Sendika ve grev hakkı için fiili mücadele şart
Son bir ay içerisinde sendikal haklar konusunda iki önemli gelişme yaşandı. Bu gelişmelerden biri Anayasa Mahkemesi’nin grev yasaklamanın Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde karar alması, diğeri ise cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Devlet Denetleme Kurulu’na sendikaların ve meslek odalarının yöneticilerini görevden uzaklaştırma yetkisi getirilmesi. Bu iki gelişme özellikle Cumhurpatronluğu sistemiyle birlikte düşünüldüğünde işçilerin haklarını savunmak için verecekleri fiili meşru mücadelenin ne kadar hayati bir önem taşıdığını göstermektedir.
Grev meşru ve yasaldır. Grev yasaklamak suçtur!
2015 yılının başında Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçiler MESS’e karşı greve çıkmıştı. Bakanlar kurulu, metal grevinin muazzam bir coşku ve kararlılıkla başlamasının ardından, işletmeler birer birer MESS'ten ayrılmaya başlayınca bu grevi yasaklamaya karar verdi. İşte Anayasa Mahkemesi aradan geçen 3 yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte 25 bakanın imzasını taşıyan bu grev yasağının Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verdi. Ayrıca o dönemki hükümeti de 50 bin lira manevi tazminat ödemeye mahkûm etti.
Fakat Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı bir daha grev yasaklanmayacağı anlamına gelmiyor. Çünkü 50 bin liralık tazminat iktidarı grev yasaklamaktan caydırmayacaktır. Kaldı ki bu cezayı, imzası bulunan Erdoğan, Davutoğlu veya 25 bakan değil, hazine ödeyecek. Yani yine işçinin bordrosundan kesilen ya da işçi ailelerinin KDV ödemeleriyle toplanan vergilerden ödenecektir bu ceza. Hakkı ihlal edilen işçi, ama cezayı ödeyen yine işçi! Ne düzen!
Grevin yasaklandığı gün birçok fabrikada işçiler “grev yasağını tanımıyoruz” diyerek, grev çadırlarını kaldırmayarak grevi fiilen sürdürme hatta fabrikaları işgal etme kararı almıştı. İşçi mücadele ateşini yakmışken, sendika yöneticileri de eski sendika bürokratı CHP’li Süleyman Çelebi ile birlikte fabrika fabrika dolaşıp “mücadelemizi hukuki alanda sürdüreceğiz” diyerek adeta itfaiyeci misali ateşi söndürmeye çalışmıştır. İşte bu karar işçilerin fiili mücadele kararında ne kadar haklı olduklarını göstermesi açısından önemlidir. İşçiler bir daha grev yasağıyla karşılaştığında 3 yıl sonra gelecek mahkeme kararını beklemek yerine haklı grevlerini fiili olarak sürdürmelidir.
Sendikalara ve meslek odalarına kayyum!
15 Temmuz 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) görev ve yetkilerini düzenleyen 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, kurulmakta olan yeni devlet düzenine ilişkin en önemli maddelerden biridir. Bu kararname ile birlikte, denetim ve soruşturmayı yürüten grup başkanına bir sendika ya da meslek odası başkanını ya da yöneticisini, hatta daha da ileri gidelim koskoca yönetim kurullarını mahkeme kararı olmaksızın görevden alma yetkisi verilmiştir. Bunun anlamı açıktır; daha önce belediyelere ve başka kurumlara nasıl kayyum atandıysa, bundan sonra sendika ve meslek odalarına da keyfi bir şekilde sudan bahanelerle kayyum atanabilecektir.
Bu son derece tehlikeli bir yetkidir. İşçiyi adım adım kendi sendikasından tamamen kopartabilecek, mücadele zeminini ortadan kaldırabilecek bir işlev görecektir. Daha önce hukuksuz bir şekilde grevleri yasaklayan iktidar, bugün sendikalara kayyum atayarak daha başından işçilerin greve çıkmasını engellemeye çalışacaktır.
Bu tehlike karşısında görev, bunu bir kader olarak kabul etmeyip yetkinin kaldırılması için mücadele etmektir. Burada tüm sendika ve odalar mutlaka işbirliği yapmalı ve toplumdan daha genel destek arayışına girişmelidir. Özellikle Türk-İş’in bu doğrultuda harekete geçirilmesi son derece önemlidir. Susmak intihardır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2018 tarihli 107. sayısında yayınlanmıştır.