıkmalı ve denetlemelidir. Bir sendika, eyleminin şu ya da bu partinin işine gelip gelmeyeceğine bakmaz. İşçinin hak ve menfaatlerine bakar. Dolayısıyla sendikaların vermesi gereken garantiye işçinin en avantajlı olduğu, işverenin ise işçinin hakkını vermek zorunda kalacağı zamanı seçerek eylem yapmak dahildir. Havalimanı inşaatının açılış tarihinden önce ya da seçimler yaklaşırken grev yapmak gibi… Belediyede, trende, metroda greve tam seçimler yaklaşırken çıkmak gibi… Bu eylemlere şu ya da bu siyasi odaklardan gelecek “zamanlama manidar” suçlamalarına göğüs germek gibi…
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2019 tarihli 116. sayısında yayınlanmıştır.