Tayyip Erdoğan neden uçurumun eşiğine geldi?
Marmaray, hızlı tren, üçüncü köprü, üçüncü havalimanı! Türkiye Ortadoğu’da yükselen güç, hâkimiyetten kurtuluyor. Çekemediler. İşte size Tayyip Erdoğan’ın kendisine karşı bir komplo kurulmuş olduğunu kanıtlamak için halka her gün uydurduğu hikâyenin özeti. Gerçek bundan çok farklı. ABD gerçekten de özellikle Türkiye’deki büyükelçisi Francis Ricciardone’yi görevlendirerek Tayyip Erdoğan’a karşı oluşturulacak bir alternatife yeşil ışık yaktı. Biz buna “Amerikancı iktidara karşı Amerikan muhalefeti” teşhisini koyduk. Ama nedenleri üçüncü köprü veya üçüncü havalimanı falan değil. Türkiye’nin Ortadoğu’da yükselmesi falan hiç değil.
ABD için Türkiye çok önemli bir müttefik. İran’a karşı, El Kaide türü İslamcılığa karşı, Rusya’ya karşı, Arap devrimine karşı. Bu yüzden, ABD Türkiye’nin güçlenmesini ister. İstemeseydi, AB’yi devamlı “Türkiye’yi üye yap” diye sıkıştırır mıydı? İstanbul’u çokuluslu şirketlerinin merkezi yapan ABD finans kapitali değil mi? İstanbul’u bütün bölgenin finans merkezi yapma projesi çerçevesinde daha yeni Borsa İstanbul’a ortak olan New York’un Nasdaq borsası değil mi? Bölgenin finans merkezinde ulaşımın rahatlaması (bir an köprü, havalimanı vb. üzerine tartışmayı unutalım) ABD sermayesinin çıkarına değil mi?
Güya Türkiye Ortadoğu’da ABD’yi rahatsız edecek bir güç olmaya doğru gidiyor. Tam tersine! Ahmet Davutoğlu’nun dış politikası tarihin en başarısız dış politikası olarak, özellikle Mısır ve Suriye politikaları dolayısıyla, Türkiye’yi bütünüyle yalnızlaştırmıştır. İsrail’le ve Suudi Arabistan’la, Şiilerle ve Sünnilerle aynı anda kavgalı olmak az beceri değil! Durum o kadar kötüdür ki, Tayyip Erdoğan Tunus’un Bin Ali’si gibi kaçmaya karar verse, bir tek Katar’a kaçabilecek! ABD bundan mı korkacak!
Kimi Çin füzelerinin ya da Suriye ve Irak’a karşı yürütülen politikaların ABD’yi rahatsız ettiğini düşünebilir. Ama ABD-Türkiye ilişkileri Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu 2003’ten bu yana çok daha kötü günlerden geçti. 2003-2007 arasında ilişkiler Irak ve Kürdistan bölgesi dolayısıyla zehirlenmişti. 2008-2009 iyi geçti, ama 2010-2011 “eksen kayması” tartışmasıyla yine zor yıllardı. Ama ABD hiçbirinde bugünkü gibi bir alternatif arayışına girmedi.
Hizmete uygun değil
Hayır, ABD Tayyip Erdoğan’dan korkmuyor, onu yetersiz buluyor. Onun içeride ve dışarıda istikrar vaat edemeyen bir lider haline gelmiş olduğunu görüyor ve dolayısıyla derhal olmasa da bir süre sonra onun yerini alabilecek bir alternatif iktidar formülünün oluşturulmasına katkıda bulunuyor. Peki, 11 yıldır Türkiye’yi rakipsiz yönetmiş olan Tayyip Erdoğan neden artık istikrar vaat edemiyor?
Çünkü Gezi olayları ile başlayan halk isyanı Tayyip Erdoğan’ın prestijini yerle bir etti de, onun için! Halk isyanı, Erdoğan’ın gerçek yüzünü ortaya çıkardı. AKP hükümetine sıkı sıkıya yapışmış bir sert çekirdek dışında, Erdoğan’ın halk kitleleri nezdindeki prestijini sarstı. İktidar blokunun parçası olan müttefikleri ile arasını açtı. En pespayeleri dışında, liberaller artık Erdoğan’ı savunamaz oldular. TÜSİAD’ın Erdoğan’a adım adım yaklaşmakta olan unsurları frene bastılar. Cemaate yakın sermaye grupları, Boydak örneğinde çarpıcı biçimde görüldüğü gibi Erdoğan’a muhalefet etmeye başladılar.
Cemaatin dahi AKP hükümetinden kopmasını Gezi sonrası halk isyanı açıklar. Şayet Erdoğan’ın ima ettiği gibi ABD ve İsrail Türkiye’nin yükselişini çekemiyor idiyse, o zaman esas tepki zamanı 2010 idi. “Eksen kayması” tartışması doruğuna çıkmıştı. Mavi Marmara dolayısıyla Türkiye ile İsrail’in arası çok kötüydü. Fethullah Gülen bu olayda İsrail’i desteklemişti. O andan itibaren AKP ile cemaat arasında ipler kopabilirdi. Neden kopmadı? Çünkü Erdoğan, liderliği tartışılmaz bir şahsiyetti. Bugün durum değişmiştir ve bunun nedeni halk isyanıdır.
İstikrar değil istikrarsızlık faktörü
Tayyip Erdoğan’ın emperyalist ve yerli hâkim sınıflar açısından en önemli yönü, sarsıntılar içinde bir Ortadoğu ve Avrasya bölgesinde Türkiye’ye ekonomik ve politik istikrar getirmiş olması idi. Yabancı sermaye bu yüzden Türkiye’ye akıyordu. ABD bu yüzden AKP’nin İslamcılığının yarattığı çelişkileri sineye çekiyordu. Halk isyanından sonra bu tersine dönmüştür. Tayyip Erdoğan artık istikrar üreten değil, istikrarsızlık üreten bir faktördür. Ne Türkiye ekonomisi teslim edilebilir ona, ne Türkiye politikası, ne de Ortadoğu ve Avrasya’da emperyalist statükonun korunması ve geliştirilmesi görevi. İşte Tayyip Erdoğan’ı uçurumun kenarına getiren budur.