Muğla’da işçi kıyımı
17 Haziran günü, Muğla'nın Milas ilçesine bağlı Güllük Beldesi'nde bulunan bir atık su boşaltım istasyonunda çalışan 6 işçi metan gazından zehirlenerek öldü.Olayın ardından yapılan incelemede, özel kesim tarafından işletilmekte olan su arıtma tesisi hakkında Makina Mühendisleri Odası'nın daha önce, henüz ruhsat için işletme kendilerine başvurduğunda sakıncalı raporu hazırladığı, ancak işletmenin buna rağmen faaliyetini sürdürdüğü, devletin de buna izin verdiği ortaya çıktı. Ayrıca, tesisin bacasının, çevreye kötü koku yaydığı için kapatılmış olmasının içerde gaz birikimi sonucunu doğurduğu belirtildi. Olaydan açıkça görülüyor ki, yaşanan bir kaza değil, bir cinayet.
17 Haziran günü, Muğla'nın Milas ilçesine bağlı Güllük Beldesi'nde bulunan bir atık su boşaltım istasyonunda çalışan 6 işçi metan gazından zehirlenerek öldü.
Olayın gerçekleştiği gün, Tepe Akfen Su ve Kanalizasyon işletmesi müdürü Mustafa Öztürk (39) ile beraberindeki işçiler, bakım yapmak üzere Karamersin mevkisindeki istasyona gitti. İşçilerden bir bölümü, bakım yapmak üzere depoya indi. Uzun süre kendilerinden haber alınamaması üzerine bir grup işçi aşağıya arkadaşlarına bakmaya gitti. Onlar da çıkmayınca yukarıda kalan işçiler ve en sonunda da işletme müdürü Mustafa Öztürk, teker teker aşağı indiler. İşçilerden haber alınamaması üzerine olay yerine gelen ekipler önce 6 işçinin cesedine ulaştı. Burada zehirlenmiş halde bulunan Mustafa Öztürk ise, kaldırıldığı Milas Devlet Hastanesinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Yaşamını yitiren işçilerden elektrik teknisyeni Yüksel Kum 46, kanalizasyon altyapı elemanı Özcan Özkan 51, işçi olarak görev yapan Fikret Özdemir 37, Hasan Özgür 43, Mevlüt Özbakır 48 ve Serkan Miral 27 yaşındaydı.
Olayın ardından yapılan incelemede, özel kesim tarafından işletilmekte olan su arıtma tesisi hakkında Makina Mühendisleri Odası'nın daha önce, henüz ruhsat için işletme kendilerine başvurduğunda sakıncalı raporu hazırladığı, ancak işletmenin buna rağmen faaliyetini sürdürdüğü, devletin de buna izin verdiği ortaya çıktı. Ayrıca, tesisin bacasının, çevreye kötü koku yaydığı için kapatılmış olmasının içerde gaz birikimi sonucunu doğurduğu belirtildi.
Olaydan açıkça görülüyor ki, yaşanan bir kaza değil, bir cinayet. Ruhsatsız bir firmanın faaliyetine izin verilmesi, Güllük'ün AKP'li belediyesinin ve ilgili bakanlıkların sorumluluğu. AKP'li belediye, 2006 yılında yap islet devret modeliyle özel bir firmaya 35 yıllığına bu hizmeti devretmiş, ihaleyi kapatan firmanın gerekli iş güvenliği koşullarını sağlayıp sağlamadığını kontrol etme ihtiyacı dahi duymamış bulunuyor.
Dahası, bu cinayet ile beraber, AKP hükümetinin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki aymazlığı da ayyuka çıkmış durumda. AKP hükümetinin, 2005 yılından 2012 yılına kadar süründürdükten sonra çıkardığı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda, tehlikeli ve çok tehlikeli işler sınıfında yer alan işletmelerin İş Güvenliği Uzmanı çalıştırması zorunluluğu aslında 1 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giriyor. Ancak AKP bir çalışma yürütüyor ve bu maddenin uygulanmasını bir yıl ötelemeye çalışıyor. 20 AKP'li vekil, bu değişikliği içeren, ayrıca kamu kurumları ve 50 kişiden az işçi çalıştıran iş yerleri için aynı uygulamayı 2016 yılına erteleyen kanun tasarısını, “Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” adı altında meclise sundu. Elbette kanunun kendisinden çok bir şey beklememek gerekiyor. Buna karşılık, iş cinayetlerinde Avrupa'da birinci, Dünya'da ise üçüncü sırada olan Türkiye'nin iktidar partisinin ileri demokrasisinin, ne hikmetse hep patronlara vurduğunu, işçi ve emekçilere ise hep ölümlerin, polis dayağının, hak kayıplarının düştüğünü görmek gerekiyor.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2013 tarihli 45. sayısında yayınlanmıştır.