Sağlıkta şiddetin görünmeyen faili: Piyasalaştırma
Yakın zamanda sağlıkta şiddet haberleri ardı arkasına ülke gündemine geldi, gelmeye de devam ediyor. Son dönemde meydana gelen vahim olaylar zincirinin ilk halkası Şanlıurfa’da çocuk doktorunun, kafasına hasta yakını tarafından kaldırım taşı vurulması sonrası aldığı yaralar nedeniyle hayati tehlike geçirmesi ile başladı. Diğer haber ise Giresun’da aile sağlığı merkezinde çalışan doktorun, hasta yakını ile tartışması sonrası beyaz kod* vermesi üzerine polisin ters kelepçe takıp biber gazı sıkarak gözaltına aldığı 82 yaşındaki hasta yakınının kalp krizi geçirerek ölmesiydi.
Sağlıkta yaşanan şiddet vakaları maalesef bu olaylarla sınırlı değil. Resmi verilere göre bile günde ortalama 30 şiddet vakasının yaşandığı bu sağlık ortamında, sağlıkta şiddet olayının haber değeri taşıması için ölümlü veya ölüme sebebiyet verecek ciddiyette olması gerekiyor.
Son dönemde artışa geçen bu olayların önüne geçebilmek için nedenleri doğru ortaya koymak gerekiyor. Oysa bu tür olaylardan sonra en sık yapılan hata, tekil olaylar üzerinden kim haklı kim haksız tartışması yapıp genel bir kanıya ulaşmaya çalışmak oluyor. Olaylara bu tarz bir yaklaşım sağlıkta yaşanan şiddet vakalarının gerçek nedenlerinin üstünün örtülmesine sebep oluyor.
Sağlıkta şiddetin en önemli nedeni sağlıkta piyasalaştırma
Oysa, altta yatan nedenlerden en önemlisi sağlıkta özelleştirme ve piyasalaştırmaya yönelik yapılan değişiklikler. Bu değişikliklerden en önemlisi “performans sistemi”. Hükümetin öve öve bitiremediği bu sistemde doktorlar her bir hastaya en fazla 5-10 dakika zaman ayırmaya zorlanıyor. Böylece gün içinde olabildiğince çok hasta bakmaları isteniyor. Doğal olarak bu kadar kısa sürede doktorun yapabileceği şey hastaya karşıdan bakmak oluyor. Hastaya gereken süreyi ayıramayan doktor ya ilaç yazıp hastayı gönderiyor ya da pek çok tahlil isteyip eksik bırakmak zorunda kaldığı muayeneyi bu şekilde tamamlamaya çalışıyor. Sonuç olarak ne doktorun mesleki olarak tatmin olduğu ne de hastanın derdine derman bulduğu bir sağlık ortamı karşımıza çıkıyor.
Hâlbuki hükümet tarafından gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda sağlık sistemimizin çağ atladığı, hastaların istedikleri kuruluşa başvurabildiği, istediği tetkikleri yaptırabildiği, “müşteri her zaman haklıdır, ne isterse yapılır” düsturuna uyan tarzda bir sağlık sistemi olduğu propaganda ediliyor. Bu yargı ile sağlık kuruluşuna başvuran herhangi bir hastanın gerçek sağlık sistemimizle yüzleştikten sonra tatmin olma şansı var mı? Elbette yok. Bu acı gerçekle yüzleşmenin doğrudan sonucu “sağlıkta şiddet” olarak karşımıza çıkıyor. Hastalar beklentileri ile gerçekler arasındaki uçurumun suçunu sağlık emekçisine fatura ediyor.
Sağlıkta şiddet, sağlık emekçisini susturma aracı
Piyasalaştırmanın diğer bir ayağını ise sağlık emekçilerini günden güne daha çok çalıştırıp daha az para verme politikası oluşturuyor. Sağlık emekçilerinde, hükümetin bu politikasına karşı oluşacak tepkiyi, “şiddet ile terbiye” ederek bastırmaya çalışıyor. Böylece sağlık ortamının iki mağdur tarafı olan hasta ve sağlık emekçileri yüz yüze gelirken, asıl sorumlu olan hükümetin sağlık politikaları sorgulanmamış oluyor.
Yeni patron-sağlık bakanının sağlıkta şiddete çözüm önerisi şu: şiddet uygulayan hasta aynı hekimden bir daha hizmet alamasın, denetimli serbestlik hakkından ve bir takım cezai indirimlerden yararlanmasın. Sanki memlekette cezası olan onca suç işlenmiyormuş gibi, sağlıkta şiddet döndü dolaştı, cezaya indirgendi. Sorunun sebebiyle değil sonuçlarıyla ilgileniyorlar. Çünkü şiddetin artmasının başlıca sebebi olan piyasalaştırmadan para kazanıyorlar! Sağlık emekçisinin hayatı da şiddet uygulayanın cezalandırılması da bedava onlar için.
Sağlıkta piyasalaştırma programını çöpe atalım!
Mesele ceza verilip verilmeme meselesi değil. Alırsınız AKP’nin sağlıkta piyasalaştırma programını atarsınız çöpe, yerine hastası ile sağlık emekçisi el ele, rekabetin değil dayanışmanın, paranın değil toplumsal çıkarın esas alındığı kamucu sağlığı inşa edersiniz; ne şiddet kalır ne de şiddetten nemalananlar.
*Sağlık emekçilerinin kendilerini tehlike altında hissettiklerinde güvenlik görevlilerini çağırmak için kullandıkları çağrı mekanizması.