Erdoğan hamlesini yaptı, Demirtaş’ın hapis cezası onandı
AİHM’in (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) Demirtaş’ın tutukluluğunu hak ihlali olarak tespit eden kararının ardından Erdoğan, “Bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.” demişti. Türkiye hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzaladığı hem de Anayasası gereği AİHM kararını uygulamakla yükümlü olduğu halde Erdoğan’ın “bizi bağlamaz” sözünün ne anlama geldiği tartışılmıştı.
Erdoğan’ın sözlerinin anlamı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nin kararı ile ortaya çıktı. Mahkeme Demirtaş’ın silahlı terör örgütü propagandası yapmaktan yerel mahkeme tarafından verilen 4 yıl 8 aylık mahkûmiyet cezasını onadı. Kararla birlikte Demirtaş’ın hukuki pozisyonu tutukludan hükümlüye dönüştü. Bu şekilde AİHM’in tutukluluğun sona erdirilmesi gerektiğine dair kararı da bir yönüyle boşa düşürülmüş oldu.
Çarpıcı olan Erdoğan’ın açıklamasının ardından mahkemenin tabiri caizse “hamle yapıp işi bitirmiş” olmasıdır. Bu durum Demirtaş’ın tutukluluğu gibi mahkûmiyetinin de siyasi bir nitelik taşıdığını göstermektedir.
Mahkûmiyetin onanmasının ardından ayrı bir AİHM sürecinin başlaması kuvvetli bir olasılık. AİHM’in kararındaki 18. Madde ihlali, Türkiye’nin sadece bir mahkemenin kararı açısından değil genel ve siyasi olarak hak ve hürriyetleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı şekilde kısıtladığını ifade etmekteydi. Bu aşamadan sonra AİHM’in bu karara nasıl bir tepki vereceği belirsizdir.
Bu yaşananların esas önemli yanı ise AİHM’in tutumu değildir. Milyonlarca insanın meşru siyasi temsilcisi olan Demirtaş için iktidarın talimatıyla hamle yapan ve iş bitiren bir yargı vardır. İşin bir ucunda Avrupa’nın olması bu karara emperyalizm karşıtı meşruiyet kazandırmaz. Zira aynı iktidar emperyalist şirketleri sarayda toplayıp arkanızda ben varım mesajı vermiş bir iktidardır. Ve aynı yargı grevlerde, sendikalaşma hakkında Anayasa’ya ve açık ILO sözleşmesi hükümlerini çiğneyip patronlar lehine hamle yapıp işi bitirmektedir.
İşçi sınıfı bu olaydan sermayeye, emperyalizme ve istibdada karşı hürriyet mücadelesinin bir bütün olduğu sonucunu çıkarmalıdır. Bu bütünlük içinde hürriyet cephesinin Türk, Kürt, Arap, her milletten ve memleketten işçi sınıfının birliğiyle kurulması gerektiği açıktır. Hürriyet için Avrupa’nın himayesine ihtiyacımız yok ve bu himayeyi reddederiz. Ancak işçilerin birliğine ve halkların kardeşliğine ekmek ve su gibi ihtiyacımız var.