11 Eylül’ün yıldönümü: Bush’un Haçlı Seferi’ne ağıt
Bundan 12 yıl önce 11 Eylül 2001 günü ABD’de El Kaide’nin üstlendiği eylemlerde 4 uçak militanlar tarafından kaçırıldı. Bunlardan ikisi New York’taki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine çarptı ve iki gökdelen de saatler içerisinde tamamen yıkıldı. Bir diğer uçak ABD ordusunun komuta merkezi olan ve Washington’da yer alan Pentagon’a çarptı. Dördüncü uçağın ise Pensilvanya kırsalına düştüğü açıklandı. 11 Eylül saldırılarında çoğu ikiz kulelerde olmak üzere 2974 kişi yaşamını yitirdi. 11 Eylül saldırıları ABD tarafından milat olarak kabul edildi ve Bush yönetimi “Terörizme karşı savaş” adı altında emperyalist sürekli savaşı başlattı. ABD öncülüğündeki NATO, ilk olarak 11 Eylül’den sorumlu tutulan Usame Bin Ladin’in saklandığı düşünülen Afganistan’a, ardından da 2003’te Irak’a saldırdı. O dönemin ABD başkanı George W. Bush bu askeri seferleri anlatırken bir keresinde ağzından “haçlı seferi” kelimelerini kaçırıverdi. Ortaçağda Hıristiyan Avrupalıların doğunun zenginliklerini yağmalamak için Müslüman topraklarına başlattıkları savaşın bir benzeri gündemdeydi!
Devrimci İşçi Partisi’nin anası İşçi Mücadelesi dergisi, 11 Eylül’le açılan dönemin en başından itibaren “sürekli savaş”ın analizi temelinde Türkiye ve dünya solunun pasifist değil, devrimci bir politika izlemesi gerektiğini ortaya koymuştu. Aşağıda biri 2001 Eylül ayında kabul edilmiş ve 2002 Ocak ayında yayınlanmış olan “Avrasya Savaşları Üzerine Tezler” başlıklı karardan, öteki ise bu ilkinden on yıl sonra hazırlanmış olan DİP Programı’ndan iki kısa pasaj sunuyoruz.
Bu iki metinde belirlenmiş olan dünya durumu ve bu duruma uygun ana şiar (“Sürekli savaşa karşı sürekli devrim!”), Arap devriminin Ortadoğu’ya damga vurmasıyla birlikte köklü bir değişikliğe uğrayacaktı. Aşağıdaki üçüncü pasaj DİP’in Aralık 2012 tarihli son konferansında kabul ettiği dünya durumu üzerine siyasi tezler konulu metindendir.
“Avrasya Savaşları Üzerine Tezler”den (2001)
“11 Eylül Yeni Dünya Düzeni'nin kuruluşunda belirleyici bir yeni dönemin açılmasına ortam hazırlamıştır. ABD emperyalizmi, 11 Eylül'ün Amerikan toplumunda ve dünyada yarattığı büyük şoku değerlendirerek Avrasya ve daha genel olarak Asya üzerinde hakimiyet amacıyla hazırlanmış olan planlarını uygulamaya koymaya yönelmiştir. Gerek Amerikan yönetiminin başlayanın tek bir savaş değil uzun bir ‘kampanya’ olduğu yönündeki açıklamaları, gerekse Afganistan'a saldırının harekete geçirdiği dinamikler, Avrasya'da ve daha genel olarak Asya'da 21. yüzyılın ilk onyılının büyük bir altüst oluşa, savaşlara, iç savaşlara, darbelere, katliamlara, karşı-devrimlere ve devrimlere sahne olacağını gösteriyor. Gelişme elbette inişli çıkışlı olacaktır. Belirli anlarda göreli bir sükunet sağlanması mümkündür. Ama önümüzdeki döneme bir sürekli savaş dönemi olarak bakmak gereklidir.” (İşçi Mücadelesi, sayı 1, Ocak-Şubat 2002)
Devrimci İşçi Partisi Programı’ndan (Şubat 2011)
“Devrimci İşçi Partisi, emperyalizmin yeniden paylaşım yönündeki cehennemi mantığının, hülyalı pasifist yaklaşımlarla evcilleştirilemeyeceğini insanlığın, 20. yüzyılın deneyiminden öğrenmiş olması gerektiği kanısındadır. Emperyalizmin insanlığı sürüklemekte olduğu savaş yoluna, hatta olası bir Üçüncü Dünya Savaşı’na karşı etkili tek yöntem, emperyalizmin ardındaki gerçek dinamikleri, yani kapitalist tekellerin dünyayı paylaşma ve yağmalama dürtüsünü ortadan kaldırmaktır. Öyleyse, ‘Sürekli Savaşa Karşı Sürekli Devrim’ DİP’in bu dönemdeki başlıca şiarı olacaktır.” (Devrimci İşçi Partisi Programı, 2011)
“Üçüncü Büyük Depresyon'a karşı Üçüncü Dünya Devrimi (tezler)”den (Aralık 2012)
“Yaklaşık on yıl önce, 11 Eylül'ün ertesinde, dönemi ‘Sürekli savaşa karşı sürekli devrim!’ şiarı ile karşılamıştık. Bu şiar tam tamına doğru çıktı. Emperyalizmin, nihai hedefi Çin ve Rusya olmakla birlikte dolaysız savaş alanı Ortadoğu olan sürekli savaş (kod adı ‘teröre karşı savaş’) atılımı, Arap dünyasında sürekli devrimi kışkırttı. Tunus ve Mısır, sürekli devrimin sürekli savaşa verdiği yanıt oldu. Libya ise emperyalizmin sürekli devrimin atağına cevabı. Demek ki Libya savaşı Irak, Yugoslavya ve Afganistan savaşlarından farklı bir karakter taşıyor. (Önümüzdeki günlerde yaşanabilecek bir Suriye savaşı da Libya ile aynı sınıfta olacaktır.) Bugün, sürekli savaş sürekli devrime karşı bir savunma pozisyonunu temsil ediyor. Yani, durum baş aşağı dönmüştür. 2000'li yıllarda taarruz halinde olan emperyalizmdi. 2010'lu yıllarda taarruz halinde olan devrimdir. Öyleyse, ‘Sürekli savaşa karşı sürekli devrim!’ şiarı görevini layıkıyla yerine getirmiş, ama aynı zamanda gününü doldurmuştur. Bunun anlamı, ABD ve yardakçılarının (AB, İsrail, Avustralya, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye vb.) yeni savaşlara başvuramayacağı değildir. Emperyalizm Irak ve Afganistan'da ciddi şekilde örselendiği ve başka yerlerde de yenilgi üzerine yenilgi aldığı için sürekli savaş politikasını yavaşlatmak zorunda kalmıştır. Emperyalizm on yıllardır bulunduğu en zayıf konumda.
“Ama ileride şansını yine denemek zorunda kalabilir. Tam da emperyalizmin bu zayıflığı dolayısıyla, İran'ın nükleer programının Ortadoğu'da dengeleri büsbütün emperyalizm, Siyonizm ve müttefikleri aleyhine dönüştürmesini engellemek için İran'a karşı emperyalist bir saldırı gündeme gelebilir. Ne var ki, bu yeni savaşlar emperyalizm için şimdilik birer savunma savaşı karakterini taşıyacaktır. Her durumda, bu savaşlar, yeryüzünü barbarlığa bile taşıma pahasına emperyalizmin (ve sadık müttefiki Siyonizm'in) üstünlüğünü muhafaza etme işlevine dönüktür. Yerel değildir, dünya hâkimiyeti ile ilgilidir. Bu, daha önceki dönemden süregelen özelliktir. Buna karşılık, yeni dönemin özelliği, devrimin somut anlamda güncelleşmesidir. Özellikle ‘Akdeniz devrimci havzası’nda devrim elle tutulabilir bir somutluk kazanıyor. Öyleyse, yeni şiarımız ‘Ya sürekli devrim, ya barbarlık!’ olmalıdır.”
Not. Ayrıca 11 Eylül olaylarında ABD devletinin rolü konusunda var olan çarpı belirtiler için Oğuz Özger’in bu sitede yayınlanmış olan yazısına (“ABD’nin Dreyfüs Olayı”) bakılabilir: http://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/11-eylul-abdnin-dreyfus-olayi.