Metal fabrikalarından haberler - Nisan 2025

Türk Metal sendikasına güvenilmemesi gerektiğini bir kez daha anlamış olduk!
Türk Metal sendikasının Emek Şube kurultayı tamamlandı. Büyük çoğunluğun, mevcut sendikal yönetiminden memnun olmamasına rağmen, örgütsüzlük ve dağınıklık nedeniyle istediğimiz yönetimi belirleyemedik. Delege seçimlerinde çoğunluğu alan muhalefet bir araya gelip ortak bir irade oluşturamadı. Türk Metal sendika yönetimi geçmiş şube yönetimi zamanında baş temsilcilik yapan Zafer Bozok'u şube başkanı olarak atama yaptı. Oysa ki 2015'te verdiğimiz mücadelede Türk Metal sendikası merkez yönetiminden, şube başkanı ve yönetiminin seçim ile seçilmesini talep etmiştik. 2015'te kendi şube yönetimimizi seçme hakkını kazandığımız hâlde Türk Metal sendikası yönetimi yine kendi bildiğini okudu. Renault işçisinin iradesini yok saydı. Türk Metal sendikasına güven olmayacağını bir kez daha görmüş olduk.
Türk Metal Bursa Emek Şubesi 3. Olağan Genel Kuruluna Renault genel müdürünün davet edilmesi ve önceki şube yönetimine teşekkür edip helâllik istemesi Türk Metal sendikasının ve Renault yönetiminin iş birliği içinde olduğunu ortaya koyuyor. Renault işçilerinin büyük çoğunluğu hem Türk Metal merkezinin hem de şube yönetiminin sürdürdüğü sendikal anlayıştan memnun değil. Renault işçileri ortaya çıkan büyük tepkiye ve delege çoğunluğuna rağmen istedikleri şube yönetimini belirleyemedi çünkü; Renault ve Türk Metal yönetimi “demokrasi” oyunu oynayarak işçilerin tepkisinin örgütlü bir güce dönüşmesinin önüne geçti. Delege seçimleri sırasında ne adaylara ne de işçilere müdahale edilmedi.
Son güne kadar işçilerin sanki delege seçilen isimlerin yönetimi belirleyebileceğini düşünmesine zemin hazırladı. Ancak diğer yandan fabrikanın üst düzey yöneticileri fabrika içerisinde belirlediği aktörler üzerinden sürekli olarak ‘‘Zafer Bozok” ismini ve “Şubeyi genel merkez belirleyecek” söylemini yaygınlaştırdı. Son noktaya geldiğimizde çoğunluk olmasına rağmen dağınık muhalif işçiler ve karşısında birleşmiş sendikal bürokrasi ile fabrika yönetimi vardı. Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Mesut Erdem’in Bursa’ya gelerek açıktan söylediği isim “Zafer Bozok” oldu. Nitekim tam bu noktada bir türlü bir araya gelip yol haritası çizilemedi. Muhalif listenin delegeleri çoğunluk olmasına rağmen iktidar olma perspektifinden yoksun oldukları için genel merkezin belirlediği isime yol açmak zorunda kaldılar.
Fabrikanın çoğunluğu sendika yönetimini beğenmediği halde tepkinin söylemde kalması, eyleme geçilememesinin sebebi kendi gücüne güvenmemek, birliğine güvenmemek ise 2015’te nasıl mücadele ettiğimizi, neler yapabileceğimizi ve neleri değiştirebileceğimizi hatırlamamız, kendimize güvenip harekete geçmemiz gerekiyor.
Bursa OYAK Renault’dan bir işçi

İşçi sınıfının güvencesi örgütlülüğüdür!
2025 yılına girdiğimizde ekonominin daha da kötüye gitmesiyle birlikte binlerce işçi arkadaşımız işsiz kaldı. Tofaş’ta 2024 Aralık ayında 1000'e yakın işçi çıkarıldı. Aralarında sözleşmeli olan da var EYT' li olan da var. Yıllarca emek veriyorsun ailenden, sağlığından taviz veriyorsun ve bir gece bir mesaj ile işine son veriliyor. Türk Metal sendikasına işçi arkadaşlarımız neden çıkartıldı diye sorduğumuzda, ekonomik nedenlerden dolayı deyip geçiştiriyorlar. İşçinin hakkını araması gerekirken tam tersi patrondan yana oluyorlar. Ekonomi böyle devam ettiği sürece işten çıkartmalar devam edecek gibi görünüyor.
FIAT hisselerini devralan Stellantis grubu, Tofaş'ı taşeron olarak kullanmaya başladı. Yeni model yerine piyasada olan ve Avrupa'da da imalatı süren projeleri Tofaş'a veriyor. Neredeyse iki yıldan beri ayda iki veya üç hafta çalışıyoruz. Fabrika çalışanların yarısı ikinci bir işte, günlük çalışmaya gidiyor. Hayat pahalılığı, artan enflasyonla birlikte geçinmek imkânsız hâle geldi.
Ekonominin bu kadar kötü olmasının nedeni, bu ülkede artık adaletin kalmamış olması! Adalet bitince, her şey bitiyor. Ekonomi de bitiyor eğitim de sağlık da tarım da ve en önemlisi özgürlüğümüz de bitiyor. Bu adaleti yerine getirecek, herkese eşit şartlar sunacak tek bir sınıf varsa o da işçi sınıfıdır. Kendi gücümüzün farkına varalım!
Bursa TOFAŞ’tan bir işçi

HT Solar işçisi Levent Dölek’i iyi tanır!
Serbest piyasanın kâr odaklı acımasız kaderine yenik düşen fabrikamız belki de son aylarını yaşıyor. Fabrikanın içinde bir avuç insan, geleceğimiz belirsiz bir şekilde çalışıyoruz ancak sahip olduğumuz tek gücümüz ve güvencemiz sendikal örgütlülüğümüz. HT Solar’daki örgütlülüğümüz 8 yıl önceye, 2017 yılına dayanıyor. Çin sermayesine ait olan bu fabrikada bundan tam 8 yıl önceye kadar işçiler keyfi bir şekilde sefalet ücretleriyle sömürülüyor, örgütsüzlüğün verdiği güçsüzlük işçilerin insanlık dışı çalışma koşullarına ve kötü muameleye maruz kalmasına sebep oluyordu.
Sonra HT Solar işçisi kaderini eline almaya karar verdi. Planlı, programlı ve disiplinli bir örgütlenme sürecine girişti. Bu örgütlenme tamamen kendiliğinden olmadı. Arkasında işçi sınıfının nihai kurtuluşu uğruna hayatını devrimci mücadeleye adayan işçi sınıfının militanları vardı. Azimle ve kararlılıkla işçiler birer birer sendikasına üye oldu ve işgal günü gelip çattığında Tuzla Serbest Bölge 3 günlük bir sınıf muharebesine sahne oldu. Fabrikanın kapısında devrimci militanlar nöbet tuttu. Çin sermayesinin Türk Metal ile içerideki örgütlülüğü kırma girişimlerini önlemek, içeride kahramanca mücadele eden işçilere yemek ve su yardımında bulunmak ve dışarıdaki dayanışmayı yüksek tutmak uğruna kavgaya hazır bir şekilde 3 gece bekledi bu militanlar.
İşte o militanlardan biri, üniversitesinde memleket ve hürriyet sevdası için sınıflara sığmayan öğrencilerini desteklediği ve dayanışma gösterdiği için tutuklu bulunan Levent Dölek’ti. İşçi sınıfının ekmek ve hürriyet kavgası neredeyse Levent Dölek oradaydı. HT Solar’da iz bıraktığı kadar birçok işgal, grev ve direniş mücadelesinde aynı izleri bırakmıştır. Levent Dölek sınıfının militanı, işçi sınıfının askeri. Bugünlerde istibdadın hapishanelerinde verdiği sınıf kavgasının bedelini büyük bir gururla ödüyor. Elbet özgür kalacak ve sınıf mücadelesine katkısı kaldığı yerden devam edecek. Levent Dölek başta olmak üzere tüm hürriyet sevdalılarına özgürlük!
HT Solar fabrikasından bir işçi

İşçiye ve işçi dostlarının ekmeğine, haklarına kalkan elleri kırmak boynumuzun borcudur!
Merhaba dostlar. İzmir Kemalpaşa’dan selamlar. Sizlere daha önce bu sayfalara yazarak fabrikamızdaki gelişmelerden, yaşadığımız sorunlardan bahsetmiştim. Gönül ister ki sorunlarımızın bittiğini, şartlarımızın iyileştiğini yazalım ama ne yazık ki böyle olmadı. Şubat ayında ilk zamlı maaşımızı aldıktan sonra yapılan zammın hesabı işçilerden sorulmaya başlandı. %30 ve %50 oranları arasında değişen zam yapıldı. Fakat fabrikada öyle bir muamele var ki sanki çalışmadan ceplerimize %150, %200 zam koymuşlar gibi. İnanılmaz bir mesai baskısı, gittikçe kötüleşen yemekler, üretim baskısı… Bir de işin davranış boyutu var ki en kötüsü de o. Sergiledikleri tavırlar köle sahibinin kölesine gösterdiği davranıştan beter! Farkımız sadece sırtımızın kırbaçlanmaması. Aldığımız ücretin yanı sıra gördüğümüz bu kötü muamele iyice canımızı sıkmaya başladı. Hiçbir durumda muhatap alınmamamız, “yaptık oldu” tarzı davranışlar bizim için onur, gurur meselesi hâline gelmeye başladı. Evet, ücret sorunu işçi sınıfının genelinin olduğu gibi bizim de sorunumuz. Fakat onur kırıcı, insanlık dışı davranış ve muameleler sabrımızı taşırmaya çok yaklaştı. Fabrikamızda çalışırken ekmeğimizi büyütmek için, daha iyi koşullarda çalışmak için sendikal mücadeleye başlamayı düşünüyoruz. Ama şunu biliyoruz ki bizim sendikaya en çok insan yerine konulmak, insanca davranış görebilmek, karşımızda bir muhatap bulmak için ihtiyacımız var. Diğer fabrikalarda da durumların farklı olmadığını biliyorum. Bize reva görülen bu muamele kişisel değil, o yüzden cevabımız de şahsi olmamalı. Bugün sendika mücadelesi içindeki işçi kardeşlerimize yöneltilen işten atma, tehdit hatta Levent Dölek yoldaşımızda gördüğümüz tutuklama saldırılarını görüyorsak, bunlara cevap verecek cüreti ve gücü de kendimizde görebilmeliyiz. Bizim gücümüz sermayeden değil, birliğimizden, üretimle yarattığımız ve dünyayı ellerimizle kurduğumuz gücümüzden geliyor. Bu güçle işçiye kalkan elleri kırmasını da işçiye ve işçinin dostlarına yapılan saldırıları püskürtmesini de bilmeliyiz. Bizi ve tüm haklarımızı ayakları altına alıp çiğnemek isteyen bu düzene karşı mücadele etmek, bizim için artık hem onur hem de hayat memat meselesi olmuştur.
İzmir’den metal işçisi bir kadın

1 Mayıs’ta alanlara!
Merhaba yoldaşlar, önümüzde 1 Mayıs var. Bu sene de ülkemizde işçi sınıfının gündemi yine yoksulluk, yine hukukun, anayasal haklarımızın ayaklar altına alınması. Mart ayında halkın ve gençliğin kitlesel eylemlerine şahit olduk. Biz işçiler için mesele ne bir düzen partisi olan CHP, ne de İmamoğlu meselesidir. Anayasal hakkımız olan sendikal örgütlenme hakkımızın açıkça engellendiği bir Türkiye’de, sendikalı işçilerin grevlerinin yasaklandığı bir dönemde sessiz kalmamız doğru değildir. Saraçhane’ye sıkışmış, CHP mitingi havasında geçen, Özgür Özel’in ve CHP’li vekillerin kontrol altında tutmak için çaba gösterdiği eylemler, biz işçi sınıfının haklarımız ve özgürlüğümüz için verdiğimiz mücadele için yeterli olamazdı. Fakat 2025 yılının 1 Mayıs’ı bizler için her zamankinden daha anlamlı geçecek. Çünkü bu 1 Mayıs’ı ülkemizde milyonlarca insanın ve gençliğin baskı rejimine karşı tepkisini sokağa taşıdığı bir ortamın ışığında gerçekleştireceğiz. Yüzlerce insan bu eylemler sebebiyle gözaltına alınmış, hiçbir haklı gerekçe ortada yokken Levent Dölek gibi işçi sınıfının dostu devrimciler tutuklanmıştır. Vakit biz işçilerin, işsizlerin, Türkiye’nin emekçi halkının taleplerini en sert, en örgütlü biçimde ortaya koyma vaktidir. Düzen siyaseti kirli ve biz işçilerin kurtuluşu için hiçbir programa sahip değil, buna rağmen birçoğumuz AKP’ye de CHP’ye de içimize sinmeden oy vermiş bulunuyoruz. Ortak noktamız ise, hepimizin yoksul olması, hepimizi içine çekmiş olan ekonomik kriz ve hepimizin haklarından mahrum edilmesidir. Tüm bunlara karşı biz işçiler tek yumruk olmalıyız, işçi sınıfının örgütlü mücadelesini büyütmeliyiz. 1 Mayıs’ta alanlarda buluşalım!
Dilovası Copreci’den metal işçisi bir kadın

1 Mayıs’ta sömürüyü büyütenlere, halkın emeğini çalanlara, yoksulluğu ve baskıyı dayatanlara karşı yan yana, omuz omuza duralım!
1 Mayıs, yalnızca isçilerin haklarını hatırladıkları bir gün değil, aynı zamanda sömürü düzenine ve onun dayattığı hukuksuzluğa karşı yükselen kolektif bir haykırıştır. İktidarın ve patronların baskısı altında ezilen emekçileriz ve her yıl 1 Mayıs’ta bir araya gelerek insanca çalışma koşulları, eşitlik ve adalet talep ediyoruz. Ancak Türkiye'de bu talepler, polis barikatlarıyla, yasaklarla ve baskıyla karşılanıyor. Grev hakkı fiilen yok edilirken, sendikalaşan işçiler işten atılıyor, direnenler gözaltına alınıyor. Mahkemeler patronların lehine kararlar alırken, emekçilerin adalet arayışı gaz bombaları ve coplarla bastırılıyor. Bu düzenin adı hukuksuzluktur! Bugün, meydanları yasaklayanlar, iş cinayetlerini aklayanlar, asgari ücreti sefalet sınırına mahkûm edenler, işçilerin öfkesinden korkuyor. İşte tam da bu yüzden 1 Mayıs yalnızca bir anma günü değil, bir direniş çağrısıdır! Savaşlar suskunların değil, ayağa kalkıp hesap soranların mücadelesiyle kazanılır! Bugün Türkiye'de adalet, yalnızca patronların ve iktidarın çıkarlarına hizmet eden bir araç haline getirilmişken, isçi sınıfı ve ezilen halklar kendi adaletini kendi elleriyle kurmak zorundadır. Haklarımızı mahkeme salonlarında değil, sokaklarda, meydanlarda, grevlerde savunacağız! Bu düzeni sandıkta değil, örgütlü mücadeleyle yıkacağız! İşçi sınıfı artık diz çökmeyecek, korkmayacak, geri adım atmayacak. Sömürüyü büyütenlere, halkın emeğini çalanlara, yoksulluğu ve baskıyı dayatanlara karşı yan yana, omuz omuza mücadele etmekten başka bir yol yok. Gelin 1 Mayıs’ta taleplerimizi gür şekilde duyurup, kalabalığımızı ve gücümüzü dosta düşmana gösterelim!
Tuzla Chen Solar’dan bir işçi

Hürriyet için düzenin aparatlarından kurtulalım
Merhaba yoldaşlar. Ben Smart Solar fabrikasında çalışan bir işçiyim. Mehmet Şimşek’in orta vadeli programından nasibini alan fabrikalardan biridir Smart Solar fabrikamız. Geçtiğimiz kış çalıştığımız hat sayısının azalması ile birlikte patron da küçülme kararı aldı. Yeni sözleşmemize neredeyse 1 yıl kala birçok arkadaşımızla yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Mehmet Şimşek’in işçi sınıfına saldırı ilanı olan orta vadeli programı devam ediyor. Buna ek olarak ülkemizde ekonomik krizin yanında siyasi kriz de büyüyor. İstibdad rejimi Ekrem İmamoğlu’nu herhangi bir delile dayanmayan iddialar ile tutukladı. İşçilere, öğrencilere, kadınlara ve kardeş halklarımıza uzun zamandır yapılan hukuksuzluk ve baskılar, birden öğrencilerin yoğun katılımı ile ve ülkenin birçok yerinde kitlesel eylemleri karşısında buldu. Ben bir işçi olarak tabi ki düzen partisinden bir müteahhite kefil olamam. Ancak halk hürriyete susamış gibi sokaklara döküldü. Geldiğimiz nokta ise bizi yine şaşırtmadı. CHP süreci sokakları boşaltmaya istibdad ile pazarlık yapmaya doğru ilerletti. Öğrenciler başta olmak üzere halkın birçok ferdi Özgür Özel’in teslimiyetçi tavrını alanlarda yuhaladı. Peki geldiğimiz noktada şaşırdık mı? Tabi ki hayır. CHP de eski 6’lı masa olarak anılan ama istibdadın sağında solunda dolaşan fırsatçıları da dahil hepsi düzenin birer aparatıdır. Laikmiş değilmiş onlar için fark etmez. Onlar için “kazanan patronlar olsun da adalet de bir gün halledilir”. Bu siyaset bizi bırakın Hürriyet’e yaklaştırmayı, memleketi daha fazla bataklığa sürükler. Kaldık biz bize. Gezi, Soma, Tekel direnişleri ve sayamayacağım birçok haklı toplumsal olayda yine biz bize, ezilenler sömürülenler olarak baş başa, omuz omuza mücadele vermiştik. Önümüzde 1 Mayıs var, düzen partilerinden kopmuş, hürriyete susamış işçiler ve onların evlatları öğrenciler olarak bir kez daha haykıralım istibdada karşı sloganlarımızı. Esir aldıkları öğrencilerimiz, yoldaşlarımız, Levent Dölek hocamız için 1 Mayıs alanında olalım. Bize düzen partilerinin aparatları değil bizden aldıkları yoldaşlarımız gerek hürriyet için. Kahrolsun istibdad, yaşasın hürriyet!
Gebze Smart Solar’dan bir işçi

Kürt İşçi Olmak…
Selam Yoldaşlar,
Ben bir Kürt işçiyim. Mezopotamya'nın kadim topraklarından kopup, buraya göç ettim. Kendi topraklarımda ne kimliğimi ne de varlığımı anlamlı bir şekilde sınıflandırmayı başarabildim. Tarım ve sınırlı bir ticaret dışında hiçbir yaşam alanı tanımayan topraklardan geldim. Bugün, bulunduğum ekonomik ve sınıfsal düzlemdeki Kürt işçi hareketi, içimi pek de huzurlu yapmıyor; fakat öyle ya da böyle, geldiğim topraklarda benden çok daha kötü şartlar altında yaşam mücadelesi veren insanlar var. Bu durum, beni bir tür şanslı kılar mı, yoksa Mezopotamya'ya dair verilen desteğin ne denli yetersiz olduğunu mu gözler önüne serer? Acaba Kürt işçileri, sadece sınıflanamayan bir kimlik olarak mı var olurlar, yoksa bu hareketin dışına mı itilmişlerdir?
Çalıştığım yerde ne savunduğum partiye ne de kendi kültürel mirasıma dair bir şey söyleme özgürlüğüm var. Ne Kürt takımlarının adını anabilir ne de ana dilimi rahatça konuşabilirim. Kendi kimliğimle var olmak, burada sürekli bir engelle karşı karşıya kalmak, işçiliğimi ve insanlığımı nasıl tanımlayacağımı sorgulamama neden oluyor.
İşte tüm bu çelişkiler, Türkiye’deki Kürtlerin bir işçi sınıfı hareketine nasıl dâhil olabileceğini derinlemesine düşündürüyor. Eğer bir halk, siyasi ya da sınıfsal hareketler tarafından dışlanıyorsa, o halkın lehine bir zaferin kazanılması mümkün olabilir mi? Asıl güç, halkların ayrıştırılmasında, birbirinden koparılmasında gizlidir. Enflasyon yükseldikçe, sınır ötesi operasyonlar çoğaldıkça, canlar bir bir toprağa düşerken, yıllardır süregelen politika aynı kalır. Bu bir döngüdür, halklar ise sürekli bir oyunun figüranıdır.
Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Ermeni… Hiçbir işçi hareketi, bu kimlikler ve bu halklar bir araya gelmedikçe zafer kazanamaz. Zafer, ancak birleşmiş halkların gücünde saklıdır. Biz bir olmadıkça, gerçek bir eşitlikten, özgürlükten ve insan onurundan söz edilemez. Birlikte var olmanın, birlikte direniş göstermenin yollarını bulmadığımız sürece, muasır medeniyetler seviyesine, insanca bir yaşamın haklarına asla sahip olamayız.
Dilovası Dostel Makina’dan bir işçi
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2025 tarihli 187. sayısında yayınlanmıştır.