Şiddete karşı emekçi kadınlar en öne! Kendini savunmak, hayatta kalmak, geleceğini kurtarmak için ÖRGÜTLEN!
Kadına yönelik şiddet artıyor, kadın cinayetleri her gün kadınların canlarını alıyor. Evde, fabrikada, işyerinde, sokakta şiddete maruz kaldıklarında, baskıya uğradıklarında kadınlar, bu düzeni, medyasıyla, yargısıyla, polisiyle yanlarında değil karşılarında buluyor. Bugün fabrikalarında, işyerlerinde, mahallelerinde ekmek ve hürriyet mücadelesini yükselten, örgütlenen emekçi kadınlar, kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin de öncüsü olmalıdır. Şiddete karşı mücadeleyi kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı emekçi kadınların öncülüğünde bir mücadele ile birleştirelim. Şiddete karşı da, erkek egemenliğine karşı da, kapitalizme karşı da, haklarımızı savunmak, hayatta kalmak, geleceğimizi kurtarmak için ÖRGÜTLENELİM!
2020 yılının ilk 10 ayında 300’den fazla kadın, kadın cinayetinde yaşamını yitirdi. Çok daha fazla kadın ise şiddete, tacize, tecavüze maruz kalıyor. Şiddetin failleri kolayca serbest bırakılırken kadınlar sokak ortasında güpegündüz katledildiklerinde çantalarından yanlarında taşıdıkları koruma kararları çıkıyor. Failler yargılanırken işledikleri suçlar için hafifletici sebepler aranıyor, iyi hâl ve tahrik indirimleri ile adeta yaptıkları yanlarına kalıyor.
Lafa gelince kadına yönelik şiddete karşı çok duyarlı olduklarını iddia eden iktidarın ise gerçekte kimin yanında olduğu, kimi koruyup kolladığı ortada. Öyle olmasa Batman’da genç bir kıza tecavüz etmekle suçlanan, ancak yoğun tepkiler sonucu tutuklanan, ama sonra serbest bırakılan Uzman Çavuş Musa Orhan, kendisinden şikayetçi olacağını söyleyen genç kıza “İstediğin yere şikâyet et, bana bir şey olmaz” deme cüretini nereden bulacak? AKP milletvekilinin evinde kayıtdışı olarak çalışan Nadira Kadirova’nın ölümünün otopsi bile yapılmadan intihar denilerek üstünün örtülmesi, Aleyna Çakır cinayetiyle birlikte ortaya saçılan pislikler sonucunda konunun hızla kapatılması nasıl mümkün olacak?
Kadın düşmanı politikalar ve ayrımcılık şiddeti körüklüyor!
Asıl sorun elbette tek tek bazı suçların üzerinin örtülmesi değil. İstibdadın, bu düzenin sadık destekçisi erkek egemenliğini bir bütün olarak koruyup kollaması, izlediği kadın düşmanı politikalarla, cinayetleri engellemek bir yana ayrımcılık ve şiddeti körüklemesidir.
Mevcut yasa ve yönetmelikler bile şiddetin önlenmesinde yetersizken İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması girişimi, kadın cinayetlerinin ardından “ama…” diye başlayarak kurdukları her cümle erkek şiddetini cesaretlendiren adımlardır.
Şiddeti, tacizi önlemek ve caydırıcı şekilde cezalandırmak yerine, kadınlar için pembe otobüsler icat etmek, kadınları toplumun dışına itmek ve ayrımcılığı pekiştirmek demektir. 2021 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na girerek Resmi Gazete’de yayınlanan kadın üniversiteleri projesi de, kadınları belli bir alana hapsetmekten başka bir anlam taşımaz. İktidar kadınların güvenliğini düşünüyorsa, bu kaynak herhangi bir ihtiyaca karşılık gelmeyen kadın üniversitelerine değil, yeterli sayıda kadın sığınağının açılmasına ayrılmalıdır.
Kadına yönelik şiddete karşı öz savunma örgütlenmeleri kuralım!
Erkek şiddeti artıyor, ama onun karşısında kadınların öfkesi de, bu şiddete karşı dayanışma çağrısı da aynı şekilde büyüyor. Kadınlar artık susmuyor; yaşadıkları tehdit karşısında birbirlerine daha çok ses veriyor. Ama erkek egemenliği nasıl yerleşmiş bir düzen ki, kadınları ölümle tehdit edenler ancak, mesela sosyal medya üzerinden ciddi bir baskı oluşursa gözaltına alınabiliyor sonra yine serbest bırakılıyor.
Kadınların neden kendilerini güvende hissedemedikleri ortada. İşte bu yüzden şiddete karşı caydırıcı bir güç oluşturacak, şiddeti örgütlü bir şekilde savuşturmamızı sağlayacak ve kadınların yaşamlarını koruyacak öz savunma örgütlenmeleri, bugün kadına yönelik şiddete karşı yükseltilecek en somut talep. Fabrikalarımızda, işyerlerimizde, mahallelerde, tacizin, şiddetin, kadın cinayetlerinin yaşandığı her yerde, öz savunma örgütlenmeleri kadınların yaşamlarını savunacaktır. Yasaların, yönetmeliklerin uygulanması, şiddeti engelleyecek şekilde genişletilmesi için mücadele etmek gerekir elbette. Ama örgütlenmeden ne şiddeti durdurmak, ne de kadın cinayetlerinin önüne geçmek gerçekten mümkün olabilir.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken, kadın cinayetlerinde asıl faillerin erkek egemenliği ve kapitalizm olduğunu unutmayalım. Bugün fabrikalarında, işyerlerinde, mahallelerinde ekmek ve hürriyet mücadelesini yükselten, örgütlenen emekçi kadınlar, kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin de öncüsü olmalıdır. Şiddete karşı mücadelemizi kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı emekçi kadınların öncülüğünde bir mücadele ile birleştirelim. Şiddete karşı da, erkek egemenliğine karşı da, kapitalizme karşı da, haklarımızı savunmak, hayatta kalmak, geleceğimizi kurtarmak için ÖRGÜTLENELİM!