Kadınlara karşı şiddetin önlenmesine ilişkin kanunlar uygulansın, uygulamalar denetlensin!
İstanbul Sözleşmesi ismiyle bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ile 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamındaki düzenlemeler son günlerde “mevcut aile yapısını bozduğu” gerekçesiyle hedef tahtasına oturtulmuş durumda. Oysaki yalnızca Ağustos ayında 28, 2019 yılının ilk 8 ayında ise 273 kadının katledilmesinin engellenemediği göz önüne alındığında mevcut düzenlemelerin kaldırılması değil, neden layıkıyla uygulanmadığı konuşulmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanunun içerik ve kapsamı
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 40 devlet tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin maksadı, kadınları her türlü fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddete karşı korumak ve bu doğrultuda alınması gereken önlemlerin alınmasını sağlamak olarak belirlenmiştir. Sözleşme, kadına yönelik şiddet kapsamına toplumsal cinsiyet politikalarını da dâhil ederek, cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığın engellenmesine dair politikaların oluşturulması bakımından taraf devletleri yükümlü kılıyor. Sözleşmenin belirlediği kapsamda şiddete maruz kalanların uzman destek hizmetlerinden yararlanma, konut sağlama, sığınak talep etme, iş bulma yardımı, geçici maddi yardımda bulunma, telefon yardım hatlarının oluşturulması, hukuki yardım, oturma izni alınması, koruma tedbirlerinin süratle alınıp uygulanması gibi konularda yasal ve diğer tedbirlerin alınması öngörülüyor.
2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Kanun ise “ev içi şiddet”in tanınması ve şiddete karşı somut tedbirlerin oluşturulması bakımından önemli. Kanun kapsamında şiddete maruz kalana barınma yeri sağlanması, geçici maddi yardımda bulunulması, geçici koruma talebinde bulunabilme (yakın koruma), çalışma yaşamına katılmanın desteklenmesi amacıyla kreş imkânının sağlanması, uzaklaştırma kararı çıkarılması, konutun şiddete maruz kalana tahsisi gibi çeşitli düzenlemeler mevcut.
Yasalar uygulanmıyor kadınlar çaresiz bırakılıyor
Her ne kadar kanunda yazılı imkanlar kulağa hoş gelse de, yasanın çıkarılmasının veya uluslararası sözleşmelere taraf olunmasının ötesinde bir uygulama yok. Şiddete maruz kalan kadınların başvurduğu koruma tedbirlerinin sağlanması, kolluğun ve adli makamların meşrebine bırakılıyor. Makamların keyfi kararları ise denetlenmiyor. Savcılığa yapılan şikâyetler dikkate alınmıyor. Koruma tedbiri kararı vermek bir prosedür haline gelmiş durumda. Ancak kadınların eline tutuşturulan bir kağıt parçası hiçbir felaketi önlemiyor. Nitekim katledilen birçok kadının çantasından, cebinden koruma kararları çıkıyor. Bunun yanı sıra yeterli sayıda sığınma evi mevcut değil. Cinayete teşebbüsten yargılanan sanıklar hakkında tutuklama talepleri reddediliyor, davalar “delil yetersizliği”nden düşüyor, iyi hâl indirimleri veriliyor, tahrik indiriminden yararlananların cezaları bir de para cezasına çevriliyor. Kadınlar, Çilem Doğan’ın söylediği gibi adliye koridorlarında yüzü mor şekilde koruma kararları için dolanıyor, çaresiz bırakılıyor.
Boşanmayı değil, cinayeti engelle!
Ev içi şiddet “özel” bir mesele değildir. “Mevcut aile yapısının korunması, boşanmaların önüne geçilmesi” gibi gerekçelerle kadınlara uygulanan sistematik şiddete göz yumulamaz. Şiddetin kaynağı yasaların yarattığı iddia edilen kutuplaştırmada değil; erkek egemen kapitalist sistemin her gün yeniden ürettiği cinsiyet ayrımcılığında, iktidarın kadınlar üzerindeki köleleştirici politikalarında aranmalıdır. Kadınların nafaka haklarına dahi göz diken, kız çocuklarının evlendirilmesinin önünü açan aflardan bahseden iktidara bireysel önlemler alınarak karşılık verilmesi düşünülemez. Bu politikalara karşı toplu, örgütlü bir irade ile mücadele verilmeli; mevcut yasaların uygulatılması kadınlar tarafından sağlanmalıdır. Uygulama denetime tabi hale getirilmeli, hâlihazırda uygulanmayan koruma tedbirleri arttırılmalıdır. Evde, işte, okulda ve her alanda mevcut saldırılara karşılık verecek mekanizmalar inşa edilmeli; öz savunma örgütleri kurulmalıdır.
Devrimci İşçi Partili kadınlar diyor ki:
Kadınlara yönelik suçlar ayrı bir kategori olarak değerlendirilsin ve bu suçlulara ağırlaştırılmış caydırıcı cezalar uygulansın!
Kadınlara karşı işlenen taciz, tecavüz ve cinayet gibi suçlara ilişkin davalarda "iyi hâl" ve "haksız tahrik" indirimine son verilsin!
Kadına yönelik şiddetin tekrarlayan niteliği göz önünde bulundurularak, denetimli serbestlik uygulamasından kadınlara karşı suç işlemiş olanların faydalanması engellensin!
Kadınların korunmasının önündeki tüm bürokratik ve fiili engeller kaldırılsın! En küçük karakollar da dahil olmak üzere tüm kolluk kuvvetleri içinde, psikologlar gibi özel eğitimli ve çoğunluğu kadın uzmanlardan oluşan birimler kurulsun!
Kadınların koruma başvuruları doğrultusunda görevini yapmayan, gecikmeden gerekli tedbirleri almayan idari görevliler, polisler, savcılar, hakimler ve bakanlık görevlileri görevden alınsın, cezalandırılsın!
Kadınların geceleri şiddetten korunabilmesi için sokaklar iyi aydınlatılsın, kamu ulaşımı yaygınlaştırılsın! Fabrikalara, iş yerlerine personel servisi zorunluluğu getirilsin!
Yeterli sayıda ve kadınların yönetiminde olan, kamu tarafından finanse edilen kadın sığınağı açılsın!
Korunma ve sığınma talep edenler öncelikli olmak üzere her kadına iş ve sosyal güvence sağlansın!
Kadınların korunması için bütçeden pay ayrılsın, şiddet gören ve şiddet tehdidi ile karşı karşıya kalan çalışamayacak durumdaki kadınlar mali olarak da güvence altına alınsın!