İstibdadın Esenyurt operasyonu ve burjuva siyasetindeki normalleşmenin gerçek yüzü

İstibdadın Esenyurt operasyonu ve burjuva siyasetindeki normalleşmenin gerçek yüzü

İstanbul Esenyurt ilçesinin CHP’li Belediye Başkanı Ahmet Özer sabaha karşı bir şafak operasyonu ile PKK/KCK üyesi olma suçlamasıyla gözaltına alındı ve daha sonra tutuklanarak cezaevine gönderildi. Tutuklama kararının verildiği mahkeme sürerken iktidara yakın yayın organlarından Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atandığı ve Beşiktaş kaymakamı Oğuzhan Bingöl’ün görevlendirildiği açıklandı. Daha sonra İçişleri Bakanlığı İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy’un kayyım olarak atandığını ilan etti. Can Aksoy’un ise kayyım olarak atanmadan sadece saatler önce Beyoğlu Kaymakamlığı’ndan vali yardımcılığına getirilmiş olduğu sonradan ortaya çıktı. Tüm bunlar dava ve tutuklama sürecinin herhangi bir hukuki niteliği olmadığını, istibdad rejiminin yargı ve yürütmeyi koordinasyon içinde kullanarak Esenyurt Belediyesi’ni siyasi olarak gasbettiğini ortaya koyuyor.

Tutuklama kararına gerekçe oluşturan sözde deliller, Ahmet Özer’e yönelik siyasi operasyona gerekçe hazırlamak için uzun süredir bir çalışma yürütüldüğünü gösteriyor. Buna rağmen telefon dinlemelerini de içeren bu yoğun çalışmanın sonucunda elde edilmiş somut hiçbir suç unsuru bulunmuyor. Yerel seçimlerden önce Ahmet Özer’i aday olmaktan alıkoyacak bir adli sicili bulunmuyorken ve kendisi YSK tarafından adaylığa uygun görülmüşken, Belediye Başkanlığı dönemine ait herhangi bir suç isnadı yokken, geçmiş yıllardan toplanan ve imal edilen sözde deliller, istibdadın eylemine meşruiyet sağlamıyor, aksine bu eylemin gayrimeşru olduğunu ortaya koyuyor. İstibdadın bu gayrimeşru eylemini kınıyoruz, Ahmet Özer’in tutuklanmasını ve Esenyurt belediyesine kayyım atanmasını halkın siyasi iradesinin gasbı olarak niteliyoruz ve Özer’in derhal serbest bırakılarak görevinin başına dönmesini talep ediyoruz.

Esenyurt operasyonunun siyasi mesajı

Bu siyasi gasp ile verilen siyasi mesaj İstanbul’un bir ilçesiyle sınırlı değildir. Esenyurt’taki tutuklama, hakkında yargı süreci devam eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı tehdidinin de canlı tutulduğunu gösteriyor. Ayrıca tüm bunlar MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan açılımının arka planında bir çözüm değil tasfiye planının olduğunu da açıkça ortaya koymakta. Bahçeli’nin mecliste DEM Parti milletvekilleriyle el sıkışmasıyla başlayan açılımı daha sonra Öcalan’ın meclise gelerek DEM Parti grubunda PKK’ye silah bırakma çağrısı yapmasını önermesiyle yeni bir boyut kazanmıştı. Bir süre suskun kalan Erdoğan da Bahçeli’ye övgüler düzerek bu girişimi sahiplenmişti. Erdoğan son konuşmasında da aynı bağlamda CHP lideri Özgür Özel’e de sürece destek verdiği için teşekkür etti. Erdoğan aynı konuşmasında Bahçeli’nin başlattığı sürece açıkça destek vermeyen DEM Parti’yi ise üstü kapalı olarak yeni bir kapatma davası ile tehdit etti.

İstibdadın Esenyurt operasyonu, özel olarak Kürt sorunu ve genel olarak ekonomi ile dış politika bağlamında mevcut siyasi iktidarın planlarını destekleyen, bu planlara uygun ve uyumlu konum alanlara siyasi varlık hakkı tanınacağı, tam tersine muhalefet edenlere ve direniş gösterenlere ise istibdadın baskıcı yüzünün gösterileceği mesajını vermektedir. Dolayısıyla bu mesaj sadece Kürt sorunu ile sınırlı da değildir. Erdoğan’ın Özgür Özel’e teşekkür etmesinin sebebi Bahçeli’nin Öcalan çıkışına “el yükseltiyorum” diyerek verdiği destekten ibaret görülmemelidir. Özgür Özel her ne kadar “Erdoğan beni yanlış anladı” diyerek kendince bir tekzip yapmışsa da istibdad rejimiyle yürüttüğü normalleşmenin ekonomi ve dış politika da dahil geniş bir alanı kapsadığı biliniyor. Özgür Özel’in yönetimindeki CHP, Mehmet Şimşek eliyle yürütülen işçi düşmanı Orta Vadeli Program’a karşı son derece yumuşak bir muhalefet izliyor. Bu yumuşak muhalefet Erdoğan’ın “siyasette yumuşama” olarak adlandırdığı süreçle son derece uyumlu ve iktidarın en çok sıkıştığı alanda ona muazzam bir manevra alanı ve nefes alma fırsatı tanıyor. Ayrıca Özgür Özel “biz içeride muhalefetiz ama dışarıda Türkiye’nin partisiyiz” diyerek dış politikada istibdad rejiminin ABD ve NATO ekseninden ayrılmadan sürdürdüğü manevralara açık çek veriyor. Özgür Özel’in ekonomideki ve dış politikadaki uyumlu ve yumuşak muhalefetinin arka planında esas olarak Erdoğan’ın ikna kabiliyeti değil CHP’nin temsil ettiği burjuva sınıfının çıkarları yatıyor.

Son Esenyurt operasyonu istibdadın, CHP’den, çok daha net bir işbirliği istediği mesajını iletiyor. İşçi sınıfına saldıran, emekçi halkı yoksulluğun içine iten dolayısıyla da halk içindeki siyasi desteğini gün geçtikçe yitiren istibdad rejimi muhalefetten kendisini tehdit etmeyen bir konuma çekilmesini beklediği mesajını veriyor. AKP, MHP ve CHP’nin en önemli ortak noktası burjuvazinin çıkarlarını savunmaları. Ne var ki istibdadın iç ve dış politikada yaşadığı krizler dolayısıyla, iktidar ve muhalefetin burjuvazinin çıkarları temelindeki gönüllü işbirliği yeterli olmuyor. CHP’nin tam bir işbirliğine çekilmesi için istibdad cephesi iktidarın nimetlerinin paylaşma vaadini havuç, yargı eliyle yaptığı operasyonları da sopa olarak kullanıyor.

Sömürgeci burjuvazinin çıkar ortaklığına karşı işçilerin birliği ve halkların kardeşliği

DEM Parti ve Kürt hareketine yönelik mesaj da gayet açıktır. Bahçeli’nin Öcalan üzerinden yaptığı çıkış, siyasette şoke edici bir etki yaratmışsa da tamamen sürpriz değildir. Türkiye devleti 1999’dan bugüne Öcalan’ın İmralı’daki konumunu Kürt hareketinin tasfiyesi için kullanmaya çalışıyor. Bu açıdan yeni bir durumdan söz edemeyiz. Öcalan’ın 2019 yerel seçimlerinde İstanbul Belediyesi için HDP’ye tarafsızlık çağrısı yapan mektubunun bizzat devlet eliyle kamuoyunun gündemine sunulduğu, Bahçeli’nin o dönemde de HDP’yi Öcalan’ın çizgisini izlemediği için eleştirdiği unutulmamalı. Daha önce Öcalan’la diyalog içinde yürütülen süreçlerin akamete uğramasında Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışının belirleyici olduğu da iktidar cephesinden çeşitli vesilelerle defalarca söylendi. Ayhan Bilgen, Altan Tan gibi isimlerin HDP’den ayrılmasında Ses Partisi’nin kurulması süreçlerinde bu konu defalarca gündeme geldi. Demirtaş’ın en son 2024 yerel seçimlerinde özellikle İstanbul’da Başak Demirtaş’ı İmamoğlu karşısında aday olarak önermesi ve son olarak Öcalan’ın olası bir çağrısı ile ilgili almış olduğu destekleyici tutum, Kürt hareketi içinde çözüm için mevcut iktidarın değişmesini öngörmeyen seçeneklere doğru güçlü bir eğilim olduğuna işaret etmekte.

Esenyurt ilçesi ise tam tersine DEM Parti’yi muhalefette konumlandıran CHP ile Kürt hareketinin fiilî işbirliğine dayanan “kent uzlaşısı” olarak adlandırılan bir politik yönelişin sembolü. Bu yöneliş Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da tekrar seçilmesinde belirleyici olduğu gibi gelecekteki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de Erdoğan’ın iktidarını tehdit eden bir dinamik sergiliyor. Bu bağlamda istibdadın Hakkâri’ye kayyım atadıktan sonra ikinci kayyım operasyonunu Kürt illerinde değil de İstanbul’da Esenyurt’ta yapmış olması anlamlıdır. Kürt hareketine Bahçeli’nin başlattığı açılımın sürmesi için mevcut iktidar yapısını siyaseten tehdit etmeyen, iktidarın iç ve dış siyasetiyle uyumlu bir pozisyona çekilmesi mesajı verilmektedir. İstibdadın bu yönelişi kısa bir süre önce DEM Partili siyasetçilere yönelik gözaltılarla ve son olarak Esenyurt’taki tutuklama ve kayyım operasyonu ile zor aygıtını devreye sokmuştur. Ancak iktidarın Kürt hareketini uyumlu bir pozisyona çekmek için tek aracı zor aygıtları olmayacaktır. Sömürgeci burjuvazinin emperyalizmin de himayesiyle planlayıp yürüttüğü yayılmacı projeler, öteden beri Kürt burjuva ve toprak sahibi sınıflarını bir pay kapma beklentisi içine sokmuştur. Bu kesimler Kürt hareketi üzerinde yoğun bir siyasi etki ve baskı unsurudur.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında Esenyurt’taki tutuklama ve kayyım operasyonunun siyasi anlamının, sebep ve sonuçlarının bir ilçeyle, hatta İstanbul iliyle de sınırlı olmadığı açıktır. İstibdad rejimi izlediği politikalarla derinleştirdiği ekonomik krizin tüm yükünü işçi sınıfına, emekçilere ve yoksul köylülere yıkmaya çalışırken, krize girmiş olan dış politikasını emperyalizmin himayesi altına girerek düzeltmeye çalışırken, Kürt yoksul halk kitlelerinin sermayenin ekonomik alandaki sınıf saldırısının ve bölge çapındaki sömürgeci politikalarının karşısında bir direnç odağı olarak yükselmesine mâni olmaya amaçlamaktadır. Özetle istibdad rejimi ekmek ve hürriyet mücadelesinin birleşmesinden, işçilerin birliği ile halkların kardeşliğinin birlikte yükselmesinden ölümcül bir korku duymaktadır. Oysa istibdadın ve sömürgeci burjuvazinin bu korkusu, işçi sınıfı ve ezilen Kürt halkı açısından gerçek çözümün yoludur. Bu çözüm yolunda ne istibdad rejimiyle uzlaşma ne de sömürgeci burjuvazinin has partilerinden CHP ile ittifak politikası doğrudur.

Geçmişte gerçekleştirilen tüm kayyım operasyonlarına karşı çıktığımız gibi Esenyurt’taki siyasi gasp operasyonuna da karşı çıkıyoruz. Ancak bu, Kürt hareketinin CHP’yle siyasi birlikteliğini savunduğumuz için değildir. Zira Esenyurt operasyonuna giden yolu CHP’yle kent uzlaşısı politikası, CHP’nin AKP’yle normalleşme sürecine girmesi, Kürt hareketinin istibdad rejimiyle yeni açılım beklentileri hep birlikte döşemiştir. CHP’nin kayyımın ardından Esenyurt’ta düzenlediği mitingde Özgür Özel’in sert bir muhalif ton kullanmasına, erken seçimden bahsetmesine, DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları’na kürsüden söz verilmesine bakarak CHP’nin istibdada karşı uzlaşmaz bir siyasi hatta doğru geçeceğini düşünmek yanlış olur. İstibdad cephesinin, kayyım hamlesinin ardından böyle bir tepkiyle karşılaşacağını beklemediğini düşünmek de öyle… Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2017’de CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlattığı “adalet yürüyüşü”nün, oluşturduğu beklentinin tam tersine muhalefeti CHP arkasında dizip pasifize etmek dışında somut hiçbir sonuç üretmemiş olması unutulmamalıdır. Ekmek ve hürriyet yolunun zaferi istibdad rejiminden, burjuva düzen muhalefetinden ve emperyalizmden bağımsızlaşan bir siyasetten geçmektedir.