İtalya kilitlendi!
İtalya’daki genel seçimde ortaya çıkan tablo yalın biçimde ifade edilecek olursa, “kilitlenme” en doğru terim olur. Ülkenin son derecede karmaşık seçim sisteminin de katkısıyla, iki kanatlı parlamentonun alt kanadı mecliste çoğunluğu ele geçiren sosyal demokratlar, senatoda sadece kendi başlarına değil, herhangi makul bir koalisyon ortağı ile birlikte bile çoğunluğa sahip olamayacağı için hükümet kuramayacak gibi görünüyor. Başka kimsenin de tek başına ya da koalisyonla hükümet kurması olasılığı ufukta görünmediğine göre, sadece iki ihtimal var: biri, “büyük” ya da “milli” koalisyon”; öteki yeni bir seçim.
Bu seçim, iki önemli fark dışında, neredeyse tıpatıp geçen yıl Mayıs ayında yapılan Yunanistan seçimlerine benziyor. Elbette iki ülkede değişik siyasi gelenekler var, partilerin gücü ve sistem birbirinden farklı. Ama bazı önemli noktalarda ortaklık çarpıcı. Hatırlanacağı gibi, Yunanistan’da da seçim ortaya bütünüyle kilitlenmiş bir tablo çıkarttığı için ertesi ay yeniden seçim düzenlenmek zorunda kalmıştı ülke. Haziran’da ise bir “büyük” koalisyon (yani sağ ile sosyal demokratlar arasında bir koalisyon) kurmak olanaklı hale gelmişti. İtalya’daki durumun Yunanistan’dan ilk farkı burada. Böyle bir “büyük” koalisyon daha şimdiden teorik olarak mümkün. Politik olarak mümkün olup olmadığını, burjuvazinin böyle bir tercihi olup olmadığını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Benzer yanlar çarpıcı. Birincisi, elbette kilitlenme. Hükümet kurmanın neredeyse olanaksız olması. Gerçek sitesi seçim öncesinde yayınlanan İtalya yazısında bu olasılığın altını zaten çizmişti: “Sandıktan muhtemelen, Yunanistan’da Mayıs 2012’deki ilk seçimde olduğu gibi, çözümsüzlük çıkacak.”
İkincisi, ülkeyi uzun süredir yönetmekte olan geleneksel partilerde (aynen Yunanistan’da olduğu gibi) dev bir kanamanın ortaya çıkmış olması. Neredeyse 20 yıldır ülkeyi yönetmekte olan dört büyük parti, 2008’de kabaca 30 milyon olan oylarının 13 milyonunu yitirmiş durumda! Yaklaşık % 40 kayıp demek bu! Hıristiyan Demokratlar’da bu oran % 70’e yükseliyor. Berlusconi’yi bütün bu yıllar boyunca ayakta tutmuş olan sadık koalisyon ortağı Kuzey Ligası ise sandıkta neredeyse silindi.
Üçüncüsü, daha önce var olmayan bir “hareket”, komedyen Beppe Grillo’nun “5 Yıldız Hareketi” girdiği ilk genel seçimden % 25 oyla birinci parti olarak çıktı. (Sol ve sağın her birinin toplam oyları Grillo’nunkinden yüksek, ama onlar birer koalisyon. Grillo’nun hareketi, o koalisyonların her birinin ana partisinden, yani solda Luigi Bersani’nin Demokrat Partisi’nden (PD), sağda ise Berlusconi’nin Özgürlükler Halkı’ndan (PdL) daha yüksek oy aldı.) Bu şaşırtıcı yükseliş, aynen Yunanistan’daki sol koalisyon SYRİZA’nın Mayıs seçimlerindeki göz kamaştırıcı yükselişine benziyor. SYRİZA elbette daha önce de var olan ve iyi dönemlerinde % 5 civarında oy alan bir parti idi, ama sistemin hâkim partileri karşısında bir yıldız gibi yükselmişti. Grillo hareketi de aynı özelliği gösteriyor.
Bunun anlamı açık. Yunanistan ve İtalya, AB içinde ve avro bölgesinde, ekonomik krizi en ağır şekilde yaşayan ülkelerden ikisi. Her ikisinde de siyasi sistem ekonomik krizin büyük sarsıntılarını massedemediği için 2011 sonlarından itibaren “teknokratlar” hükümeti formülüne başvurulmuştu (Yunanistan’da Papadimos, İtalya’da Monti hükümetleri). İtalya’daki seçim gösteriyor ki, her ikisinde de ekonomik kriz geleneksel parti sisteminde büyük gedikler açmış ve halkın umutsuzluk içinde yeni, denenmemiş bir partiye yüzünü çevirmesiyle sonuçlanmıştır. (Ayrıca seçime katılım oranının cumhuriyetin kurulduğu 1946’dan beri en düşük düzeyine inmiş olması da halkın nasıl siyasi sisteme sırt çevirmeye başladığının bir göstergesidir.)
Tabii, Grillo hareketi ile SYRİZA arasındaki benzerlik burada bitiyor. Çünkü SYRİZA, her ne kadar düzenle bütünleşmeye tamamen açık reformist bir güç olsa da sosyalist bir gelenekten gelmektedir. Grillo’nun “5 Yıldız Hareketi” ise, uyduruk bir orta sınıf hareketidir. Krizin öne fırlattığı bu parti, çarpıcı biçimde internetten çevreye kadar birçok görüş savunmaktadır ama ekonomik programı yoktur! Hareketin önderi mesleğinde komedyenlikten politikada palyaçoluğa dönmüştür!
Hem uluslararası finans kapitalin, hem de İtalyan burjuvazisinin gönlü, bir buçuk yıl boyunca sürdürdüğü başbakanlık görevi boyunca kemer sıkma politikalarıyla kendisine çok iyi bir hizmet vermiş olan “teknokratlar” hükümeti başkanı Mario Monti’nin ekonomiyi yine uhdesine alacağı bir Bersani-Monti koalisyonunda yatıyordu. Bu koalisyon, senatoda çoğunluk elde edemiyor. Senatoda çoğunluğu bir tek Grillo ile koalisyon sağlıyor. Ama Grillo’nun zaferini bütün politik sisteme sövmekle elde ettiği göz önüne alınınca, kendine derhal ihanet etmeden bir koalisyona katılması mümkün görünmüyor. Geriye Bersani-Berlusconi-Monti koalisyonu kalıyor. Yani bir “büyük” ya da “milli” koalisyon. Kötü şöhretli Berlusconi’nin içinde yer alacağı bir koalisyonun ne kadar yürüyebileceği kuşkulu. Ama yeni seçim de Grillo’yu daha da güçlendirebilir. Yani İtalya, tam da güçlü bir hükümete ihtiyaç duyduğu anda kilitlenmiş durumda.
Devrimci İşçi Partisi’nin kardeş partisi Komünist İşçi Partisi (PCL) meclis seçiminde 90 bin (% 0,26), senato seçiminde ise 114 bin (% 0,37) oy aldı. Kendi içinde önemli bir başarı gibi görünmekle birlikte, bu sonuçlar 2008 seçimleriyle karşılaştırıldığında önemli bir oy kaybına işaret ediyor. Öyle görünüyor ki, PCL de bütün politik sisteme meydan okuyan, ama bir orta sınıf hareketi olarak büyük parasal kaynaklara ve medyaya erişme olanağına sahip olan Grillo hareketinin yükselişi dolayısıyla kendisine yönelen sistem karşıtı oyların bir bölümünü, daha “gerçekçi” görünen o harekete yitirdi. Yine de PCL, İtalya’nın bütününde seçimlere giren partiler arasında, burjuvazinin işçi sınıfına büyük taarruzuna cepheden karşı çıkmanın ve krize çözümün bir işçi hükümeti olduğunun propagandasını yapmanın onurunu taşıyor. Burjuvazinin saflarından gelen altı büyük listeden sonra birinci parti PCL. İtalyan devrimci solunun da en güçlü partisi.
Zaten İtalya’nın sorunları tabii ki bu tıkanmış parlamenter sistem içinde değil, fabrikalarda, işyerlerinde, sokaklarda çözülecek. PCL elbette esas sözünü buralarda söyleyecek!