Metal fabrikalarından haberler - Mart 2021
Metal fabrikalarından haberler kısmında bu ay da farklı metal fabrikalarından, mücadele alanlarından işçi mektuplarını yayınlıyoruz.
Üreten biziz yöneten de biz olacağız! - Tuzla Chen Solar’dan bir işçi
Merhaba yoldaşlar, iki ay önce toplu iş sözleşmemizi imzaladık. Fakat daha yolun başındayız. Patron ücretlerimize aldığımız zamla yetinmemizi amirlerin baskılarına ses çıkarmamamızı istiyor. Başımızı önümüze eğip sadece daha fazla üretim yapmaya odaklanmamızı istiyor. Fakat biz teslimiyetçi olmamakta, fabrikadaki uygulamalar üzerinde söz sahibi olmakta ısrarcıyız. Uygulamalardan en çok etkilenen insanlar olarak karar süreçlerine müdahale etmek hakkımız. Bu hakkı kazanmanın da patronun iradesine alternatif olarak kendi odağımızı oluşturmaktan geçtiğinin farkındayız. Bu amaca uygun olarak sendika bizim için hayati önem taşıyor. Sendikanın bir işçi örgütü olduğunu, sahiplenilmesi gerektiğini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.
Sendikayı sahiplenmenin tek başına yeterli olmadığını, denetlemenin kaçınılmazlığını yakın zamanda başka işkollarında gördük. Bunun en yakın örneği Kadıköy Belediyesi işçileri grevi. Hatırlayacağınız gibi işçiler greve devam etmek isterken sendika yetkilileri sözleşmeyi imzaladı. Şurası gün gibi açık, biz tetikte ve uyanık olmadığımız sürece her şey aleyhimize sonuçlanıyor.
Chen Solar yönetimi bizleri ve temsilcilerimizi karar alma süreçlerinden uzaklaştırmaya çalışadursun, biz hem fabrikadaki hem de bütün işçi sınıfı içindeki örgütlülüğümüzü her gün ilmek ilmek dokuyacağız. Eminiz ki gün gelecek yöneten de biz olacağız!
Robot gibi üretiyoruz ama önümüzdeki ayları göremiyoruz - Bursa Tofaş'tan bir işçi
2021 yılı Tofaş'ta üretim en üst seviyede devam ediyor. Genelde yılbaşından Nisan ve Mayıs aylarına kadar düşük üretimle giden Tofaş bu yıl diğer otomobil fabrikalarına göre üretimi maksimum yapıyor. Üretimin çok olması “önümüzdeki aylarda duruş mu olacak” gibi söylentileri beraberinde getiriyor. Çok sayıda stok yaptıklarını biliyoruz. Tofaş otoparkları arabayla dolu. Henüz iki ay olmasına rağmen üretim 40 bini geçmiş durumda. Türkiye'nin ekonomik durumunu düşünürsek bunca arabanın yurt dışına gittiğini düşünüyoruz. Hem pandemi, hem kış ayındayız, hem de yoğun tempoda robot gibi aralıksız çalışmaya devam ediyoruz. Farkında olmadan makina gibi çalışıyoruz. Mart ayında büyük bir krizin olacağı söyleniyor ve herkes hiçbir şey yapmadan bekliyor. Biz biliyoruz ki geçmiş krizlerde de en çok etkilenen işçi sınıfı olmuştur. Pandemi sürecinde güya işten çıkarma yasağı var dedilerse de bir çok kişi işsiz kaldı. Krizin artması ile birlikte ücretsiz izinler, işten çıkartmalar daha da artmaya başlayacak gibi görünüyor. Daha sonra az kişi ile çok üretim yapıp patronlar yine ciro rekorları kıracaklar. Bizleri bu krize ezdirtmeyecek ne bir hükümet var, ne de işçinin yanında olan, tam anlamıyla işçinin örgütü olan bir sendika! İnsanların geleceği bir kişinin iki dudağı arasında olmamalı. Bu ister patron isterse de Cumhurbaşkanı olsun fark etmez. İşçi sınıfı kendi geleceğini kendisi kurmalı!
Sendikanın amacı patronun kârı değil, işçinin sağlığıdır - Eskişehir Roca’dan bir metal işçisi
Merhaba yoldaşlar. Bir süredir Eskişehir’de bulunan Roca (NSK Armatür) fabrikasında döküm işçisi olarak çalışmaktayım. Her fabrikada olduğu gibi burada da patron işçi düşmanı politikalar izlemekle kalmayıp, işçinin hakkını gasp etmek için elinden gelen çabayı gösteriyor. Bu ilk olarak 2017’de işçilerin Birleşik Metal-İş sendikası çatısı altında örgütlenmek istemesi ile başlamış. Buna karşılık patron örgütlenmek isteyen işçi kesimini işten atarak fabrikada yeni bir yol izlemiş. Bu 2019’da fabrikaya Özçelik-İş sendikasının, patron rızası ile sokulmasıyla farklı bir evreye atlamış. İşçiden çok patronun çıkarlarını gözeten Özçelik-İş’in fabrikaya girdiği dönemden beri işçilerin sendikayı denetleyememesi, sendika tarafından söz hakkı verilmemesinden dolayı işçiler yükselen bir bürokrasinin baskısı altında kalmış. Baskı altında kalan işçiler 3 yıldan beri var olan sendikanın pasifliğinden şikayetçiler. Bu durum sendikaya, sendika kavramına olan algı ve önyargıları günbegün olumsuz etkiliyor.
Fabrikadaki koşullarımız sendikasız diğer fabrikaların koşulları ile sendikalı olmasına rağmen aynı. Aylık verilen hem kalitesiz hem de az miktardaki maske sayısı alay niteliğindedir. Özellikle bu dönemde bağışıklık sistemimizin en güçlü olması gerektiği koşullarda dağıtılan gece vardiyası yemekleri ise tam bir rezalettir. Pandemi dönemi dağıtılan maskelerden tutalım verilen yapay desteklere kadar her şeyin prosedür gereği “biz önlemimizi aldık, korona olmasaymış” cinsinden olduğu açık ve nettir. Çalıştığımız dökümhane bölümünde soluduğumuz zehirli dumanlar nedeni ile ihtiyacımız olan özel maskeler pandemide fiyatları arttığı ve takmadığımız gerekçesi ile bize tedarik edilmiyor. Ancak işçilerin dökümhane bölümünde maske takamamalarının en büyük sebebi bir havalandırma altyapısının yokluğudur. Gerekli altyapı oluşturulmadan bize yapıştırılan sorumsuz yaftası bir iftiradır. Tüm bu sorunlarımızın çözümü sendika yönetimine alttan gelen baskımızı hissettirmek, bizim çıkarımıza hareket etmesi için denetlemektir. “Patronun kârı değil işçinin sağlığı” diyerek bizlere sahip çıkacak bir sendika için örgütlenmeli, sendikaya üye olmalı, sahip çıkmalı ve denetlemeliyiz.
Sendikaya üye ol, sahip çık, denetle! - Çorlu Epta Soğutma Sistemleri’nden bir işçi
Merhabalar,
Epta Soğutma Sistemleri'de çalışıyorum. Pandemi ilk başladığı zamanlarda herkes bir hafta, bir ay, belki aylarca iş durdururken biz bir gün bile durmadık. Fabrikanın merkezi İtalya'da. Onlar durdu biz yine durmadık. Kronik rahatsızlığı olanları izne gönderdiler sadece. Yetmedi onların eksikliğini de bizden tamamlamamızı beklediler daha fazla mesai yaptık. Hâlâ da fabrikada daha hızlı ve daha çok çalışmamıza dair sürekli baskı var. Şikâyet edecek olursak da dışarıdaki işsizlik öne sürülüyor. Ama hepimiz biliyoruz ki bizim bu kadar çok çalıştırılmamızın da dışarıdaki işsizliğin de nedeni aynı. Patronların az işçiyle çok iş yapma sevdası. Pandemi bahanesiyle yine patronlara altın tepsiyle sunulan ücretsiz izne çıkarma imkânı da sistemin kimden yana olduğunun en iyi kanıtı. Biz sendikalı olduğumuz için diğer fabrikalara göre bir nebze de olsa hakkımızı alabiliyoruz denebilir, mesai yapıp asgari ücretten hallice maaş alan çok fabrika var. Ama sendikalı olmak da tek başına yetmiyor. Mesai yoğunluğunun azaltılması, çalışma koşullarımızın iyileştirilmesi için sendikanın fabrikada daha etkin olmasını sağlamak gerekiyor. Bunun için de sendikaya sahip çıkmak ve denetlemek şart.
Krizi biz yaratmadık, bedelini de biz ödemeyeceğiz! - Bursa Renault'tan bir işçi
Yıl başından itibaren üç ay boyunca ay içinde bir haftalık duruşlar devam ediyor. Siparişler düşük olmasından dolayı 2021 yılının sonuna kadar her ay bir hafta üretim yapılmamaya devam edilecek. Mart ayındaki bir haftalık duruşta son kez maaşların ödenekten karşılanacağı açıklandı. Önümüzdeki aylarda ne olacağı belli değil. Çalıştığımız sürede her vardiyada bir saatlik duruş yapılıyor. Boş zamanda iş güveliği eğitimi veriliyor. Fransa Renault dünya genelinde birçok fabrika da küçülmeye gideceklerini açıkladı. Pandemi süreciyle birlikte 2019'a yılına göre 2020'de 3 milyon adetten az otomobil satışı gerçekleştirilmesinden dolayı şirketin 9,7 milyar dolar zarar yaptığını söylüyorlar. Tasarruf adı altında öncelikle dünya üzerinde 15 bin çalışanın işten çıkarılacağı belirtiliyor. İşten çıkarmalar sadece Renault fabrikalarını değil yedek parça üreten yan sanayileri de etkileyecek demektir. Ülkemizde birçok yan sanayi firmasında şimdiden işten çıkartmalar ve ikili vardiyaya geçişler artmaya başladı. Bu sene MESS sözleşmesi de var patronların bahaneleri şimdiden hazır kriz var diyerek düşük zamla geçiştirmeye çalışacaklar! Bu krizin bizim krizimiz olmadığını aslında krizi kimlerin yarattığını çok iyi biliyoruz. Sermaye kâr rekorları kırarken bunu bizle paylaşmadı. Yine bahaneler üretti. Bugün de durum farklı değildir. Sermayenin yarattığı krizin faturasını ödememek için MESS sözleşmesine kadar daha fazla örgütlenip mücadele etmemiz gerek!
Artan sadece rakam, işçinin gerçek ücreti değil - Gebze'den bir metal işçisi
Selam bütün işçi dostlarım ve emekçi kardeşlerim. Gebze'de çalışan bir metal işçisi olarak yeni yılla birlikte asgari ücretin artışının etkilerini araştırmaya başladım ve ne yazık ki çarpıcı gerçekleri ve bizi ne denli etkilediğini gördüm. Hâlihazırda önlenemeyen enflasyona karşı asgari ücret rakamsal olarak yüksek verildi zanneden işçi dostlarım yanılgıya düştüler. Ufak bir araştırma yaptım ve dolar bazında aslında sadece rakam olarak arttığını, dolar bazında son 11 yılın en düşük asgari ücretini aldığımızı gördüm. 2020 yılında ortalama 392 dolar iken 2021 yılında ortalama 377 dolara kadar düştüğünü ve düşmeye devam ettiğini gördüm. Peki neden dolar üzerinden hesapladığıma gelelim. İşçi dostlar ülkemiz maalesef ihracat konusunda ithalat kadar başarılı olamadığı için dışa bağımlı konumumuzu bırakmıyoruz ve bu bağımlılık dövizle sağlandığı için paramız daha da değersiz hale geliyor ve bu da çalışanın kazancının erimesine sebep oluyor. Bu kadar enflasyon yetmez gibi her gün yeni bir zam ile güne başlıyoruz, enflasyonla mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Peki bunun sorumlusu kim? Devlet başındakiler artık işi öyle bir hale getirdiler ki işçi zamlı ücretini alamadan zamlar gelmeye başladı. Ben ve siz işçi dostlar da bunu gözlemleyebiliriz. Gelen zam işçinin sofrasına bir şey katamadığı gibi eksiltmeye başladı. Zaten toplumumuzda bütün temel gıda ürünleri hariç bütün besinler lüks halini almaya başladı. Bu zam artışlarına karşı hükümetin yorumu ise "Boğazından kuru ekmek geçiyorsa aç değilsin." dedi. Peki bunu hak ediyor muyuz? Günlük 16 saate kadar çalışan ama ay sonunu getiremeyen bir toplum haline geldik. Devlet hiçbir şekilde önlem almıyor ve işçi kesimini umursamıyor. Bizim buna artık dur deme vaktimiz geldi.
Ekonomik krizlerin, enflasyonların, vergilerin hedefinde en çok zarar gören bizleriz. Oysaki tarımda (meyve narenciyede, sebzede, bakliyat üretiminde) süt ve et üretiminde zengin bir ülkeyiz ama buna rağmen ithal ederek en pahalısından alıyoruz. Artık bununla mücadele vakti geldi. Örgütlenerek, siyasal farkındalık başlatarak bu çürümüş bozuk düzeni yıkma vaktimiz geldi. Bizim emeklerimizin karşılığı bu değil işçi dostlar. Sadece insanca yaşamak için çalışıyoruz ama onu bile yapamaz hale geliyoruz. Ancak el ele vererek, doğru hareket ederek birbirimizden ayrışmadan hepimizin isteklerinin aynı olduğunu, aramızda bir fark olmadığını, işçinin kaderinin aynı olduğunu göstererek bu düzeni değiştireceğiz. Unutmayalım ki bizi yönetenler ve patronlar bizim yaşadıklarımızı yaşamıyorlar! Seçtiklerimiz bizi duymuyorlar! Biz ise buna karşı gereken karşılığı vermezsek bizi daha da ezecekler, kendileri de bizim emeklerimizi daha çok sömürerek zenginleşecekler. Biz ise yoksullukla daha da mücadele etmek zorunda kalacağız ve zorunda bırakılacağız. Son söz olarak dostlar, Lenin'in şu sözleriyle kapatacağım:
“Kapital iktidarda kaldıkça, değil yalnız toprak, değil yalnız insan emeği, değil yalnız insan kişiliği, değil yalnız vicdan, değil yalnız aşk, değil yalnız bilim, her şey ama her şey, kaçınılmaz olarak alınıp satılacaktır.”
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2021 tarihli 138. sayısında yayınlanmıştır.