Erdoğan’ın vaatlerinin gerçekleşmesi için iktidardan gitmesi gerek
Erdoğan seçim beyannamesini açıkladı. Erdoğan’ın seçim vaatlerini sıralarken “ahdim olsun ki” diye söze başlaması dikkat çekti. Ant içerek seçim vaadinde bulunmak siyasette pek alışılageldik bir üslup değil. Bir gün söylediğini ertesi gün unutmasıyla hatta tam tersini yapmasıyla ün salmış Erdoğan belli ki halkı inandırmak için yemin vermeye ihtiyaç duyuyor. Bunun en son örneği erken seçim kararının kendisi. Erdoğan defalarca erken seçim yok demişti, herkes menfaatine olduğunda erken seçim yapacağını biliyordu ve sonra da 24 Haziran’da baskın seçim kararı aldı.
Kanal, köprü, havalimanı: Para şirketlere fatura halka
Erdoğan’ın öne sürdüğü maddeler içinde somut ve elle tutulur olanları sadece kanal, köprü ve havalimanından ibaret. Onların da iç yüzü artık açığa çıkmış durumda. Osmangazi köprüsünde işletici firmaya 40 bin geçiş garantisi veren hükümet, köprü ücreti için de dolar üzerinden anlaşma yapmış. Devletin cebinden tek kuruş çıkmadan yapıldığı iddia edilen köprüde gerçek durum tam tersi. 1 milyar dolarlık köprü yapım maliyeti için devlet bankalarının kredisini kullanan firma, krediler için devlet garantisine sahip geçiş ücretlerini teminat olarak göstermiş. Dolayısıyla esas, firmanın cebinden hiç para çıkmadan halkın parasıyla yapılmış bir köprü söz konusu. Köprüden geçen vatandaşlar bilet alarak geçmeyenler de vergi ödeyerek söz konusu yüklenici firmanın kasasını dolduruyor. 3.Köprü için 10 yıl 2 ay 10 gün boyunca yüklenici şirkete günlük 135 bin araç geçiş garantisi verilmiş. Avrasya tüneli için ise 25 yıl boyunca günlük 68 bin araç garantisi söz konusu. Avrasya tüneli günlük ortalama 34-40 milyon arası hazineden şirkete para aktarılmasına neden oluyor. İşte Erdoğan’ın vaatlerinin elle tutulur olanlarının durumu bu ve sonuç açıkça halkın zararına, şirketlerin yararına.
Nal toplayan Türkiye
Erdoğan, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı vaat etmiş ama Türkiye, sadece özgürlükler konusunda son sıralarda yer almıyor, bilim ve matematik eğitiminde 72 ülke arasında 50. sıraya geriledik. OECD yıllık eğitim endeksinde ise sondan üçüncü olduk. UNICEF’e göre çocuklarına sağlanan refahta 41 ülkeden 36. sırada, çocuk istismarında ise dünya üçüncüsüyüz. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde de sürekli gerilemekteyiz ve son olarak 188 ülke arasında 71. sıraya kadar düşmüş bulunuyoruz. Tüm bu alanlarda muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için Erdoğan’ın verdiği sözler, en fazla “erken seçim olmayacak” sözü kadar geçerli. Batı medeniyetinin ne kadar medeni olduğu tartışmalıdır. Biz kapitalizmin günümüzde medeniyetin değil barbarlığın kaynağı olduğunu savunuyoruz. Ama Erdoğan ve AKP’nin Türkiye’yi kötürüm Batı medeniyetinin bile nallarını toplayan bir noktaya getirdiği gayet açık.
Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar
Bir de Erdoğan’ın meşhur 3-Y sloganı var. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele. Ne zaman yolsuzluklar gündeme gelse AKP’nin verdiği cevap kendinden öncekilerin yaptığı yolsuzluklar oluyor. Ama zaten mesele yolsuzluktan öte yolsuzlukla mücadele. AKP bu konuda yolsuzluklarla mücadelede değil yolsuzlukları aklamakta rekor kırmış durumda. Erdoğan ve AKP’nin iktidarında yoksullukla mücadele yok. İtiraz eden yoksula gazla copla müdahale var. Yasaklarda ise durum çok daha trajikomik. Başörtüsü yasağını kaldırdılar geri kalan her şeyi yasakladılar. Erdoğan grev yasaklarında da rekor kırmış durumda. AKP iktidarı döneminde 196 bin işçiyi ilgilendiren 14 grev yasaklandı. Taksim işçiye, siyaset yapmak öğrenciye, siyaset Erdoğan’ı eleştirmekse tüm vatandaşlara yasak!
Faiz, enflasyon, cari açık yükselmesin de…
Erdoğan’ın bir başka ahdi de faizin, enflasyonun, cari açığın düşmesi. Nasıl sorusunun cevabı tabii ki yok. Çünkü hem kapitalist olup, hem serbest piyasaya iman edip hem de bunları yapmak mümkün değil. Çünkü serbest piyasanın mantığı ekonomi üzerindeki devlet kontrolünün zayıf olmasını getirir. Erdoğan, devleti ekonomiden iyice çekerek, tüm KİT’leri (Kamu İktisadi Teşebbüsü) satarak devletin ekonomideki kontrolünü sıfırlıyor. Dolayısıyla da faizin kaderini piyasaya bırakıyor. Cari açığa gelince ithalat ekonomisi sürdükçe cari açık düşmez. Erdoğan’ın bu durumu tersine çevirecek bir politikası ise yok. Enflasyonda ise hükümet iğneden ipliğe sürekli zam yaparak yangına körükle gidiyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın mevcut siyaseti faizlerin, enflasyonun, cari açığın düşeceğini değil daha da yükseleceğini gösteriyor.
Dış politika: Patronların çıkarı, emperyalizmin güvenliği
Erdoğan’ın dış politikasında ise ilkeler “bağımsızlık”, “milli çıkar”, “milli güvenlik” ve “vicdani duruş” olmaya devam edecekmiş. Erdoğan, tam bağımsızlık demiş ama bugüne kadarki icraatı tam NATO’cu oldu. Gelecekte de belli ki öyle olacak. NATO’nun izin verdiği kadar bağımsızlıkla, İsrail’le protokol yapıp Mavi Marmara katliamı davasını düşürecek kadar vicdanla, patronların çıkarını ve emperyalizmin güvenliğini gözeten politikalarla bugüne gelen Erdoğan’ın dış politikadaki ahdine de inanmak mümkün değil.
Erdoğan ve AKP’den kurtulmak
Görüldüğü gibi Erdoğan’ın ahdim olsun ki diyerek vaat ettiği ne varsa gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel Erdoğan ve AKP’nin kendisidir. İnşaat ve müteahhitlik işlerini bundan ayrı tutabiliriz. Ama onda bile halk beton ve asfalt yığınlarının faturasını daha fazla ödeyip müteahhit şirketlerin kasasını doldurmamak için Erdoğan ve AKP’den kurtulmalıdır. Bizim ahdimiz de bu olsun!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2018 tarihli 104. sayısında yayınlanmıştır.