Katalonya: “Orağına Sağlık”
İspanya devletinin sınırları içerisinde bulunan Katalonya’da, Gerçek gazetesi okurlarının bildiği üzere, 1 Ekim’de bir bağımsızlık referandumu gerçekleşti. Büyük baskı altında yapılan referandumdan bağımsızlığa yüzde 90 civarında destek çıktı. Katalonya Başbakanı Carles Puidgemont, referandumun hemen ardından bağımsızlık ilan edeceğini açıklamış olmasına rağmen tereddütler ve belirsizlikler içinde, bağımsızlık ilanı konusunu haftalarca sürüncemede bıraktı. Siyaset bir zamanlama meselesidir. Referandumun hemen ardından, İspanyol tarafı savunmaya geçmiş, dahası o zamana kadar bağımsızlık karşıtı cephenin üç temel ortağından biri olan burjuva sol parti PSOE açıkça yalpalamaya başlamıştı. Katalan sendikaları ise sokağa inmiş, bağımsızlık talebini işçi sınıfının gür sesiyle dile getirmeye başlamıştı. Ne var ki Puidgemont’un ve genel olarak Katalan burjuvazisinin kararsızlığı avantajın bir kez daha İspanyol tarafına geçmesine olanak verdi. Referandumdan üç gün sonra, İspanyol kralı VI. Felipe, bir ulusa sesleniş konuşmasında Katalan bağımsızlığına karşı çıkarak hem kendi cephesindeki PSOE gibi unsurlara çeki düzen verdi hem de moral avantajı büsbütün İspanyol tarafına geçirerek, Başbakan Rajoy’un taarruza geçmesi için gerekli şartları yarattı. Burada bir not düşmek gerek. Bizim pek demokrat liberallerimiz, AB’ye ve Batı’ya toz kondurmamak için Avrupa’nın taçlı başlarını dahi modern diye, halkla iç içe geçip demokrasinin bir parçası olmuşlar diye savunur. Sormak isteriz bu liberaller, ezilen bir halk “senin tahtını tacını artık istemiyoruz, biz cumhuriyet isteriz” dediğinde İspanya kralının açıkça muhtıra vermesi hakkında ne düşünürler.
Bütün bu gelgitlerin arından, 27 Ekim günü, Katalan meclisinin gizli toplanan bir oturumu oy çokluğuyla tek taraflı bağımsızlık ilan etmeye karar verdi. Bağımsız cumhuriyet kararını kutlayan kitleler, ulusal “Els Segadors” marşını söyleyerek birçok devlet binasından İspanyol monarşisinin bayrağını indirdi. İspanyol hükümetinin ilk tepkisi, anayasanın 155. Maddesini devreye sokarak Katalonya’nın özerkliğini geri almak ve Katalan hükümetini feshederek bütün yetkileri kendi elinde toplamak oldu. Katalan tarafı ise darbe olarak nitelediği bu kararı tanımadığını ve Katalan hükümetinin hala görev başında olduğunu açıkladı.
Bütün bu süreç boyunca, AB emperyalizmi bütün dünyaya özgürlük laflarını bol keseden dağıttığını unutarak, bütün demokratik kurumlarıyla hazır kıta İspanyol monarşisinin arkasında sıralandı. Hemen hemen bütün önemli Avrupa Birliği liderlerinin Ekim ayı boyunca Katalan halkına aba altından sopa gösteren laflar etmesinin yanı sıra, 27 Ekimde bağımsızlık ilan edildikten sonra, daha Rajoy’dan dahi açıklama gelmemişken AB Konseyi Başkanı Donald Tusk tek muhataplarının İspanya olduğunu açıkladı. Bütün bu tabloya rağmen, başta Puidgemont ve Barselona Belediye Başkanı Ada Colau olmak üzere Katalan patron partilerinin önemli isimleri, somut adımlar atmak adına AB’ye nafile çağrılarda bulunmaya devam ettiler.
Ezilen halkların hakiki dostları olarak Devrimci İşçi Partisi ve onun kardeş partileri, yalnızca son dönemde değil, özellikle 2014 halkoylaması sürecinden beri Katalan halkının kendi kaderini tayin hakkının yanında oldu. 2014’ten bu yana Katalanca ve İspanyolca metinler de dâhil olmak üzere, bu konuda çeşitli açıklamalar yayınladı. Bu süreçte de, üç kardeş partimizle birlikte bir açıklama yayınlayarak devrimci Marksistlerin Katalan halkının yanında olduğunu dile getirdik.
Katalan burjuvazisi bağımsızlık konusunda yalpalarken, işçi sınıfı üzerindeki kontrolünü kaybetme korkusuyla, sendikaların bağımsız eylemlerinin de önüne geçmeye çalışıyor. Inter-CSC isimli Katalan sendikası 10 ile 16 Ekim tarihleri arasındaki greve gitme kararı aldığında, Katalan patronları grevi yasadışı ilan ettirmek için Katalan Anayasa Mahkemesine başvurmakta tereddüt etmedi. Tüm engellere rağmen, Katalan mücadelesinin başarıya ulaşabilmesinin ve İber yarımadasındaki halklar arasında kardeşçe ilişkiler kurulabilmesinin tek yolu, işçi sınıfının devreye girmesidir. Nitekim 155. Maddenin uygulamaya konmasından bu yana Katalan hükümeti ve burjuvazisi somut adımlar atmaktan kaçınırken öğretmenler, itfaiyeciler ve Katalan dilinde yayın yapan en önemli kanal olan TV3 işçileri greve giderek İspanyol yönetiminden gelen emirlere itaat etmeyeceklerini açıklamıştır. İspanya’nın başkenti Madrid’de, ülkenin TRT’si sayılabilecek TVE’nin çalışanları da TV3 işçilerinin yanında olduğunu açıklamıştır. Katalan halkının özgürlüğü ve hem İber yarımadası hem de Avrupa’da eşit temellerde bir sosyalist federasyon ancak bu hat büyütülerek kurulabilir. Katalan ulusal marşı “Els Segadors”un nakaratı, 17.yy’da ayaklanıp İspanyol ordularını yenen köylü ayaklanmasına atıfla “Orağına sağlık” şeklindedir. İşte Katalan işçileri bu hattan yürüyüp hem sömürgeci monarşinin hem de her ulustan patronların boyunduruğunu yıkma yolunda ilerlediğinde, bu sefer hep bir ağızdan söyleriz: “Orağına, çekicine sağlık!”
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2017 tarihli 98. sayısında yayınlanmıştır.