Sendikalara ve meslek odalarına kayyum!
Kurulmakta olan yeni devlet düzenine ilişkin çıkarılan cumhurbaşkanı kararnameleri arasında en önemlilerinden biri, Devlet Denetleme Kurulu’nun görev ve yetkilerini düzenleyen 5 numaralı kararname. Bu kararname, söz konusu kurula sendikaların ve odaların yöneticilerini idari kararla görevden alma yetkisini tanıyor. Böyle bir yetkinin sendikaların ve meslek odalarının kendi iç demokrasileriyle yönetilmesine büyük bir darbe vuracağını anlamak için hukukçu olmaya gerek yok. Şu andan itibaren, Türkiye’de sendikalar ve meslek odaları tam olarak Demokles’in kılıcı altında çalışmaya başlamıştır.
Devlet Denetleme Kurulu, zaten 12 Eylül askeri diktatörlüğünün bir ürünüydü. Yasası 1981 tarihini taşır, kuruluşu 1982’de tamamlanmıştır. Böyle bir kurumun oluşturulması, Milli Güvenlik Konseyi adını taşıyan cuntaya ve onun başı olan Kenan Evren’e bütün devlet ve toplum üzerinde kontrol yetkisi vermeyi amaçlamıştır. Tipik bir diktatörlük mantığı taşır. Yasanın “amaç” maddesi (madde 1) “yönetimin hukuka uygun, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesini” (vurgu sonradan) öngördüğü halde, denetlenecek kuruluşlar arasına “meslek kuruluşları” ve “işçi ve işveren meslek teşekkülleri” (yani sendikalar) da dâhil edilmiştir. Toplumun içinden çıkmış olan kuruluşlar, böylece devletin uzantıları gibi kabul edilmiş olmaktadır.
Ama bu korporatist anlayışı taşıyan darbe ürünü yasada dahi şimdi yayınlanmış olan 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 6. maddesinde yer alan yetki mevcut değildir. Okuyalım:
MADDE 6- (1) Grup başkam;
a) Denetlemeler sırasında denetimi güçleştiren veya engelleyen davranışlarda bulunan,
b) Görevde kalması halinde kamu zararını artıracağı anlaşılan,
c) Suç delillerini karartacağı anlaşılan,
ç) Kamu hizmetinin gerekleri yönünden görevi başında kalmasında sakınca görülen, her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma tedbiri uygulayabilir veya bu tedbirin uygulanmasını yetkili makamlara önerebilir.
Bu maddenin bir sendika ya da meslek odası başkanını ya da yöneticisini, hatta daha da ileri gidelim koskoca yönetim kurullarını mahkeme kararı olmaksızın görevden alma yetkisini tanıdığı ortadadır. Hem de kime? Devlet Denetleme Kurulu’nun ortak kararına, hatta başkanına falan değil! “Grup başkanı”na. Yani kurulun, o soruşturmayı yönetmekte olan herhangi bir üyesine.
Bunun belediye ve başka kurumlardan sonra sendikalara ve odalara da kayyum atamak anlamına geldiğine hiç kuşku yok!
Burada yeni düzenin en tehlikeli yönlerinden biri ortaya çıkıyor. Burjuva demokratik düzenin işçi sınıfı açısından en önemli yanı, bu düzenin hücreleri içinde bir işçi demokrasisinin tohumlarının, kurumlarının, uygulamalarının, geleneklerinin kendine yer bulabilmesi ve gelişebilmesidir. Bir sendikada örgütlenen işçiler sendika içi demokrasiyi her zaman sağlayamayabilirler elbette. Devletin ve işverenlerin müdahaleleri, sendika ağalarının ayak oyunları, işçinin sendikayı bir mücadele örgütü değil bir koruyucu şemsiye gibi görmesi ve pasif bir yaklaşımı benimsemesi, bir sürü faktör sendikaların işçi demokrasisinin örnekleri olmasına pratikte engel olmaktadır.
Ama gelişkin burjuva demokrasilerinde bu bir olanaktır. Sınıf mücadelesinin yükseldiği her durumda olanak genişler. Öncü işçilerin ağırlık taşıdığı geleneklere sahip sendikalarda işçi demokrasisi her zaman, az ya da çok işler.
Şimdi Devlet Denetleme Kurulu’na verilen bu yetki, işte bu demokrasinin cumhurbaşkanlığı kurumunun yönelişlerine göre imhasının yolunu açıyor. Bu bakımdan son derecede tehlikeli bir yetkidir.
Görev, bunu bir kader olarak kabul etmeyip yetkinin kaldırılması için mücadele etmektir. Burada tüm sendika ve odalar mutlaka işbirliği yapmak ve toplumdan daha genel destek arayışına girişmelidir. Türk-İş’in bu doğrultuda harekete geçirilmesi son derece önemlidir. Susmak intihardır.