Partilerden bağımsız, Tayyip Erdoğan’a bağımlı hükümet
5. Recep Tayyip Erdoğan hükümeti kuruldu! Erdoğan 7 Haziran sonuçlarını kendi açısından kabul edilemez gördüğü için erken seçime gitmeye karar verdi. Anayasa böyle durumlar için grubu olan bütün partilerin güçleri oranında bakan vereceği, bir bölümünü de bağımsızların oluşturduğu bir seçim hükümeti öngörüyor. Bu hükmü Erdoğan şöyle yorumladı: partilerden bağımsız, kendine bağımlı bakanlardan oluşan bir hükümet. Türgev Yönetim Kurulu üyesi mi istersiniz, daha düne kadar AKP’den bakanlık yapan politikacı mı, 17-25 Aralık soruşturmasında Tayyip Erdoğan’ı cansiperane korumuş emniyet müdürü mü? Kabineye “bağımsız” kontenjanından girenler böyle insanlar işte. Böylece, bir iki pürüz dışında, bir 5. Recep Tayyip Erdoğan kabinesi Türkiye’nin başına geçmiş oldu!
Karpuz seçer gibi!
Anayasa’nın 114. maddesi, öngördüğü seçim kabinesinde neden bakanlıkları, partilere meclis gruplarının büyüklüğü oranında paylaştırıyor? Çünkü seçimi yitiren veya güvenoyu alamayan hükümetin halkın çoğunluğunun güvenine sahip olmadığı açıktır. Böyle bir hükümetin ülkeyi yönetmesini engellemek istemiştir. Ahmet Davutoğlu halkın ülkeyi tek başına yönetmek için uygun görmediği bir başbakandır, ama eğer seçimlerden 7 Haziran’a benzer bir sonuç çıkarsa koalisyon arayışlarıyla geçecek bir 45 günü daha sayarsanız, halkın kendisini reddetmesinden sonra tam altı ay ülkenin başında kalmış olacaktır. Alın size demokrasi! Tayyip Erdoğan ve AKP 1982 anayasasını bile demokrasi yönünden ihlal etmeyi başarmış bir ekiptir!
Bu yetmiyor, bir de halkın yetki vermediği bu politikacı, başka partilerin milletvekilleri arasından pazarda karpuz seçer gibi bakan seçiyor! Başbakan sadece tek parti hükümetlerinde bakanları belirleme yetkisine sahiptir. İşin içine başka partiler girdi mi, grup disiplini kavramına bağlı parlamenter sistemlerde her parti kendi bakanlarını seçer. Bir başbakanın öteki partilerin bakanlarını kendi keyfine göre seçtiği bir koalisyon hükümeti tarihte görülmemiştir! Anayasa’nın 114. maddesinin öngördüğü hükümet formülü de bu şekilde ele alınmalıdır. Ama Davutoğlu istediğini seçmiş, karşısında tek bir parti bile sesini çıkaramamıştır. CHP ve MHP’de tık yok! Ne kadar acıklı bir muhalefet!
Kürde vebalı gibi davranan hükümet
CHP ve MHP, nedeni ne olursa olsun hükümete girmemeye karar verince, AKP hükümette HDP ile baş başa kalma korkusuna kapılmıştır. Davutoğlu’nun bakan seçimi bunun sonucudur. Türkiye tarihine bir yeni kara leke olarak geçmiştir. 80 milletvekilinin ezici çoğunluğu Kürt illerinden seçilmiş olan bir partiden üç bakan belirleniyor, üçü de Batı illerinden (İstanbul, Kocaeli, İzmir) seçilmiş! Kürt olmasın da sosyalist bile olabilir! Levent Tüzel’in tercih edilmesinin anlamı budur! Müslüm Doğan da Kürt değil, Alevidir. Bir tek Ali Haydar Konca Muş Vartolu bir Alevi Kürt’tür, ama hakkında asla “terörist” propagandası yapılamaz çünkü eski mülki amirdir, uzun yıllar kaymakamlık yapmıştır.
Bu hükümet Kürde vebalı gibi davranmıştır. Kürt’ten vebadan kaçar gibi kaçmıştır! Kürt halkı yarın bunun hesabını da soracaktır.
HDP bozuk düzen
HDP başından itibaren seçim hükümetine katılacağını ilan etmişti. Ama 7 Haziran’dan beri her alanda olduğu gibi, HDP burada da tam anlamıyla bozuk düzen ilerliyordu. Hükümete katılma gerekçesi hep sorumluluklarını yerine getirme anlamında cümlelerle açıklanıyordu. HDP yönetimi şunu anlamalıdır: 6 milyon seçmen kendisine Tayyip Erdoğan’ın işlerini kolaylaştırma sorumluluğu vermemiştir! Tam tersine, onun oyununu bozma görevi yüklemiştir.
Devrimci İşçi Partisi, Anayasa'nın 114. maddesinin öngördüğü özel seçim hükümeti formülünü solda ilk ele alan partidir. 4 Ağustos tarihinde bu meseleleri ele alan bir bildiri yayınlamıştır. HDP’nin bu hükümete girmesini savunmuştur, ama “sorumluluklarını yerine getirsin” diye değil, Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin savaş oyununu bozsun diye. Bizim için HDP’nin bu hükümete girmesi bir tek koşulda anlamlıdır: Tayyip Erdoğan’ın maslahatgüzarı Ahmet Davutoğlu eliyle yürüttüğü politikalara karşı, bakanlık konumunun yarattığı avantajları kullanarak savaşma koşulu ile. Maalesef HDP hükümete giriş tarzıyla bu olanakları da büyük ölçüde berhava etmiş bulunuyor.
Bir kere, HDP’nin kendi milletvekilleri arasından kimlerin bakan olacağı konusunda yetkiyi Davutoğlu’na kuzu kuzu bırakmış olması anlaşılır gibi değildir. HDP'nin 114. maddenin anlamını hiç sorgulamadığı, maddenin ruhunun bakanların adlarını parti gruplarının kendilerinin belirlemesini gerektirdiğinin bilincinde olmadığı ya da daha da kötüsü AKP hükümeti ile iyi geçinmek için sesini çıkarmadığı anlaşılıyor. Bu durumda, Davutoğlu’nun kendisi için en az zararlı olacak formülü uygulaması işin doğasından gelir. O da Kürt olmasın da ne olursa olsun demiş, HDP’yi Kürde vebalı gibi davranan bir başbakana “evet” demek zorunda bırakmıştır! Utandırıcı!
Ama iş burada bitmiyor. Levent Tüzel olayı, Türkiye sosyalist ve sol hareketinin tarihine bozuk düzen yürümenin mükemmel örneği olarak girecektir. EMEP, Levent Tüzel’e bakanlık teklif edilmeden kaç zaman önce böyle bir olasılığı biliyordu. Kendi eski başkanına bu konuda zamanında hiçbir talimat vermediği anlaşılıyor: Levent Tüzel kendisine bakanlık teklif edilince kelimesi kelimesine şöyle demiştir: “Tabii ki kabul edeceğiz.” Tabii ki! Ama aradan bir gün geçmeden bu tersine dönmüştür. EMEP Tüzel’in hükümete girmesini uygun görmemiştir. Peki, EMEP yönetiminin buraya kadar beklemesi gerekiyor muydu? “İşçi sınıfının öncü partisi” EMEP bu kadar mı öngörü yoksunluğu içindedir? Devrimci İşçi Partisi, doğrudan kendi kararına hiçbir şekilde gerek hissettirmeyecek bir gelişmeyi Ağustos başında ele alıyor, tavrını belirliyor. EMEP Ağustos sonunda, kelimenin tam anlamıyla “yumurta kapıya dayanınca” bir ileri bir geri yalpalıyor!
Partinin Tüzel’e önerilen bakanlığı kabul etmemesini açıklayışı da savunulur gibi değil. Tüzel’in mecliste düzenlediği basın toplantısında söyledikleri, cümlelerinin insicamına yansıyacak derecede kafa karışıklığı ifadesi. Partinin resmi açıklaması ise iki gerekçeye dayanıyor: Davutoğlu’nun, bakanları kendisinin belirlemesinin, anti-demokratik olduğu ve AKP’nin kuracağı hükümetin savaş hükümeti olacağı. İlki konusunda iki soru sorulmalıdır: Bir, bunu neden daha önce gündeme getirmediniz? İki, HDP içinde neden bu hükümete katılmanın yanlış olduğu fikrini yaymaya çalışmadınız? Çalışmış olamazsınız, olsaydınız Levent Tüzel ilk teklif geldiğinde “Tabii ki kabul edeceğiz” diyemezdi. İkinci gerekçe ise baştan aşağıya yanlıştır: sosyalistler bir burjuva hükümetine demokratik olduğu için girmezler! Levent Tüzel’in bu hükümette tam da AKP savaş hükümeti kurmayı istediği için yer alması gerekirdi! Oyunu bozmak için. Bakanlar Kurulu kararnamelerini imzalamayarak. Bir bakan olarak mecliste ve medyada savaş aleyhine konuşarak. Kürt şehirleri ve kasabaları vahşice saldırıya uğradığında kırmızı plakalı araçla oraya gidip halkın yanında yer alarak!
Şimdi deneyimli ve ardında bir sosyalist örgüt olan Levent Tüzel çekilince, iki deneyimsiz bakan AKP’nin kurtlar sofrasında rehine olarak kalmıştır! Bir fırsat daha tepilmiştir.
HDP’li bakanlar, kırmızı plaka sembolü ile oyalanacaklarına, savaşa karşı muhalefeti bir an önce hükümetin içinden yükseltmeye bakmalıdırlar. Yoksa bu hükümette yer almaları bütünüyle anlamsız hale gelecektir.