Dışişlerinde dolar saçma ve rehine pazarlama dönemi
AKP’nin dışişleri politikası hiçbir ilkeye dayanmayan pazarlık ilişkilerinin üzerine kurulmuş durumda. Türkiye’de yargı bağımsız ya da tarafsız olmak bir yana adeta bir esir pazarı haline getirilmek isteniyor. Kamuoyu önünde emperyalistlere karşı “eyy!” nidasıyla başlayan cümleler kurup perde arkasında kirli pazarlıklar yürütüyorlar.
Halkın parası emperyalistin masasında
Erdoğan her yurtdışından döndüğünde millet daha fazla borçlanmış oluyor. Eylül ayında Trump’la görüştükten sonra THY’ye 11 milyar dolar tutarında uçak alımı anlaşması yapıldı. Ocak ayındaki Fransa ziyaretinde ise Macron’a 25 Airbus A350-900 uçağı için en az 7,5 milyar dolar (söz konusu uçakların liste fiyatı 311 milyon dolar) bırakıp geri döndü. Rusya ile ilişkilerde 2,5 milyar lira değerindeki S-400 füzeleri önemli bir yer tutuyor. Şimdilerde Afrin’de hükümeti tuzağına çeken ABD fırsattan istifade Türkiye’ye S-400’lerin yerine hava savunma sistemleri satmanın peşinde. Tillerson’un Ankara’da sunduğu teklifin faturası haliyle oldukça kabarık. Erdoğan’ın Papa ile görüşmek için bile Vatikan’a milyonlarca dolar bağış yaptığı iddiası TBMM’ye soru önergesi ile taşındı.
Almanya ile rehine pazarlığı
En son örnek Alman Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in serbest bırakılmasında yaşandı. Almanya her “serbest bırakılsın” dediğinde “bağımsız yargının kararı” diye cevap veriliyordu. Doğrusu buna kimse inanıyor değildi. Başta Erdoğan’ın kendisi… Deniz Yücel hakkında iddianame yazılmamıştı ama Erdoğan hükmü vermişti: “Ajan ve terörist”. Erdoğan ayrıca Deniz Yücel’in serbest bırakılması ile ilgili bir soruya “ben görevde olduğum sürece asla” diyerek cevap vermişti.
Ne olduysa Binali Yıldırım’ın Almanya Şansölyesi Angela Merkel’le görüşmesinin ardından oldu. Erdoğan hâlâ görevdeydi. Ama Deniz Yücel bir anda apar topar tahliye edildi. Özel bir uçakla Almanya’ya uçtu. Hapishaneden çıkarken Deniz Yücel’in eline tutuşturulan kağıttaki “bağımsız yargı” kararı “tutukluluğun devamına” diyordu ama belli ki esas kağıtlar başka yerde ve başka amaçlarla imzalanmıştı.
Tankı bırak rehineyi al!
Reuters haber ajansı, Alman hükümetinin 25 Ocak’ta Leopard tanklarının modernizasyonu anlaşmasını durdurmadan önce bir ayda Türkiye’ye yönelik 31 silah ihracatı anlaşmasını onayladığını açıkladı. Almanya Leopard tankları anlaşmasını durdurduktan sonra “alternatifimiz var” diyen hükümet Yıldırım-Merkel görüşmesi ve Deniz Yücel’in serbest bırakılmasının ardından yine 180 derece döndü. Binali Yıldırım artık Almanya’yı Altay tankının yapımını üstlenmeye çağırıyor, bundan Almanya’nın kazançlı çıkacağını söylüyordu: “Daha fazla Almanya’ya getirir, çünkü makineler Almanya’dan geliyor. Önemli aksamlar Almanya’dan geliyor. Daha basit parçalar Türkiye’de yapılıyor.” Böylece Alman emperyalizminin kapılarındaki kirli pazarlıklar sırasında Altay tankının “yerli ve milli” değil düpedüz Alman olduğu da açığa çıkmış oldu.
KHK ile Cumhurbaşkanına rehine takası yetkisi
Kirli anlaşmalarla rehine takası aslında bir OHAL mahsulü. 15 Ağustos’ta çıkan 694 sayılı KHK’nın 74. Maddesi ile Cumhurbaşkanına yabancı tutuklu ve hükümlülerin başka bir ülkeye iade ya da takas edilmesi yetkisi verildi. Bu yetki kapsamında geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul’da bir Çeçen militanın öldürülmesinden sorumlu tutulan iki Rus (Aleksandr Smirnov ve Lurii Anisimov), iki Kırım Tatarı siyasetçi (Ahtem Çiygöz ve İlmi Ümerov) ile takas edildi. Deniz Yücel’in tahliyesinde söz konusu KHK’nın etkili olup olmadığı bilinmiyor. Ancak hukuken olmasa da siyaseten rehine takası Türkiye dış politikasının önemli bir aracı haline gelmiş durumda. Yaşananların gösterdiği gibi, bu siyaset Türkiye’nin elini emperyalizme karşı güçlendirmiyor. Parası da rehinesi de fazla olan emperyalizm her pazarlık masasından Türkiye’yi kendine daha fazla mahkûm ederek kalkıyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2018 tarihli 102. sayısında yayınlanmıştır.