AKP-Ergenekon ittifakı berdevam!
Delil karartma hükümeti tam istim işine devam ediyor. Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün gibi isimler başta olmak üzere 100’ün üzerinde emniyet görevlisinin gözaltına alınması, bir bölümünün tutuklanması, Erdoğan-Ergenekon ittifakının ortak yönelişinin devam ettiğini gösteriyor. Erdoğan, kendisinin ve bakanlarının 17 Aralık’tan sonra bütün delilleriyle fışkıran yolsuzluklarının soruşturulmasının bir daha gündeme gelmesini engellemek için 17 ve 25 Aralık operasyonlarını yürüten emniyet ekibine gözdağı vermek, eline geçirebildiklerini cezalandırmak için talimatlar yağdırıyor, kanunlar değiştiriyor, savcı gibi demeçler veriyor. Buna Ergenekon ve siyasi yandaşları, mesela İşçi Partisi ve Aydınlık gazetesi açık destek veriyor. Doğaya aykırı gibi görünen bir ittifak Fethullah Gülen cemaatine saldırmak söz konusu olunca maddi temelini buluyor.
Bu operasyonun hukuki bir operasyon olduğunu söyleyecek olan aklını peynir ekmekle yemiş demektir. Son dönemin gelişmelerini ardı ardına dizmek bunu anlamak için yeter. Bundan çok kısa bir süre önce, Erdoğan’ın dinlenmesi için böcek koyma iddiasıyla yakalanan korumalar mahkeme tarafından salıverildi. Erdoğan hâkimlerin bu salıverilme işlemine meydanlarda, televizyonlarda ateş püskürdü. Sonra Adana’da TIR durduran görevliler gözaltına alındı. Hâkim onları da salıverdi.
Muhtemelen Erdoğan’ın talimatıyla AKP, daha çok yakında büyük reform diye sunulmuş olan “özgürlük hâkimi” kategorisini kendine bir engel gibi gördüğü için 28 Haziran’da meclisten geçen bir hukuk paketiyle “sulh ceza hâkimi” diye bir yeni görev ihdas etti. Madem “özgürlük hâkim”leri, kendilerine verilen adı fazla ciddiye almışlardı, gözaltı, sorgulama, arama kararlarını vermek için adında “ceza” olan bir hâkime ihtiyaç vardı! Yeni göreve yeni atamalar gerekiyordu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) atamaları 16 Temmuz’da yaptı. İstanbul Çağlayan adliyesine de 6 adet sulh ceza hâkimi atandı. 22 Temmuz’da yapılan gece yarısı baskınları bunlar arasından birinin imzasını taşıyor. Kaderin cilvesi olmalı: bu hâkim, aynı zamanda 17 Aralık soruşturması kapsamında evinde ayakkabı kutuları içinde dört buçuk milyon dolar bulunmuş olan Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın da aralarında bulunduğu 6 kişinin tahliyesine karar vermiş. Tamamen rastlantıdır elbette!
Gözaltına alınanlar ve tutuklananlar, gözü açılmamış sığırcık değil. Bunlar işkenceci, Hrant’ın katlinde payı olan, demokrasi ve halk düşmanı polislerdir. Ama bu, söz konusu operasyonun asıl amacını değiştirmiyor: Bu operasyon başbakanın ve hükümetin yolsuzluklarını aklama ve delil karartma politikasının yeni bir adımıdır. Bu, 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarına karşı bir “tedip ve tecziye” operasyonudur. Yani “yola getirme, terbiye etme ve cezalandırma”.
Her kim bunu görmezden geliyorsa, o Tayyip Erdoğan’ın iktidarda kalmasına destek oluyor demektir. İsterse günde beş vakit “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırsın, Tayyip Erdoğan’ın askeri olmuştur.
Kim mi? Ergenekon ve Balyoz davalarının sanıkları: Çetin Doğan’lar, İsmail Hakkı Pekin’ler, Ahmet Zeki Üçok’lar, Nusret Senem’ler. Avukatları bu polisler hakkında açılacak davaya müdahil olacaklarını açıkladı.
Kim mi? Aydınlık gazetesi. Operasyonun başlamasından iki gün sonra manşeti şu: “F Tipi Davası AKP’nin değil bizim davamızdır. Müdahil Oluyoruz”. Gazete günlerdir bu çizgide yayın yapıyor. Hiç şaşırtıcı değil. Aydnlık gazetesinin ardındaki güç İşçi Partisi’dir. Bu partinin genel başkanı Doğu Perinçek Yeni Akit gazetesine bir süre önce verdiği demeçte Fethullah Gülen cemaatinin temizlenmesinde “Erdoğan’ın yanında” olduğunu açıklamadı mı? (Bkz. http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/tayyip-erdogan-dogu-perinceki-adalet-bakani-yapsin; ayrıca http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/perincek-evet-ama-yetmez.)
Ergenekon’un ve onun özel karakter taşıyan bir politik destekçisi olan İşçi Partisi’nin Erdoğan’a neden destek verdiğini Gerçek gazetesi daha evvel açıkladı: 17 Aralık’tan sonra doğan durum, Erdoğan’ın aniden düşmesi halinde 2013’te Gezi ile başlayan halk isyanını örnek alan bir hareketin yeniden patlamasına, hatta bu sefer daha belirgin bir sınıf karakteri kazanarak bir devrime dönüşmesine bile yol açabilirdi. Devlet aygıtı ise yıllardır süren iç savaşlar (TÜSİAD burjuvazisi ile AKP’nin temsil ettiği İslamcı burjuvazi arasında, sonra İslamcı burjuvazinin Erdoğan ile Gülen kanatları arasında yaşanan mücadeleler) sonucunda sapır sapır dökülüyordu. İsyanı veya devrimi durdurabilecek güç bulunamayabilirdi. Devletin bekası için Erdoğan’ın ayakta tutulması gerekiyordu. Hele karşılığında bütün darbecilerin ve kontrgerillacıların salıverilmesi sağlanabilirse.
“Peki, ya şimdi?” denecektir. Şimdiki dinamik o dönemden biraz farklıdır. Erdoğan’ın iktidarı Ergenekon’un ve Mustafa Koç’un onunla anlaşması sonucunda sağlamlaşmıştır. O zaman destek neden devam ediyor? Çünkü Erdoğan’ın karşısındaki esas koalisyon CHP-MHP-Gülen koalisyonudur. Gülen bu ittifak dolayısıyla hâlâ güçlüdür. Oysa cemaatin derin devletten, yani kontrgerilladan temizlenmesi gerekiyor ki, Ergenekoncular ve siyasi destekçileri o mevziyi yeniden ele geçirebilsinler. İşte bu konuda Doğan Çetin ve Doğu Perinçek bütünüyle Erdoğan’ın yanındadır. Çünkü cemaatin derin devletten temizlenmesini ya işçi sınıfı yapacaktır, derin devleti ortadan kaldırarak, ya da Erdoğan! Erdoğan yaparsa yeniden ele geçirmeyi umuyorlar, onun için destekleri devam ediyor.
Erdoğan’ın da, cemaatin de, cemaatin müttefikleri CHP ve MHP’nin de, Ergenekon’un da bu ülkenin sathından süpürülmesi gerekiyor. Onun için yüksek sesle haykırıyoruz: “Hepsi gitsin!”