Recep Tayyip Erdoğan’dan istida
Recep Tayyip Erdoğan patronlar sınıfına dilekçe verdi. AKP’nin 7 Haziran seçiminde amaçlarına ulaşmasını sağlarsanız, size işçi sınıfı karşısında dikensiz gül bahçesi vaat ediyorum dedi. Beni destekleyin dedi. Bunun adına “Bakanlar Kurulu kararı” dediler. Resmi gazetede yayınladılar. Sonra basına servis ettiler. Fotoğrafı yayınlandı. Öyle tuhaf ki! Başbakanın ve bakanların adları var. Ama en tepede tek başına, ötekilerden farklı bir punto ile ve koyu harflerle Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı yazıyor. “İstidamdır!”
Erdoğan ve başyaveri, metal grevini yasaklayarak işçi sınıfına düşman olduklarını ortaya koymuşlardır. Daha kaç ay oldu, birbirleriyle didişmeye başladılar bile. Ama iş burjuvazinin emirlerini yerine getirmek, bu amaçla işçi sınıfı mücadelelerinin başarıya kavuşmasını engellemek olunca hemen birleşiyorlar. Bu hükümet, artık Türkiye Cumhuriyeti hükümeti gibi görülemez. Bu hükümet MESS hükümetidir!
Nasıl oluyor da işçi sınıfına seçime dört ay kala böyle bir saldırı yapmaktan korkmuyorlar? Çünkü burjuva partisi iseniz seçimi kazanmak için işçiden önce burjuvanın kalbini kazanmak zorundasınız! Burjuva demokrasi teorilerine güven duyanlar, burjuvaların sayıca az olmalarına, buna karşılık işçilerin aileleri ile birlikte on milyonlarca nüfus olmasına bakarak “seçim yaklaşıyor, mutlaka işçilere taviz vermek zorunda” diyebilir. Oysa şayet burjuvazi arkanızda değilse işçilere taviz vermekle seçimi kolay kolay kazanamazsınız. Tayyip Erdoğan ve kimsenin ciddiye almadığı başyaveri o durumdadır. Erdoğan burjuvazi için artık bir istikrarsızlık kaynağı olarak bir yük haline gelmeye başlamıştır. Şimdi bu istidasıyla burjuvaziye “bana güvenin, çıkarlarınızı sağlama alın” demiş oluyor.
İşçi sınıfının aileleriyle birlikte on milyonlarla sayıldığı doğrudur. Ama metal grevinin yasaklanmasıyla bütün işçi sınıfının Erdoğan’ın ve AKP’nin aleyhine döneceğini düşünen de işçi sınıfının siyasi bilincinin epeyce yüksek olduğunu varsayıyor demektir. Bu varsayımın gerçekçi olmadığı belli değil mi? Milyonlarca işçi, emekçi, yoksul, AKP’ye oy veriyor. Erdoğan defalarca düşmenin eşiğine geldiği halde, her defasında bir seçimle (30 Mart yerel seçimleri, Ağustos’taki cumhurbaşkanı seçimi) kurtuldu. Halkın ondan kopmasını sağlamanın anahtarı, işçi sınıfının geniş katmanlarının bilincini değiştirmek. O zaman soru şudur: Ne yapmalı ki işçi sınıfının içinde bir değişim başlasın?
Bu sorunun cevabı, işçi sınıfının örgütlü, bilinçli ve mücadele eden kesimlerinin kazanması için çaba göstermektir. Milyonlarca, on milyonlarca işçi, bilinçten yoksun yaşarken, birdenbire “ah, metal işçisi kardeşimin hakkını gasp etti, ben ona oy vermem” demez. Tersine, biraz “zaten mücadele bir işe yaramıyor” düşüncesinin doğrulandığını düşünür, biraz mücadele etmemekten duyduğu suçluluktan kurtulur. Ama metal işçisi kazansa, bu Türk Metal ve Çelik-İş saflarında hareketlenme yaratsa, sendikasız fabrikalarda bu sayede canlanma başlasa, işçi sınıfının bir bütün olarak kimyası değişir. İşte o zaman bilinçsiz ve örgütsüz işçinin zihninde, işsizlik tehlikesinden, taşeron rezilliğinden, düşük ücret sefilliğinden kurtulma konusunda bir umut yeşermeye başlar. İşçinin Erdoğan’dan ve AKP’den yüz çevirmesi süreci başlamış demektir. Gerisi işçiye nasıl bir siyasi seçenek sunabildiğinize ve propaganda-ajitasyon becerinize kalmıştır.
Bu böyleyse, soruyoruz: Nerede AKP’yi yenilgiye uğratma iddiasında olan solcularımız? Tayyip Erdoğan hakkını gasp ettiğinde fabrikasını terk etmemeye karar veren Ejot Tezmak işçisinin etrafı binlerle, on binlerle doldurulsaydı, öteki fabrikalar ille de Süleyman Çelebi’nin yangın söndürme çabalarına kulak verir miydi? Nerede “Gezi ruhu” diye diye isyanın etkisini köreltenler, isyan adına CHP’nin saçağına sığınmak isteyenler?
Tayyip Erdoğan’ın MESS hükümeti kendi sınıfıyla bütünleşiyor. Sosyalizm adına konuşanlar ise Tayyip Erdoğan’ın sınıfının öteki kanadıyla, CHP ile bütünleşme peşinde. Devrimci İşçi Partisi olarak biz ise kendi sınıfımızla buluşmak için sağlam adımlarla yürüyoruz.
Bu yazı, Gerçek gazetesinin Şubat 2015 tarihli 64. sayısında yayınlanmıştır.