“Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar”, ha Tayyip Erdoğan?
“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”
Böyle diyordu Abdülhamid istibdadının büyük düşmanı, özgürlüğün şairi Tevfik Fikret bir yüzyıl önce. Bir şairin büyüklüğü biraz da yazdığı bazı mısraların günlük dilde deyim haline gelmesiyle ölçülür. Bu mısralardaki “doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar” deyimi işte böyle olmuştur. Halkın iliğini sömürenlere bir yüzyıldır böyle saldırmak Türkçe’nin bir kazanımıdır.
Tayyip Erdoğan, birkaç yıl önce kendisine içkiyi yasaklama çabası içinde olduğu, yani insanların hayat tarzlarına müdahale ettiği eleştirisi yapıldığında şöyle demişti: “Ne kadar viski, bira tüketiyorsun dedik mi? İsteyen istediği kadar içiyor. Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar.” Güya şiire düşkün, kendi cenahının şairlerinden, Mehmet Âkif’ten, Necip Fazıl’dan, Sezai Karakoç’tan ezbere şiir okuyan bir politikacı olarak, deyimin bu kullanımı şiire karşı bir hoyratlık içeriyordu. Bir kere, Fikret’te yemek gerçek yeme eylemi değildi ki, “içme” eylemi ona benzetilsin. “Yiyicilik”ti. Ayrıca, Erdoğan’ın biraz okumuş her Türk vatandaşı gibi Fikret’in şiirini duyduğu, ama yakından bilmediği belli oluyordu. Şiirde “tıksırma” fiiline eşlik eden öteki iki fiil yeme eylemiyle doğrudan ilgilidir. “Aksırma”nın ne yeri var burada? Her kafiyeli kelime her yere sokuşturulacak olsa ne “ucube” şiirler çıkardı ortaya!
Ama Erdoğan’ın asıl hatası, belagat eksikliği değil. Tarihin kendisine bu kadar ağır bir oyun oynayacağını düşünememiş olması. Erdoğan’ın hükümetinin üç bakanı için hazırlanan yolsuzluk fezlekelerinin içeriği belli olmaya başladı. Neler yok neler! Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, takibe takılan bir konuşmasında şöyle diyor: “Bu işi doğru dürüst yapın, bu kadar olur mu? 5 bin tonluk gemiyle 150 bin ton ihracat nasıl yapılır?” Deveyi hamuduyla götürmüşler. Rüşvetçi bakan bile isyan ediyor!
Ediyor da cebini doldurmaya devam ediyor. Tek derdi “yakalanacağız” kaygısı. Sonuçta Çağlayan’ın 28 defada 52 milyon dolar rüşvet aldığı iddia ediliyor. 100 milyon TL’nin üzerinde bir miktar. Eski parayla 100 trilyon! İnsan bununla bütçe yapıp kendine bakanlık kurar! Devletin bakanlığına ne ihtiyaç var?
Eski İçişleri Bakanı Kimyasal Muammer’in 10 defada toplam 10 milyon dolar götürdüğü iddia ediliyor. Bunların yanında insan eski AB Bakanı Egemen Bağış’a üzülmeden edemiyor: 3 defada toplam 1,5 milyon dolar rüşvetçik almış. Fikret’in şiirinin ilk mısraındaki “bu sofracık” ifadesi onun gibiler düşünülerek yazılmış olmalı!
Asıl büyük bomba henüz patlamadı! Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın fezlekesi ayrı hazırlanmış. Az çok emin olabiliriz ki bu dosya ötekilerini gölgede bırakacaktır. Kent topraklarının rantını yemek kolay mı?
Şimdi Erdoğan’a demek gerekiyor ki elalemin içkisi hakkında öfke kusacağına kendi bakanlarına göz kulak olsaydın! Tam tersine belli ki Fikret’in alaycı ifadesini ciddiye almış, çevrendeki herkese bu mısraları düz anlamıyla okumuşsun:
“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”
Bilal Erdoğan isimli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına da bu ülkenin yasaları uygulanabildiğinde bu tavsiye ne kadar yakın çevrene kadar yapılmış, daha iyi anlaşılacak!