Kadına yönelik şiddete karşı Genelge ne getirir, ne götürür?
Kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin 6284 sayılı kanunun uygulanmasına dair Adalet Bakanlığının 17 Aralık’ta yayınladığı genelge, tüm eksiklerine, kadına yönelik şiddetin daha az görünür olmasını amaçlayan sosyal medya yasağına rağmen, yıllardır pratik düzenlemeler için mücadele eden kadınlar açısından önemli bir kazanım. Genelgenin uygulanmasını sağlayacak şey de yine kadınların mücadelesi olacaktır.
6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un pratikte nasıl uygulanacağına dair genelge, Adalet Bakanlığı tarafından 17 Aralık’ta yayınlandı. Bakanlığın bir genelge çıkarmaya ihtiyaç duymasının ardında gitgide artan kadın cinayetlerinin yanı sıra toplumun her kesiminden yükselen öfkenin ve kadınların mücadelesinin olduğu çok açık. Nitekim aynı basıncın etkisi altında Kasım ayının sonuna doğru İçişleri Bakanlığı 81 ildeki emniyet müdürlüklerine Emine Bulut Genelgesi olarak anılan bir genelge göndermek, ilgili makamlara “hassasiyet” uyarısında bulunmak zorunda kalmıştı.
Kadınlar öldürülmeden harekete geçin
Genelge’nin giriş kısmında şöyle bir ibare yer alıyor: “Bilindiği üzere, 6284 sayılı Kanun esasen bir ceza veya ceza muhakemesi kanunu olmayıp, bu Kanun kapsamındaki kişilere yönelik şiddetin önlenmesine dair tedbirlerin usul ve esaslarını düzenlemektedir. Suçlara ilişkin olarak genel usul ve güvenceler saklı kalmak üzere anılan Kanun, başvuru üzerine süratle harekete geçilmesine yönelik ayrı bir usul öngörmektedir.” Yani “kadına karşı şiddet”in ceza kanununda yer alan anlamda “şiddet”e tekabül etmediğini, dolayısıyla ceza hukuku kapsamında bir “suç”un oluşmasını beklemeye gerek olmadığını ve gerçekleşme “ihtimali” bulunan şiddete karşı da süratle önlem alınması gerektiğini belirtiyor. 6284’ün yanı sıra Bakanlığın Genelge’sini de işaret ederek şunu söyleyebiliriz: Kadınların öldürülmesini beklemeden harekete geçin! Bu, kolluk güçleri veya savcıların gereken önlemleri almak için şiddet tehdidini yok sayıp şiddetin gerçekleşmesini beklemesine karşı yürütülen mücadele açısından çok önemli bir kazanım. Bununla birlikte bugün yaşanan en temel sorunlardan birisi, korunma talebiyle başvuran kadınların kolluk güçleri tarafından gördüğü kötü muamele ve taleplerinin fiilen yerine getirilmemesi. Genelge, bu durumu yok sayıyor ve kamu görevlilerinin görevini yerine getirmemesinin önlenmesine ilişkin herhangi bir düzenleme yapmıyor.
Genelgenin diğer maddelerinde de kadına karşı şiddetin tekrarlayan niteliğini kabul etmek anlamına gelen ifadeler mevcut. Mağdurun daha önce bir şikayetinin bulunup bulunmadığının veya hakkında bir tedbir uygulanıp uygulanmadığının kontrolüne dikkat çekiliyor. Zincirleme eylemlerde buna orantılı tedbire hükmedilmesi gerektiği belirtiliyor. Soruşturmanın eksiksiz ve ayrıntılı yürütülmesi, eylemle orantılı koruma tedbirlerine hükmedilmesi, şiddet önleme ve izleme merkezlerinin (ŞÖNİM) daha etkin kullanımı, kimlik değişikliği tedbirlerinin gizli uygulanması, uzman desteği, mağdurun talebine bağlı olmaksızın yaşamı tehdit eden durumun varlığında tedbire hükmedilmesi gibi hususlar da ele alınıyor. Ancak şiddetin faillerine yönelik önerilen öfke kontrolü gibi tedbirler, kadına yönelik şiddetin bireysel değil, erkek egemenliğinin sistematik bir tahakküm aracı olduğunu da gizliyor.
Koyulan tedbirlerin kadınların hayatını korumakta genellikle yetersiz kalması sebebiyle onlarca kadının hayatının korunamadığı ve uygun tedbire hükmedilse dahi bunun süratle gerçekleştirilmediği, denetlenmediği bir gerçek. Genelge içeriğinde de en çok üzerinde durulan konular hız ve denetim. Tedbir uygulamasının takip edilmesi ve kolluk-savcılık arasında uzayan işlemlerin kısaltılmasına değiniliyor. Ancak burada Genelge ile birlikte, şiddet gördüğü için başvuran kadından önce sosyal inceleme raporu istenmesi, kadınların korunma sürecini hızlandıracak değil, aksine yavaşlatacak bir süreçtir. Şiddetin tekrarlayan niteliği ve kadınların çoğu zaman önce kendi başlarına çözüm arayıp en son çare olarak başvuruda bulunduğu düşünüldüğünde, başvuru yapan kadına derhal somut olarak koruma sağlanması gerekir.
Sosyal medya yasağı kadını değil devleti korumak için
Genelge’nin en çok tartışılan maddesi ise şüphesiz “Soruşturma evresiyle ilgili ifade, tutanak, belge, ses ve video kaydı gibi delillerin internet ve sosyal medya gibi platformlarda paylaşılmasının önüne geçilmesi” kısmı. Belli ki bakanlık, bu kısıtlamayla birlikte, her kadın cinayetinden sonra toplumda yükselen tepkinin hızla yaygınlaşmasının önüne geçmeyi de hedefliyor. Soruşturmanın gizliliği kuralına sırtını dayayarak kadın cinayetlerinin önlenmesinde, önlenemediyse faillerin yargılanma sürecinde en önemli unsur olan örgütlülük ve dayanışmayı hedefine koymuş durumda. Şule Çet’ten Nadira Kadirova’ya kadar örtbas etmeye çalıştıkları cinayetlerin soruşturulmaya açılmasının arkasındaki gücün toplumun baskısı ve ısrarlı takibi olduğunu biliyoruz. Emine Bulut geçtiğimiz yıl 18 Ağustos’ta katledildi ama tüm Türkiye onun adını beş gün sonra, 23 Ağustos’ta “ölmek istemiyorum” sözlerinin hafızalara kazındığı o korkunç video internette, sosyal medyada paylaşıldığında öğrendi. Adalet Bakanlığının yayınladığı genelgenin bu maddesi, ilgili makamlara hassasiyet çağrısı yaparken, kadınların, tek bir kadın daha ölmesin diyen halkın hassasiyetlerini köreltmek için gözünü, kulağını kapatmaya yöneliktir, kabul edilemez.
Yasalar uygulansın! Tedbirler arttırılsın! Şiddete karşı özsavunma örgütlenmeleri!
Kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin yasalar, genelgeler, kadınların senelerdir karakollarda, adliyelerde, işyerlerinde, sokaklarda sürdürdüğü mücadelenin ürünü. Ancak kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet sona ermedi. Örgütlü bir kamuoyu baskısı oluşturulmadan kadın cinayetlerinin gerçekten soruşturulması, sanıkların hak ettikleri cezaları alması dahi mümkün olmuyorken, yeni çıkan genelge ile birlikte şiddetin daha meydana gelmeden önleneceği hiç düşünülemez. Yasal düzenlemeler elbette kazanımdır ancak tek başına yetmez, yasaları uygulatmak için mücadele etmek şart. Daha da önemlisi, bugünden başlayarak tek bir kadını daha cinayete kurban vermemenin yolu, şiddet anında şiddeti savuşturacak, kadınların yaşamını koruyacak bir güç yaratmaktan geçiyor. Bunun için şiddete karşı özsavunma örgütlenmeleri kuralım!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2020 tarihli 124. sayısında yayınlanmıştır.