Koronavirüs aşısının fragmanı: grip aşısı
Koronavirüs salgını ile mücadeleyi yalanlar üzerinde inşa eden iktidar, gelinen aşamada halk sağlığını koruyabilecek en ufak önlemi almaktan bile aciz durumdadır. Temmuz ayı sonunda iktidarın günlük vaka sayılarını hasta sayılarıyla yer değiştirmesi ile Koronavirüs salgını süreci farklı bir boyut kazanmış oldu. Açıklanan günlük hasta sayılarının 2 binleri geçtiği bugünlerde günlük vaka sayılarının 10 binlerin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. “Hasta/vaka” ayrımı ile iktidar kendini salgına karşı başarılıymış gibi göstermeye çalışırken tam tersine salgının gidişatı tüm toplumun gözleri önünde cereyan eden bir rezilliğe dönüşüyor.
Grip aşısı ihtiyacı 10 milyon, elde var 1,2 milyon
Sonbaharın gelişiyle mevsimsel grip salgını riski kapıda. Mevsimsel grip, Koronavirüs ile çok benzer hastalık tablosu oluşturduğu için iki hastalığı ayırt etmenin yolu test yapmak. Türkiye’nin test politikasının olabildiğince az test yapmak olduğunu bilen emekçi halkımız grip olmamak için Ağustos ayından itibaren eczanelerde oluşturulan sipariş listelerine adını yazdırıp aşıların gelmesini beklemeye koyuldu. İnsanlar geç de olsa grip aşısına ulaşabileceğini düşünüyordu ki Sağlık Bakanlığı aşı tedarikindeki yetersizlik sebebiyle herkese “şimdilik” aşı yapılamayacağını, öncelikli grupların aşılanacağını ilân etti. Aile hekimlerinin ifade ettiklerine göre öncelikli olarak aşılanması gereken 1 milyon sağlık emekçisi ve yaklaşık 9 milyon da 65 yaş üstü kişi var. Daha genç yaşlarda olup astım, KOAH, kanser gibi hastalıklara sahip, grip ve Koronavirüs için riskli olan gruplar bu rakamların dışında. Yani 10 milyon dozun üzerinde grip aşısına ihtiyaç varken Sağlık Bakanlığı’nın sipariş ettiği miktar yalnızca 2,7 milyon aşı. Bunun da ancak 1,2 milyonu ülkeye getirilmiş. Kış aylarında olası bir grip salgını bu tedarik yetersizliğinin boyutlarını çok daha ciddi biçimde gözler önüne serecektir.
Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasının aksine riskli gruplara doğrudan reçete onayı çıkmamakta, 3-4 kronik hastalığı bir arada taşıyanlara ve ileri yaştaki kişilere ancak grip aşısı reçete edilebilmektedir. Devletin sağlık politikalarını planlamasında bir beis yoktur, tam tersine daha fazla planlama gereklidir. Burada problemli olan kısım, 10 milyon dozun üzerinde aşı ihtiyacı varken bunun ancak dörtte birinin tedarik edilebilmesidir; açıklamaların aksine riskli kişilere bile aşı yapılamıyor olmasıdır; en önemli koruyucu sağlık hizmeti olan aşılamada bile halkın para ödemek zorunda bırakılmasıdır.
Toplum sağlığı değil sağlık tekellerinin kârları önceleniyor
Kapitalist düzende ticari bir sektöre dönüşen sağlık sisteminin müşterileri hastalardır. Bu yüzden de koruyucu sağlık hizmetleri kâr getirmediği için desteklenmemiştir. Toplumun sağlığını koruyup hastalanmalarını önlemek yerine, daha fazla hasta, daha fazla muayene, daha fazla tahlil, daha fazla hastaneye yatış, daha fazla ilaç ile kâr eden sağlık patronlarının çıkarları öncelenmiştir. Sağlıkta dönüşüm programıyla sağlık hizmetini yıllar içinde büyük oranda piyasanın kurallarına tabi kılan iktidar, birinci basamak sağlık hizmetlerinin (eskinin Sağlık Ocağı) ağırlığını azaltmıştır. Tüm bunların bir parçası olarak en önemli koruyucu hizmetlerden biri olan aşılama bile belirlenen risk grupları haricindeki kişilere ücretli olarak yapılmaktadır. Aşıda toplum sağlığını korumak yerine azami kâr elde etme güdüsüyle hareket etmenin sonucu bellidir. Arz düşük, talep çok olunca tekeller önce fiyatları sonra da kârlarını arttırır.
Perşembenin gelişi Çarşambadan belli
Piyasacı sağlık sistemi Koronavirüs salgınının başından beri sınıfta kaldığını tüm dünyaya tekrar tekrar göstermektedir. Şimdi grip aşısı konusunda yaşanan kriz ileride Koronavirüs aşısı üretildiğinde yaşanacakların bir ön gösterimidir. İktidarın bu konuda ne planı vardır ne de hazırlığı. Bugün bir yanda keyfine neredeyse her gün test yaptıran zenginler diğer tarafta ayakta durabildiği müddetçe test dahi yapılmayıp evlerine yollanan, tedaviden mahrum bırakılan “sıradan” halk var. Aşı bulunsa bile yine parası olanın aşıya ulaşacağı, geniş emekçi kitleler için ise salgının ölümcül sonuçlarının görülmeye devam edeceği bir dönem yaşanacaktır. Bugün iktidarın yaptıklarına bakılırsa yarın da ne yapacağı bellidir. Olaylar geliştikçe yeni yalanlar söyleyecekler, belki de bu sefer yapılan aşı sayısını çarpıtarak sunacaklar. Belki de erkenden piyasaya sürülen aşılar ile milyonlarca insanı kobay olarak kullanacaklar. Sonuçta emekçi halka yine hastalığı ve ölümleri reva görecekler. Emekçiler olarak hayatta kalmak ve geleceğimizi kurtarmak için örgütlenmeli ve kaderimizi kendi ellerimize almalıyız.