10 Ekim’in yıldönümü: Tarihin mücadeleye çağrısı
10 Ekim katliamının üzerinden bir yıl geçti. O gün, Ankara garı önündeki manzara katıksız barbarlığın ulaşabileceği boyutların adeta resmedilmiş hâliydi. Barış umuduyla çekilen halaylar, kucaklaşmalar kana bulandı. Her zaman gururla taşıdığımız pankartları ölülerimizin üzerine örttük o gün, yanı başlarında çaresizliği yaşadık. Her birinin ismi bugün mücadele bayraklarımızda yazılı, umutları bize emanet. Bir kez daha özgürlük mücadelesinde ve sınıf kavgasında omuz omuza vermiş olduğumuz arkadaşlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyor, geçen bunca zamana rağmen hâlâ yaralarını saramamış olan dostlarımıza şifalar diliyoruz.
Göstermelik dava
10 Ekim katliamı Türkiye’de bir emekçi eylemine karşı gerçekleştirilen tartışmasız en büyük saldırı olarak tarihe geçti. Dolayısıyla mahkeme süreci de bu bakımdan önem arz ediyor. Fakat “adalet” çok uzak. İddianamesi Temmuz ayında kabul edilen ve önümüzdeki günlerde görülmeye başlanacak olan dava kapsamında tek bir tutuklu sanık dahi bulunmuyor. Davaya müdahil olan avukatların katliamda sorumluluğu bulunan kamu görevlerinin de yargılanması talebiyle sundukları dilekçeleri ise mahkeme görmezden geliyor. Bu durumda davanın göstermelik olmaktan öteye geçmeyeceğini şimdiden tespit etmek yanlış olmayacaktır.
Suriyeleştirme politikasının bir sonucu
Bu katliam ilk değildi, son da olmadı. AKP hükümeti uzun bir süredir sarsılan iktidarını ayakta tutmak için yaptığı bir dizi hamlenin neticesinde Türkiye’yi bir toplu katliamlar ülkesi hâline getirdi. Önce Kürt savaşını başlattı. Ardından Suriye başta olmak üzere Ortadoğu savaşına giderek daha fazla müdahil olduğu süreçte kullandığı tekfirci, mezhepçi örgütlerin ülke içinde serbestçe faaliyet yürütmelerine göz yumdu. Gerektiğinde ise onları birer iç savaş aygıtı biçiminde kullanarak ülke siyasetinin bir parçası hâline getirmekten geri durmadı. İktidara tutunmanın başlıca yöntemi hâline gelen Türkiye’nin adım adım Suriyeleştirilmesi politikasının sonucu, 20 Temmuz'da Suruç’la başlayıp 10 Ekim’e uzanan ve sonrasında bir dizi katliamın perdesini aralayan kanlı sürecin günümüze kadar uzanması oldu.
Geri çekilmek yok!
Bu katliamlar dizisinin, geride bıraktığımız bir yılda fiili mücadeleler üzerindeki olumsuz etkileri yadsınamaz. Ancak bu süreçte yitirdiğimiz genç yaşlı, kadın erkek her bir insanımızın aynı zamanda birer mücadele çağrısı olduğunu bir an olsun unutmadan, kararlılıkla mücadele eden işçilerin, emekçilerin, devrimcilerin varlığına da tarihin şahitlik ettiğinin altını çizmek gerekiyor. Ülkede ve dünyada geri çekilenin kaybedeceği, barbarlığa teslim olacağı kritik bir merhaledeyiz. Bu durum işçilere, emekçilere büyük sorumluluk yüklüyor. Tüm bu yaşananların sorumluları hâlâ yerinde ve menzilimizde. Önce onlardan hesap sormak için, sonra tüm bu barbarlığı dağıtmak için mücadele edelim, yüklenelim ve kazanalım. Bunu yapabilecek güç, işçi sınıfında, emekçi kitlelerde var.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2016 tarihli 84. sayısında yayınlanmıştır.