7 Haziran meclisi: acıklı bir politikasızlık öyküsü
Eylül başındayız. 7 Haziran seçimleri yapılalı üç ay oluyor. Kendi kendinize bir sorun: CHP ve HDP bu dönem boyunca ne yaptı? Temmuz sonunda maslahatgüzar Davutoğlu’nun hükümeti savaş çıkarana kadar bir koca hiç! Sonra HDP elbette canlanmak zorunda kaldı. CHP ise, bu dönem boyunca, kurulmayacağını çocukların dahi anladığı bir koalisyon kurmaya çalışıyordu! Şimdi geldiğimiz noktada Tayyip Erdoğan kampının taktiği pürüzsüz işlemiş bulunuyor: seçim sonuçları belli olur olmaz verdikleri (ve 8 Haziran sabahı Yeni şafak gazetesinin manşetinden ifşa ettiği) erken seçim kararı, HDP’nin halk gözünde yıpratılmasını amaçlayan savaş eşliğinde uygulanıyor. Bütün inisiyatif Erdoğan’a geçmiş durumdadır. Oysa 8 Haziran sabahı Erdoğan kampı nasıl da zayıftı. Erdoğan’ın ağzını bıçak açmıyordu. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç televizyonlarda yenilginin nedeninin Erdoğan’ın performansı olduğunu ima eden konuşmalar yapıyordu. Abdullah Gül AKP’ye, danışmanının anıları kılığında başkan adaylığı dilekçesini yolluyordu. Bugün bunlar uzak birer anı gibi!
Bütün iktidar Tayyip Erdoğan’a!
Bir ülkede var olan iktidar odaklarından bazıları felç olursa, güç diğerlerine doğru eğilir. Hele hele diğerleri iktidar tekeli hırsıyla yanıp tutuşuyorsa. Ahmet Davutoğlu’nun hükümeti, 7 Haziran’da halk tarafından reddedilmiş bir hükümetti. Nitekim Davutoğlu istifasını verdi. Olağan bir uygulamayla yeni hükümet kurulana kadar günlük işleri yürütmekle görevlendirildi. Halkın şamar attığı müstafi (istifa etmiş) bir hükümetin ne kadar gücü olur? Davutoğlu, en güçlü anında Tayyip Erdoğan’ın kendi eliyle atadığı bir başyaver konumunda idi. Seçim sonrasında iyice silindi.
7 Haziran’da halk, yeni bir meclis seçerken her üç büyük muhalefet partisinin de Tayyip Erdoğan’dan en azından 17-25 Aralık’ın hesabını sormasını istiyordu. Oysa bu partiler sanki yeni seçilmiş meclis bir yıl boyunca düzenli olarak çalışmış gibi başkanlık divanını oluşturdular ve tatile çıktılar! 7 Haziran’da bir meclis seçildi, ama 29 Temmuz’da yapılan tek günlük olağanüstü oturum dışında böyle bir meclis üç aydır yok!
Tatilde bir meclis, nöbetçi bir hükümet… İktidarın Tayyip Erdoğan’ın elinde toplanmasına şaşırmak mümkün mü?
Ne yapılabilirdi?
Gerçekgazetesi Temmuz sayısında, başkanlık divanı henüz seçilmeden önce şöyle yazıyordu: “Oyalanmakher üç muhalefet partisinin de halka verdiği vaatleri ayaklar altına almasıdır. Çünkü 45 gün içinde erken seçim kararı verilebilir. Seçime gidilmeden önce Tayyip Erdoğan’ınhalka teşhir edilmesibelirleyici olacaktır. Hiçbir parti diğerlerini bahane gösteremez. Meclisin onda birinin önerge vermesiyle süreç başlıyor. En başta HDP olmak üzere, her parti bu gereği yerine getirebilecek durumdadır. Gecikme hoşgörülemez!”
Burada 7 Haziran seçiminden Türkiye’nin erken seçime hazırlanmakta olduğu günümüze dek bütün bir dönemin anatomisi ve buna uygun politika açık seçik ortaya konuluyor. HDP bütün bu dönem boyunca büyük sermayenin “istikrar” çağrısına kulak verdi, kavga çıkaran parti görünümünden kaçtı. Sonuç, istenenin tam tersine istikrarsızlık oldu, şimdiden onlarca, yüzlerce ölüme yol açan savaş oldu. Oysa yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi, Tayyip Erdoğan’ı teşhir edecek bir atak düzenlense, 17-25 Aralık’ın, MİT TIR’larının, Roboski’nin ve Gezi ile başlayan halk isyanında polislerin işlediği cinayetlerin hesabı sorulsa, bugün güç dengeleri bambaşka olurdu. HDP bu alanda 55 milletvekili ile girişim yapabilirdi. Bunu 29 Temmuz’a kadar yapmadı. Yani ancak savaş çıktıktan ve inisiyatif Erdoğan kampının eline geçtikten sonra, kapalı bir meclisin olağanüstü oturumunda yaptı. Oysa meclis başkanlık divanı oluşur oluşmaz bu konuda girişimde bulunsa, en azından CHP ve MHP’yi sıkıştırmış, teşhir etmiş ve kitlelerin gözünde Erdoğan’la mücadele açısından tek güvenilecek odağın kendisi olduğunu kanıtlamış olurdu.
Bilanço açıktır: 7 Haziran seçimlerinin halkın oylarıyla muhalefete kazandırdığı avantaj daha kötü israf edilemezdi!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2015 tarihli 71. sayısında yayınlanmıştır.